GEREKSİZDİR ÇOK ŞEY - 8.10.2016

21 kere okundu

Gereksiz çok şey; dördüncü pantolon, üçüncü ayakkabı, altıncı sohbet, ikinci dost… Çok şey gereksiz; sayılar, harfler, işaretler… Okumak gereksiz, yazmak gereksiz. Yeşil ve mavi gereksiz. Ne varsa kalabalık yapan hepsi gereksiz. İyi bir hayat yaşamak istiyorsan iyi insan biriktir diyor ya… En gereksizi de o; insan. Akla zarar, huzura düşman… Çok şey gereksiz; biliyoruz ama beceremiyoruz.

Maviyi ve yeşili çıktık, dosta bir tane daha ekleyelim. Gerisi ne dediysek o. ısrarcıyım da kendimce. Doksan kilo topu topu ve yüz seksen santim. Santimetre diye okunup c ile yazılır ama bu ayrıntılar da gereksiz. Kalabalık sonuçta. Yirmi mısralı şiir gibi. İyi şey dediğin erken biter; üç beş mısra, bilemedin yedi sekiz olsun. Salı günü sabaha karşı yazmıştım bir tane. Odamın balkonundan Ege’ye bakıyordum. Birkaç balıkçı motoru geziniyordu kıyıya yakın. Hangi balığın peşindeler bilmem, tanımam bu denizin sakinlerini. Sekiz mısraydı topu topu. İyidir sanmıştım ama değilmiş. Kısa sürdü diye iyi olmaz dedi arkadaşım. O şiiri sevmedi, ben de onu. Kalabalıktı sonuçta. Bir iyidir ikiden çoğu zaman. Bu da o zamanlardan biriydi sadece; takmadım kafama, abartmadım. İlk kez ben yazmıyordum kötü şiir ve bu sonuncu da olmayacaktı.

Çok çalışana madalya vermediklerini öğrenmem için çok çalışmam gerekiyormuş. Ama hızlı öğrenip hızlı unutmak gibi bir defonuz varsa aptalsınızdır. Değişen tek şey madalya beklememek, takmadıklarını unutmuyorsunuz, onlar da takmıyor sonuçta. Siz de takmıyorsunuz belki ama muhabbeti oluyor. Başkalarının gürültüsünü dinlemektense kendim gürültü yaparım demişti yıllar önce adamın biri. Severdim o adamı, sözünü de severdim. Çok konuşursanız az dinlenirsiniz de demişti bir dolu cümlenin ardından. Kimse duymamıştı, sadece ben duymuştum. İyiyle kötüyü ayırabiliyorsanız kalabalık ya da tenha fark etmemeli. Ayrıntılarda kaybolursunuz bazen, şehrin bilndik köşelerinden birinde bulursunuz kendinizi sonra.

Mevsim değişti biz konuşurken. Mutsuzların ve diğerlerinin sevdiği sonbahar adında bir şey başladı. Eylülden geçtik ekim başladı. İncirler döktü yapraklarını. Manavda mandalinalar görünmeye başladı. Önce hava soğudu, sonra su, sonra da toprak. Biz de soğuduk birbirimizden. Kazaklarımızı ve montlarımızı çıkardık saklandıkları yerden. Neşe yerini hüzne bıraktı. Göçmen kuşlar da geçmiştir üstümüzden ama ben görmedim.

Öyle bir Cuma akşamı işte. Dışarıya da çıkabilecekken evde kalınan bir akşam. Bir fincan kahve, birkaç film fragmanı ve televizyon. Ya herkes çok neşeli ya da sadece neşelilerin yaşadığı bir dünya. Keyfi kaçanı gönderiyorlar. Televizyon senin için bitti diyorlar. Geçip karşısına oturuyorsun. Sallanmıyor sallanan sandalyen. Akan suyun gece saat ona kadar kesik diyorlar. Saat on oluyor ama beklenen olmuyor. Umursamamakta iyi olduğumuz geliyor aklımıza. Zannettiğimiz kadar içli değilmişiz. Arada duygulanırız ama kanalı değiştirince düzelir her şey. Değişirken eskiyeceğiz. Ki eskimişizdir bile belki. Çıkıp çocuğun biri vurur hoş olmayan gerçeği yüzümüze. Yaşlandın sen der. Yaşlanmak yaşamak demek. Daha ne yaşadık ki deriz kendi kendimize ama umursayan olmaz. Biz de umursamayız. Kalkıp sallanmayan sallanan sandalyeden mutfağa yürürüz. Bir bardak su doldurup tek seferde içeriz. Hayat devam etmektedir. Gereksizdir çok şey; olsak da olur artık olmasak da!