16:30 - Çorum - 1.01.2010

0 kere okundu
     Çorum’a ilk gelişim, Anadolu şehirlerinin geneline oranla büyük ve nispeten güzel bir şehir. Dün akşam çıkıp biraz dolaştık arabayla, bugün ise yürüyerek şehri baştanbaşa kat ettik. Konya’yı andırıyor yer yer, hatta bazı bölümlerinde Çumra havası almak bile mümkün.
     Dün geceyi tıkınarak geçirdik. Oturup sohbet ettik, Orhan’ın gece dışarı çıkma planı vardı ama pek sıcak bakmadım ben. Dışarı çıkacaksak İstanbul’da çok daha iyi yerler vardı, sürüp Çorum’a gelmenin bir anlamı yoktu. Yeni yıla telefonda Tamer ile konuşarak girdim, umarım yeni yıla nasıl girmişsen öyle devam der mevzusunun gerçeklik payı sıfırdır, zira yıl boyu Tamer koca kafası ile lak lak edemem. Hem şopar hem erkek, katlanılır gibi değil.
     Duru Su ile aramız gayet iyi, altını ıslatıyor olmasa gece birlikte uyuyacaktık. Hale’nin mutfak olayına bayıldım, yemekleri çok güzel ama sürekli bir şeyler atıştırma durumunda kalma olayına sıcak bakmam mümkün değil.
     Akşam Yahşi Batı’yı seyretmeye gideceğiz, Çorum’da sinema keyfi nasılmış göreceğiz. Saat altıda halı sahada maç yapacağız, Trabzonlu olmak böyle şey, zaman ve mekân fark etmiyor, peşinde koşturulacak bir top görmek yeterli spor ayakkabıları giymek için.

17:30 - başın sağolsun Orhan - 1.01.2010

0 kere okundu
     Tüm planlar iptal, Orhan´ın kardeşi ölmüş, İstanbul´a dönüyoruz...

22:50 - son bakış - 2.01.2010

56 kere okundu
     21.30 matinesine biletimiz vardı, 6 da halı sahada maç yaptıktan sonra duş alıp üst baş değiştirip çıkacaktık. Hatta maç var diye az yemek yemiş, maçtan sonra da bir şeyler atıştırırım diye düşünmüştüm. Banyodaydım, Orhan’ın telefonu çaldı, konuşmalardan kardeşinin öldüğünü anlamıştım.  26 yaşındaydı ve 4 yıldır kanserle boğuşuyordu ama kardeşti her şeye rağmen ve ölümle aynı cümleye yakışmıyordu.
     Uçakta yer yoktu sanırım, otobüsle dönmeye karar verdik hatta benim bileti bir gün önceye alıp Orhan’a da bir bilet ayırttık. Ama daha sonra arabanın burada lazım olacağını düşünüp arabayla gelmeye karar verdik. Saat sekizde Çorum’dan yola çıkıp Ankara üzerinden yola koyulduk. Yollar boştu, karanlıktı ve konuşacak çok az şey vardı. Bolu’da mola verip yemek yedikten sonra İstanbul yolunda ilerlemeye devam ettik. Gecenin üçünde İstanbul’a varmıştık. Beni eve bırakıp kendi evlerine geçti Orhan, ben de geleyim desem de gerek olmadığını söyledi. Hem uykum vardı ve cenaze hala hastanedeydi.
     Sabah 10 gibi aradı Orhan, cenaze öğlen kalkacak dedi. Kalkıp duş aldıktan sonra Zümrütevler’e çıktım. Cenaze namazından sonra Kurtköy yolu üzerinde Yayalar mezarlığına gittik. 2001 de trafik kazasında annesini ve küçük kardeşini kaybetmişti, Erhan’ı da aynı yere gömdüler bugün. Küreklerce toprak 26 yaşındaki o genç bedenin üzerini örterken kendi kardeşlerimi düşündüm. Nasıl bir şeydir en sevdiğini yağmurlu bir günde bir dolu mezarın arasında bir başına bırakıp gitmek. Katlanmak mıdır kötü olan alışmak mı, bir daha olmayacak birisine son bakış terk etmek midir  terk edilmek mi? Ölene ne oluyor bilmiyorum ama kalan için zor olduğu kesin.

23:20 - aylak kafam - 3.01.2010

0 kere okundu
     Tatili sevmiyorum, işimden ayrı kalmayı sevmiyorum, dört gündür aylak aylak geziyorum.
     Dershaneyi sevmedim bu yıl, içimdeki bir şeyler bırak artık bu işi, hafta sonlarını kendine ayır diyor.  Gerçi YBS sınıfım her zamanki gibi eğlenceli oluyor ama yinede çekilmiyor artık. Paranın yüzü tatlı olmasa, bu kadar baştan çıkarıcı olmasa o küçük kağıt parçaları…
     Dershane çıkışı Orhan Çam geldi, Big Big’e gidip köri soslu tavuk yedik. Ardından Maltepe Carrefour’a geçip dolaştık biraz. Lufian’da bir mont beğendim, fiyatı 230 TL olmasa alırdım mereti ama yine de aklım onda kaldı…
     Fırında kestanemiz var, kocaman kocaman şeyler. Okul yolu üzerinde Bolu’dan getirdiği kestaneleri satan bir amca vardı, oradan aldığım kestaneler güzel oluyordu. Bunlar at kestanesi gibi…
     Ay çöreği aldım Carrefour’dan, yarın bölümdeki arkadaşlar benden leblebi bekliyorlar, çörekler ile kandıracağım onları. Malum sebepten dolayı Çorum’dan apar topar geldiğimizden leblebi olayını halledemedik.

20:10 - uff kere uff - 6.01.2010

0 kere okundu
     Elim yandı, uff oldu, çok acıyor çooook. Fırında kremalı tavuk vardı, bir dolu beklediğim halde pişmedi meretler, yetmezmiş gibi soğanları da yandı. Müdahale kaçınılmazdı yani, tavukların üzerindeki patates ve soğanları karıştırmak için elimi fırının içerisine soktum. Rezistansa elim ilk değdiğinde bir şey hissetmedim, bir daha bir daha derken 5-6 kez yaktım zavallı parmağımı. 1 dakika geçmeden başladı acımaya, onu bunu bilmem ateşle oynamayacaksın arkadaş.
     Avatar’a gittim, o kadar da güzel bir film değil, ot, böcek, makine falan filan… 3D mevzusu da göz yoran bir olay.
     Benim boş kâğıtçı koca kafalar Pelit’ten aldıkları çikolata eşliğinde özür dilediler benden. Gerçi Nilgün hoca konuştu bir dolu, nasıl bilirdiniz diye sordu, hakkınızı helal ettiniz mi diye 3 kez tekrarladı, helal olsun dediler haliyle. Gömdük cesedi anlayacağınız, kinci değilimdir, hiç olmadım ama hiç de unutmadım.
     Dün akşam Volkanlar bendeydi, bu akşam da Denizler. Ne kötü insan oldum, ne beter ne çekilmez… Sosyalleştim, insanlarla sohbet eder oldum, ben ben olmaktan çıktım. Sosyal halimi sevmiyorum ki o sosyal hal zamanımı benden alıp arkadaşlarıma veren beter bir hal. Bir daha düzelemeyecekmişim gibi hissediyorum, yarın öbürsü gün de evlenirsem tamamen kopacağım dünyamdan ve diğerlerinden biri olacağım. Bunu sevmiyorum, üstelik parmağım da feci acıyor, ufff kere uff anlayacağınız sevgili gereksiz insanlar.

23:50 - ne yani kış mı bu şimdi - 7.01.2010

0 kere okundu
     Ne yani kış mı bu şimdi, bu soğuk mu, doğalgaz mı yoksa yağmur çamur mu? Ne şimdi buna hayat mı diyorsunuz siz, iki kuruşluk dünyanızda bir o kadar kuruşluk işler peşindeyken üstelik. Biliyorum ne düşündüğünüzü, biliyorum kimseden farklı olmadığınızı, evet biliyorum… Hayır, mükemmel olduğumu düşünmüyorum, söylerim hep sadece mükemmele yakınım diye.
     Sabah meltemi, gitar tıngırtısı ve yapraklar sarıya dönmüş… Sahi siz hangi ağacın meyvesi, hangi otlağın otusunuz. Gitme vaktidir, gitseniz artık, artık baş başa bıraksanız beni hatta bizi.
     Avatar’da o kadar güzel değildi, Çorum da o kadar kötü… Dün akşamki kızarmış hamsilerin tadı ardından yaşanan 20 saate bedel. Balık mıdır güzel olan, hayat mıdır sıkıcı. Hem hamsinin yanında fırında levrek de vardı. Hamsiye yapılan iltifat levreği kıskandırmaz mı? Haklısınız, canlı değil ikisi de, sahi siz canlı mısınız? Biliyorum söylemenize gerek yok, bir az daha konuşursam mükemmel olacağım. Susmalı o yüzden, sustuğunu görene kadar canlılar.
     Birinci sorunun cevabı yok, ikincinin de, adam olan üçüncüyü sormaz zaten… Adam demişken, Mehmet’in sesi çıkmadı kaç gündür. Babam derdi ağır duran atın tekmesi pek olur diye. Zaman değişti artık babama söylemem gerek. Dün evi aradığımda uyuyordu, cep telefonunu da kardeşim açtı. Her istediğin olmuyor yani her istediğinde.
     En az hayat kadar anlamsız, ya da onun kadar anlamlı. Postmodern diyorlar buna, moderni hazmedemeyen beceriksizlerin kusmuğu gibi. Her şey birbirine karılmış ve bir o kadar itici. Bu son paragrafı hava olsun diye yazdım, postmodern falan… Biliyoruz yani bir şeyler biz de, mükemmele yakınım dememiş miydim? Öptüm gözlerinizden…

13:55 - mabedim - 9.01.2010

0 kere okundu
     Okul yoruyor beni, öğretmenlik yapılacak iş değil. Bir şeyler öğretmekten ziyade çobanlık, gardiyanlık yapıyoruz aldığımız maaş karşılığında. Günlük hayatta aynı havayı solumaya tahammül etmeyeceğim iki kuruşluk zibidilerin ağız kokusunu çekmek katlanılır durum değil. Onlar da farkında değil bu durumun, iki kuruşluk olduklarının ya da aslında bulundukları ortamdan dolayı varlıklarının numaralandırılmış olduğunun. Aslında ortada bir numara yok, anlayana tabiki.
     Dün akşam okuldan arkadaşlar bir yerlere eğlenmeye gittiler, listede benim de adım varmış. Haftanın yorgunluğunu evde yan gelip yatarak atmaktan iyi bir şey gelmiyor aklıma. Tamam dedim ama önce telefonu kapadım sonra da film seyrettim keyifli keyifli. Hiçbir şey bundan keyifli olmaz.
     Akşam Ertan gelecek, balık yapacağız birlikte. Uyandığımdan beri çıkmadım evden belki biraz sonra sahile inip biraz denizle laflarım. Sonrası mabedim, evim en güzelim.

04:08 - üçün biri Beş Parmak - 11.01.2010

0 kere okundu
     E o zaman yürü bakalım, saat geç oldu, dörtte yatsan sekizde kalkar, dokuzda da okulda olursun. Az kaldı, beş kere gidip gelecen, sonra iki gün yatış, ardından tırı vırı bir beşlik gidiş geliş daha sonra on ile artı beş gün yatış. Ne diyordu eskilerden bir kıçı kırık “hayat bayram olsa”.
     Erken başladı sokak, İdealtepe sahili yürümek için idealdi. Süreyya plajında benim sınıfın uzun saçlarına rastladım, okulu kırıp oğlan çocuklarıyla gezmelere çıkmışlar.
     Filiz melek sevgili yapmış, adı tanıdık kendisi koca kafaymış. Pek bir mahcup, pek bir utangaç, söylerken yüzü kızardı. Oysa yanı başında dalına hayat veren yaprak günü yaşamakta kış günü ve sonbaharda, yazın ve ilkbaharda. Onlar ermiş muradına, gökteki elmalar düşedursun. Benden başka herkesin nasibi üçün biri, isteyen kutusunu da açabilir üstelik.
     Baskette yenmişmiş beni, pinponda da kazanmışmış. Hadi tamam basketbolu hatırlamıyorum ama pinpon olayında böbürlene böbürlene kavradığın raketin sapını Beş Parmaklar’a çevirmek zorunda kalmıştın Can’ım tavuğum. Belki Ceyhun ile Antalya da yapardım on artı beşte. Özledim seni, kim kaldı eski tertiplerden. Hem belki lark alır tüttürürüz Akdeniz’e doğru.

00:38 - aynadaki ben - 12.01.2010

0 kere okundu
     Neyse elindeki, şikâyet ettiğin ya da memnun olduğun neyse senin eserin. Ne tükürüyorsan hayatın eline onu sürüyor yüzüne. Belki biraz fazlası ya da azı var ama aslolan sana ait.
     İnsanlar ne tuhaf canlılar, kendilerini görmek yerine başkalarını eleştirmeye ne kadar meraklılar. Şöyle bir sokağa çıkın ve bakın etrafınıza, ne kadar da eli yüzü düzgün insan var, ne kadar da donanımlı görünüyor her biri. Sonra içlerine girin ve konuşmaya başlayın, iletişim kurun ve dünyanızı yıkın, insana olan inancınızı kaybedin. Ne kadar da yüzeyseller, ne kadar kuralcı ve ne kadar sıradan. Devam edin konuşmaya, birileri hakkındaki fikirlerini dinleyin,  üzerindeki kıyafetten ibaret insanların çevrelerindeki kusurlara ne kadar da duyarlı olduklarını görün. Sorun onlara sabah aynaya baktınız mı diye ama gülmeyin cevaplarına, gerçekten inanıyormuş gibi yapın aynada gördüğü şeyin mükemmelliğinden bahsedişine. Ve birkaç kişide deneyin bunları, tanık olun her seferinde insanın insanlığından uzaklaşmasına, kaybedin inancınızı.
     Ve zaaflar ki onlar en zayıf yeri ruhumuzun, en gizlemeye çalıştığımız taraflarımız. Açın içinizi, bırakın saldırsınlar, terbiye edin ruhunuzu. Öldükçe güçlenin, güçlendikçe tekrar açın içinizi katledilmek için.
     Büyüdükçe küçüldüğünüzü görün, yaşınız ilerledikçe bir dolu iyi şeyi gövdenizdeki mezarlıklara gömdüğünüzü görün. Güz, gelsin yaprak dökün, sizi toprağa bağlayan gövdenizin diğer dallardan düşen yapraklar ile kapandığınızı görün, nereden geldiğinizi ne olduğunuzu unutun.

 

19:00 - büyüyor çocuk - 15.01.2010

0 kere okundu
     Furkan’ın çenesi üzerine gitmiyor, Esra mahcup ve kırılgan, Merve potansiyel haylaz, Emre iyi aile çocuğu görünümünde, Büşra abimin sevimli kızı gibi… Büyüyorlar gözümüzün önünde, gün be gün biraz daha çocukluklarını kaybediyorlar. Bize seyretmek düşüyor, seyrederken yol göstermek, nasıl karar vermeleri gerektiğine dair rehberlik etmek, deneyimlerimizi paylaşmak. Not istemek için peşimde dolaşıyordular bugün, keşke yıl içerisinde yeterince çalışmış olsalardı, keşke benden not istemek zorunda kalmamış olsalardı. Hatta bazıları isteyemedikleri not için sırasında üzgün durmasalardı. Haftaya karne zamanı…
     Çarşamba akşamı Ümit bendeydi, içti hayvan bir dolu. Dün akşam ben Volkanlardaydım, PES oynadık en güzelinden ve yendim onu genelde olduğu gibi. Abim geliyor yarın, Pazar günü de 2. Bir misafir var ama adını buraya yazmayacağım. Sosyalleşmeye devam yani kaldığımız yerden. Hayat bayram olsa da eve kapansam.
     Tatilde Trabzon’a gideceğim, annemin ısrarlarına dayanamadım. Antalya’dan da davet var, belki önce Antalya’ya oradan da Trabzon’a geçerim.

23:20 - medeniyet denen soysuz - 16.01.2010

0 kere okundu
     Sabah abim geldi, 8 gibi evdeydi ve uyumak istediğini söyledi. Canıma minnet, ona yatması için yer hazırladıktan sonra ben de kendimi hala sıcak olan yatağımın kollarına bıraktım.
     Öğlen 1 gibi birlikte evden çıkıp Kadıköy’e geçtik. Abim hazretleri hararetli bir şekilde iskambil parti için telefon trafiği yürütmekteydi ayrıldığımızda.
     Bizim Erkan Sezgin diş muayenehanesi açıyor, rica etti ona bir bilgisayar almam için. Eksen bilgisayardan makinenin siparişini verip yemek yemek için Kadıköy’ün ara sokaklarına dalacaktım ki önce bir patlama sesi sonra kavga gürültüye tanık oldum. Dilsiz 20-30 tane it sokakta torpil atmış birbirine, eşi ve kızıyla yürüyen ben yaşlarda birisi kızı korktuğu için tepki gösterince 4-5 hayvan üzerine çullanmış adamın. Biz ayırana kadar epey bir yumrukladılar, yetinmediler ayırdıktan sonra da saldırmaya çalıştılar, tutmak ne mümkün. Pişman oldum aldırmadığıma hayvanlara, kimsenin hakkı yok çocuğunun ve eşinin yanında bir adama dayak atmaya. Şu medenileşme denen soyu bozuk olmasaydı içimdeki hayvan üç beşini yere yıksaydı bu gece mutlu uyuyacaktım. Ama kavga kötü şey, medeniyet böyle diyor. Polis geldi elemanları ite kalka karakola götürdü. Dayak yiyen adamın soluk alıp verişi düzelene kadar da salınmış olacaklar muhtemelen.
     Saat 8 gibi Erkan’ın büroya vardım ve bilgisayarı kurdum. Şimdi evdeyim birkaç film seyredip biraz ders çalışmalı, sonrası derin uyku.

11:50 - bel fıtığı - 18.01.2010

0 kere okundu
     Hastayım, bel fıtığım azdı, şerefsiz 1 haftadır zorluyordu beni zaten, bu sabah iyice azıttı. Astım okulu, yatıyorum şimdi, bahane oldu yatak keyfi için. Gerçi kalkıp bir şeyler yemem gerek, kahvaltı etmedim daha.
     Dün sabah abimle birlikte kahvaltı ettikten sonra kendimi sokağa attım. Malum, Pazar günleri dersene aktivitesi var. Ybs dersimde kemik bir öğrenci grubu oluştu, sürekli gelip derse katılıyorlar ama TBTde öğrenci azlığından dolayı pek bir hava yakaladığımız söylenemez.
     C# çalışmaya başladım dün gece, o kadar çok ki konular nereden başlasam nereye çalışsam bilemedim.
     Sanırım biraz uyuyacam, bana iyi uykular.

04:47 - basuru azasıca kavuncu - 19.01.2010

0 kere okundu
     Sabahın beşi, bir film seyrettim; Sherlock Holmes. Sabahın beşi, muhtemelen bir film daha seyredeceğim. Sabahın beşi, sadece 10D sınıfının notları kaldı e-okula girilmeyen onları da girince işim bitecek. Sabahın beşi, tıraş olmam ve duş almam gerekiyor. Sabahın beşi, odam dağınık en az evim kadar. Sabahın beşi, bir tek ütülü gömleğim yok, en azından bir tanesinin yakasını ütüleyip üzerine kazak giymeliyim. Sabahın beşi ve içine ettiğim dünya umurumda değil.
     İstemiyorum, kimse toplamasın evimi, yarın gördüğüm hiç kimse neyin var neden dün okula gelmedin, hasta mısın demesin ya da geçmiş olsun bugün iyi misin? Yarın kar yağsın, meteorolojideki züppeler bu kez yanılmasın, gerçi ben yağmura da razıyım bilen bilir ama yine de gökyüzünden bir şeyler düşsün.
     Çöpte birikmiş salata artıkları kokmasın, soğutucuya koymadım meyveler bozulmasın, zibidi manavlara verdiğim paralar boşa gitmesin, Ceyhun’un öncelikleri değişsin. Diyeceksiniz ne alaka Ceyhun? Manav deyince hıyar geldi aklıma, hıyar deyince de en iyi arkadaşlarımdan biri.
     Kavun aldım Çorum’dan dönerken, yol kenarında Ankara kavunu satan muhtemelen Ankaralı olmayan sığırın birinden. İki kavuna 18 Lira deyip bir tane de ufaklık ekleyerek hesabı düz 20TL yapan adamın basuru azsın. İnsan poşette saklamayın çürür bunlar der, tüketim toplumuyuz dedikse tüketici haklarından da vazgeçtik demedik. O kavunların sapı olsa da bir tarafına soksam 3. Sınıf tüccar. Biliyorum alakasız ama hıyar deyince Ceyhun, Ceyhun deyince başka bişi aklıma geldi. Konuyu değiştirmek için de içimde kalan kavun meselesini açtım. Bu paragrafı okumak zaruri değildir orta zekâlı ziyaretçim.
     Kahve yapıyorum, film izleyeceğim. Sakın h rahatsız etmesin kimse, gece benim hayat benim, bilgisayar benim film benim. Bir dişçiye ihtiyacım var.

00:38 - 90 kilo, dile kolay - 21.01.2010

0 kere okundu
     Okulda ders yok, gidiyoruz, sınıf defterlerini doldurup fişleri imzalıyoruz.  Laboratuara counter kurduk, öğretmen arkadaşlarla 3-4 saat oynadıktan sonra iş günü bitiyor. En iyimiz Ömer, sonra ben geliyorum ama Mesut ve Özer düne oranla aşama kaydettiler. Umutcan averaj takımı gibi, nerede bir mermi var önüne atıyor kendini.
     Seminer vardı Türkan Saylam kültür merkezinde. İletişim becerilerini geliştirmek adına Okan Üniversitesi’nden bir amca bıdı bıdı konuştu durdu, dinlemedim ben.
     Üst kadıma bir denyo taşındı ve sabah akşam sevgilisi ile kavga ediyor. Ulan sığır madem kavga edeceksin ne diye birliktesin, üstelik her gün kavga ediyosun, küfür gırla gidiyor. Evleneceklermiş, hadi canım sen de. Evi kiralarken evleneceğiz deyin sonra laylaylom. Bana ne ister evlenin ister harem hayatı yaşayın ama gürültü yapmayın. Yöneticiye şikâyet ettim, böyle böyle dedim, bundan öncede orda birileri oturuyordu ve kavga ederlerdi, çocukları olunca kesildi kavgaları dedi. Şimdi ben bu sığırların çiftleşip yavrulamasını mı bekleyecem, demedi demeyin yukarı çıkar tepelerim önüme çıkanı eli kulağındadır.
     Abim geçti İstanbul’dan, 4-5 gün kaldı burada ve 3-4 saat gördük birbirimizi. Çok muhabbet tez ayrılık getirirmiş o yüzden muhabbeti kestik. Zaten aramızda kalsın abime bir haller olmuş, tuhaf bir sonradan görmelik başlangıcı sezdim, umarım yanılıyorumdur.
     Eski okuluma, Ercan Görür’e gitmeyi düşünüyordum bu hafta ama kısmet değilmiş, gidemedim.
     Annem çağırıp duruyor Trabzon’a, Antalya işini iptal ettim Şubatın birinde Trabzon’a gidip altısında döneceğim, aldım uçak biletlerini.
     90 kiloya 500 gram kaldı, kıçım göbeğim aldı başını gitti, ne kötü şey fazla kilo, nasıl katlanır insanlar fazladan 20-30 kiloya anlamış değilim. Acilen açlık grevine başlamalı kilo vermeliyim.

11:35 - gün işte - 22.01.2010

0 kere okundu
     Dün akşam dişçinin sekreteri aradı, hani bahsetmiştim arkadaşım Erkan bir doktor ile ortak muayenehane açıyor diye. Randevu için ne zaman uygun olursunuz diye sordu, önce çekimser kalsam da sorunlu dişim için bu akşam için sözleştik. 5 çürüğüm bir de kanal tedavim varmış, hesapta olmayan para çıkışı yani.
     Dişçiden sonra Pendiğe geçtim, epeydir görüşemiyorduk Barış ile oturduk sohbet ettik. Evlilik yaramış arkadaşıma, yüzüne nur gelmiş.
     Sabah uykunun tadını çıkardım biraz, okula bir saat erken gittim. Bizimkiler çoktan oturmuştu counterın başına, ben de katıldım onlara. Günün galibi Özer ve Ömer. Saat bir gibi kaçtım okuldan, kendimi eve atıp güzel bir uyku çektim.

01:32 - hayat bu olsa gerek - 23.01.2010

0 kere okundu
     Verdik karneleri, özgürüz 15 gün, mutluluk bu olsa gerek. Uyku ve uyku ve uyku, yine uyku, yine uyku, hayat bu olsa gerek. Ev, film, kitap, yine film, yine film, film ve film 15 gün, hayat bu olsa gerek. Sonra Trabzon, annem, babam, kardeşlerim, Karadeniz, yağmur, yine Karadeniz, yine Trabzon, yine annem, hayat bu olsa gerek.
     Tatil güzel şey ve güzel şeyler hayat olsa gerek.

03:06 - muhteşem Gats - 25.01.2010

0 kere okundu
     Sarı kuşun kanadı, kar yerden çok gökyüzünde üstelik öyle lapa lapa da değil, eskisi gibi değil yani, bölük pörçük, savruk ve silik. Kar değil yani kar, sarı kuşun kanat tüyü, rüzgâr ve beyaz ve soğuk ve bir sessizlik, elde var temiz hava.
     Geceye geri döndüm, bıraktım kendimi ardı ardına boşluğa, yeşili gördüm, maviyi gördüm, camı açtım beyaz vardı göremedim. Deniz mi sesin içindeki, yoksa üst kattan gelen televizyon sesi mi içimdeki bilemedim.
     Hediye, adalardan yola çıkan vapur, sessiz ve usul usul ve Bostancı’ya doğru ve yine kar tanesi, hafif rüzgâr ziyadesiyle soğuk, hepsi evet hepsi hediye. Doğum günüm bugün 12 Nisan 1500 ya da 20 Şubat 3000. İyi ki doğdum, iyi ki yaşıyorum, iyi ki deniz, iyi ki kar ve soğuk ve kış ve hayat iliklerime dek.
     Tık tıklarında saatin, sıcağında peteğin ve odam baştanbaşa dokuz adım, yürü yürüyebildiğin kadar. Aldattım kendimi, seni de aldattım, kim varsa hayatımda herkese en az üç yalanım var. Biri benim, biri bende ki o diğeri ise kişiye özel, üç yalan herkese. İsteyene fazlasını da verdim, üzülmedim, kötü hissetmedim, hadi Gats sen de gel tozunu atalım yalanlarımıza ortak edelim herkesi.

03:13 - sesimi duyan var mı - 26.01.2010

0 kere okundu
     Tatil mi karla geldi, kar mı tatille geldi belli değil ama hoş geldi sefa geldi ikisi de. Karı da severim, tatili de hele de tatil karda yağarsa mısır unuyla kızartılmış hamsi kadar tatlıdır gözümde, dilimde, damağımda…
     Dün gece uyumadım ki uyuyacak zaman da değildir fikrimce. Dışarıda kar yağarken uyumak olmaz, tadını çıkarmalı hayatın kar yağışı altında. Sabah bankaya gitmem gerekiyordu ve önümde iki seçenek vardı. Ya sabah bankaya gidip sonra eve dönüp uyuyacaktım ya da uyuyup kalktığımda bankaya gidecektim. Benden bekleneni yapıp sabahın altısında attım kendimi sokağa. Küçükyalı’ya yürüdüm ama Denizbank ATMsi bozuk olduğundan işimi halledemedim. Sonra dolmuşla Maltepe’ye geçip yapmam gerekeni yaptım. 
     Kar yağıyor ve rüzgâr esiyordu, tadını çıkarmalıydım, hemen eve gidemezdim. Sahile inip yürüdüm bir dolu Maltepe’den İdaaltepe’ye kadar dudaklarımda Levent yükselden bir şarkı "yağdı saçlarıma genç yaşımda lapa lapa kar zalim". Gerçi ne saçlarım beyazlamıştı ne de kar taneleri bereden içeri girebiliyordu. Kimsecikler yoktu deniz kenarında, iki balıkçı teknesi birbirine yaklaşıp demir atmıştı, çok güzel görünüyordu sisle kaplı denizde, uyuyordu balıkçılar. 15 yıl önce bu havalarda babamla balığa çıktığım geldi aklıma, ne soğuktu deniz suyu, hele de dere ağzından geçiyorsa kayık dayanılmaz şekilde üşürdü insan, ellerini sokacak yer arar katlanılmaz soğuğa katlanmak zorunda kalırdın. Eve vardığımda saat dokuz olmuştu ve yapılması gereken sıcak bir duş alıp yatmaktı.
     Uyandığımda saat dört olmuştu ve kar yağmaya devam ediyordu. Sıkıca giyinip tekrar attım gövdemi sokağa. Burger King’de kahvaltı yapıp deniz kenarına indim yeniden. Sabahın tersine insanlar yürüyor, az da olsa birileri kartopu oynuyordu.
     Gecenin üçü ve ders çalışmaya ara verdim.  Mevzu C# ve kafam basmıyor. Bir çay içtim, biraz fındık yedim, dışarıya baktım kesilmişti kar yağışı.
     Güzel günler bunlar ve ben yarın da kar istiyorum. Sesimi duyan var mı?

01:31 - rakı balık, boktan iş - 29.01.2010

0 kere okundu
     Çam burada, gezdik bugün, Yahşi Batı yaptık, güldük… Akşam rakı balık vardı menüde, bilirsiniz sevmem balığa rakı karıştırmayı ama Ümit Kubat serserisi son zamanlarda içmeyi huy haline getirdiğinden eşlik ettik biz de. Şu mereti zevkle içenin kafasına edeyim! Ulan bunun ne tadı var ne de tuzu, sarhoş olacağım diyorsan eninde sonunda ayılacaksın söyleyeyim şimdiden. Yani alkol denen mevzu tamamen salakça. Belki kadınlar için bir istisna yapılabilir ki o da hepsi için değil. O boktan tada katlanacaksan eğer bir karşılığı olmalı, yoksa süzme salaklıktır…
     Dişim için doktora gittim, bir kez evet dedim ama içim hiç rahat değil. Hem para konusunda hem dişçilik konusunda. Hatun diş olayına çok hâkim değil, laf da edemem zira arkadaşımın çalışanı. Güme gidecek benim para ve diş bana öyle geliyor.
     Lufian’da bir monta gönül erdim, gidip gelip bakıyorum ama kıyamıyorum paraya. İlk baktığımda 330TL idi, sonra 230TL ve şimdi de 165TL oldu.
     Yarın yine laflarız koca kafalar, yatma vakti şimdi, daha sabah erkenden kalkıp Ümit zibidisini uyandıracağım, yedide Gebze’de olması gerek.

22:15 - yürüdüm... - 30.01.2010

0 kere okundu
     Sabah erken uyandım, dişçiyle randevum vardı. 10.30 da oturduğum dişçi koltuğundan 12’de kalktım.
     Arkadaş Yalova’ya gitmeyi önerdi, göze alamadım o kadar yolu gidip gelmeyi.
     Pendiğe geçip Buse ve Filiz melek ile görüştüm, yanlarında Çağla da vardı, oturup bir şeyler içtik, lafladık bir dolu.
     Eve dönerken çoğu zaman ki gibi Süreyya Plajı’nda inip sahilden yürüyerek eve geldim. Elini suya sokmak isteyen bir çocuğa annesi tepki gösterip yalancı güneş bu üşürsün dedi. Evet, yalandan da olsa güneşliydi ve sahil insan doluydu, yürüdüm…