ŞİKAYETİM VAR - 5.03.2018

14 kere okundu

Ne elli tonum var, ne de medyada sesim. Süslü cümlelerle öteye beriye sataşmaktan ileriye gitmez varlığım. Ne yağmur yağar ben istedim diye ne güneş açar. En kolay yerden hava durumuna bakıp da çıkarım sokağa; bazen perdeyi aralarım, bazen interneti.

Pazartesinin sevimsizliği de benden ötürü değil, pazarın keyfi de. Salıya ve perşembeye yapılan haksızlıkları savunmak haddim değil. Ne çıkarsa karşıma artık; yaşamaktan başka bir şey gelmez elimden. Cuma da aynı şey güncemde, Çarşamba da. Cemre düşmüş bugün toprağa, var mı haberiniz? Benim yok!

İstanbul mu? Hiç sormayın, bildiklerim rahatsızlık verici. Kalabalığı ayrı dert, yağmuru çamuru ayrı... Bir koyun sürüsü düşünün, ilk uğultuda alıp başını giden. Ne yer belli ne yön, ne bilinç var ne amaç. Yaşıyoruz işte reklamlardan mütevelli. Umursanmadığımızı bile bile en havalı tavırlarımızı takınarak. Yok ben o değilim, onlardan değilim, yazdıysa bozsun Allah, bozmazsa günaha girerim çünkü!

Kahve telvesinde gülen bir yüzdü İstanbul
Sonra biz geldik;
Doğudan geldik,
Kuzeyden ve güneyden geldik
Bardaktan boşanır gibi, şuursuzca
Sonra ne kahvenin tadı kaldı, ne İstanbul’un!

Yok üstümüze tat kaçırmakta. Uçuruma nasıl bakarsan uçurum da sana öyle bakar diyor bilge. Her baktığımız yerde uçurum görmekle övüneduralım biz. Pazartesi sabahı günaydından hemen sonra nasıl bitecek bu hafta diye hem kendi keyfimizin içine edelim hem diğerlerinin. Sevmiyorsanız bırakın işi, hoşunuza giden bir yerler varsa toplayın pılınızı pırtınızı oraya taşının. Eşinizden bıktıysanız ya da sevgilinizden ayrılın. Çocuklarınızdan sıkıldıysanız böyle bir hakkınız yok. Ben mi dedim size yapın. Yalnızlıktan bıktıysanız boşuna debelenmeyin. Siz bile hayatınızdan memnun değilken kim size ayaktaş olsun, eş ya da arkadaş olsun. Yaşamaktan mı bıktınız? Çözüm belli! Stefan Zweig yapmış gereğini mesela, eşiyle birlikte üstelik. Albert Caraco da yapmış aynı şeyi yanılmıyorsam.  Diyeceğim o ki ulan es kaza yaşıyorsun, bari tadını çıkar. Kendine de zehir etme zamanı, çevrendekilere de!

Ben o insan değilim netice itibariyle. Kendimi bile değiştiremezken dünyayı nasıl değiştireyim. Geçtim dünyadan etrafımdakileri nasıl değiştireyim. Yapabileceğim tek şey var o da etrafımı değiştirmek. Şahsen ben o kadar da şikâyetçi değilim bahsi geçen sosyal çevreden. Daha iyisi bana ne gözle bakar emin değilim. Öyle ahım şahım bir insan olmadığımın farkındayım neticede. Kötü bir haberim var, siz de çok özel değilsiniz. Yaşadığınız her şeyi hak ediyorsunuz. Daha iyisini değil.

Bİ BİTMEDİNİZ - 7.03.2018

3 kere okundu

Aç diyor interneti, youtube'u aç diyor. Kanal var diyor. Kabala…
Herif çok yetenekli diyor, akşamdan beri seyrediyorum.
İyi de bana ne aga. Ben de yetenekliyim. Ama iki cümle fazladan konuşsam kafamızı biiibtin diye çıkışırsınız.
Tanımadığın bir gapçık ağızlısı olunca aç youtube'u...
Bağda yetişince sen sus domuz!
Alkış kıyamet elin itine.
Sonra olmaz bizden. Niye olsun bizden biiiip, niye olsun bizden?
Bi omuz at desem pandik atarsınız, el ver desem üçün biri hazırda durur.
Sonra sabah günaydın.

Sana günaydın asıl, sana günaydın.
Sıcak yatağımdan çıkıp soğuk sokağa atmışım kendimi.
Neymiş efendim üç kuruş para kazanacaz.
Beyfendi soruyor bu adamın ücreti niye bu kadar fazla.
Çok fazla zaten, haftasonları tıka basa para dolu odama girip saadetime saadet ekliyorum!
Fazla dediği de iki gece dışarda yemeğe çıksan, birinde yiyip içsen, ikincisinde ya yiyeceksin ya da içeceksin.
İkisini birden yapsan kredi kartı patlar. Kartın yoksa kaşın gözün patlar.
Bulaşık yıkamak falan yok, kandırmasın kimse kendini. Sanayi tipi makineler var artık. Cırt diye yıkıyor her şeyi. Zırt diye de olabilir, takılmayalım ayrıntılara!
Bize de sopa kalıyor.
Gecenin üçünde kalmışım ben. Bakmayın saat sabahın yedisini gösterdi diye kalktığıma.
Arabanın motoru bile ısınmadan yeterince randıman vermiyor. Japon makinesi üstelik.
Ben Türk malıyım, 88 şahinden bi tık daha iyiyim belki. Yeminle malım ben, hala niye bakıyorum pis suratlarıınıza.
Uyanamamışım bile.
Sonra günaydın.
Ne günaydını aga, ne günaydını. Sana günaydın belki ama bana değil. Hiç değil, hiç olmadı.
Yalan olmasın; bi gün olmuştu belki, yanımda sülün gibi bir hatunla uyanmıştım. Ama o da yüz sene falan oldu! Özal hala iktidardaydı!

Gülüyor yüzüme, keyfi de yerinde üstelik.
Seyrettin mi diyor. Ne yetenekli piç değil mi diyor.
Bi sittir git Allah’ını seversen, bi sittir git.
Ben de yetenekliyim ama yatakta. Uyurum ben, süper uyurum, öğlen bire kadar uyurum şeref yoksunu alarm çalmazsa.
Üç kuruş için kalkıp gelmişim.
Aymasını istemediğim gün aymış diye iyi dileklerini sunmuş bana iyi olmadıklarından zerre şüphe duymadığım muhteremler.
Sonra şakalı, gülmeli bi şeyler.
Bela mısınız aga, bela mısınız. Ne var neşelenecek, gülecek ne var.
 Ben de yetenekliyim ona bakarsan.
Bıraksanız da, alsam uykumu azıcık… Ama yok. Telefonun alarmı cır cır cır. Bok var, bokvar; üç kere bok var üstelik.
Ben kalkmasam dönmeyecek dünya sanki.
Güneş ters tarafta takılıp kalacak.
Sıcak yatağımı terk edip soğuk suratlarınıza bakmasam aymayacak gün.
Üç kuruş para için üstelik.
Bu adam niye fazla ücret alıyor. Sahi bu adam neden fazla ücret alıyor? Fazla dediği de kıçına gül desen o kadarcık paraya değmez der!
Yatakta kalmama izin verdiniz de mi hesap yoruyorsunuz.
Sırf size katlanmam bile yeterince iş benim için.
Günaydınmış, sana günaydın asıl.
Ben gecenin üçünde sıcak yatağımda takıldım kaldım. Senin günaydın dediğin ibneyi ne tanırım ne de muhabbetim var.

Akşamdan beri izliyormuş. İzle aga izle. İzlemezsen şeyin düşsün. O kullanmaya çok meraklı olduğun şeyin!
Zaten ben ilk günden vermiştim notlarınızı.
Sürekli tekrar. Sınıf tekrarı. Geçememenizin kabahati de bende zaten. Kandırın kendinizi.
Bulun youtube’tan iki zibidi, gece gündüz izleyin. Çünkü çok yetenekli!
Hatta tavsiye edin ben de izleyeyim.
Uykusuz geçen gecenin sabahında yine aynı şeyini şey yaptığım saatte aynı ibne telefon çalsın.
Ben yine aynı sıcak yataktan, yine aynı soğuk sokağa. Ordan da işe, pis suratlarınızın yanı başına. Sonra günaydın. Ne demezsin, günaydın ki günaydın!

Neyin var diye soruyor, yine suratsızsın.
Malzeme bu, şartlar da malum...
O yetenekli şempanzeyi izlemişim sabaha kadar öneri üzerine.
Gecenin üçünde de takılıp kalmamışım.
Gördüğün gibi sahne alıyorum yedinci sınıf bir kabarede. Üstelik asıl kadının paspal uşağı olarak.
Sabah kahveniz nasıl olsun bu arada? İçine işememin mahsuru var mı. Ya da sadece tükürsem kafi gelir mi
Bitmediniz biiiip, bi bitmediniz.

KISA MUTLULUKLAR - 14.03.2018

17 kere okundu

Düz giderek varılabilecek yerler belliydi. Üç günü vardı topu topu. Karadeniz’in eskiden güzel, şimdilerde hem güzel hem de kötü bir kasabasıydı. Kıyıdaydı ve bolca yağmur alıyordu. Yürüse dağlar çıkacaktı karşısına, geri dönse deniz vardı! Üzerine kalın bir şeyler alası yoktu. Midesinde bir yangın vardı, terliyordu avuçlarının içi.

-Seviyor musun beni?
-Ne saçma soru bu; sevmiyorum desem kalkıp gidecek misin sanki?
-Gitmem ama yüzüm düşer
-İçinde sen varsan ne düşerse düşsün tutup kaldırırım ki ben…

Güzel cümleler kurmasını seviyordu kadın. Sorgulamıyordu önünü arkasını. Mutlu olmak yetiyordu, içindeki kelebekleri ürkütmenin kimseye faydası yoktu. Adam kadını da seviyordu kelebeklerini de. Sokulup öptü boynundan. Adı geldi aklına. Adı gelmedi aklına sonra. Kimin umurundaydı isimler, varsın unutsundu. Güzel kokuyorsun dedi. Kadının boynundan yüzüne doğru ilerledi dudaklar. Dudaklarla buluştu dudaklar. Kelebeklerin keyfi yerindeydi… Adamın elleri heyecanlı bir keşfin tam ortasındaydı.

Kışları çok güzeldir buralar. İnsanı azdır, huzuru boldur. Sahil boyunca sürdü arabasını. Teypte Ceylan Ertem Aşık Mahzuni’nin bir türküsünü seslendiriyordu; “yapan değil bilen zalim.”

Sorgulamadan yapmak gerekiyordu bazen, bilmemezlikten gelinmeliydi. Bilince bozuluyordu büyü çünkü. Sevmiyordu bozulmasını, bozandan da soğuyordu ansızın. Tekrar ısınmak için dokunmak gerekiyordu. Tenine dokunmak, ruhuna dokunmak gerekiyordu. Yeni kalkmıştı yataktan. Hızla da uzaklaşıyordu. Kısa görüşmeler en iyisiydi; bıkmadan, bıktırmadan… Kimse kimseye gereğinden fazla katlanmamalıydı. Ten değerini kaybedince gözden düşüyordunuz ve önceliği olmadığınız herkesin kaçınılmaz olarak kalabalığı oluyordunuz.

Her şehirde aşık olunuyordu ama her şehre aşık olunmuyordu. Aşıktı yaşadığı yere, bu denize, ağaçlara, esen rüzgara, saçlarını okşayıp geçen rüzgara… Başkası için yeri yoktu! Bir buçuk saat daha direksiyonu sağa sola çevirmesi gerekiyordu. Uzaktaydı ev… Hırçın maviliğiyle sağ tarafında uzanıyordu deniz. Giderken kısa süren yol, dönerken uzadıkça uzuyordu.

DUYARINIZI SEVERİM SİZİN - 29.03.2018

17 kere okundu

Akşamdan kalma soğuk pizzama çayımı katık ettiğim saatler. Bahar bahçe yanımıza hoyrat ayaklarıyla bastıkları saatler. Dünyayı görecek gözümüz yokken her gün görmek zorunda olduğumuz gudubet suratları görmeye başladığımız saatler. Yine uyandık sabahın köründe, yine düştük yollara, yine İstanbul. Yağmur var en azından da kirlerimizden arınıyoruz hissi uyanıyor azıcık. O da olmasa kıytırık bir Avrupa takımından kıytırık olmayan bir Avrupa kupasında beş gol yemişiz gibi bir günaydın. Günaydın dediysem iyi dileklerle uzaktan yakından ilgisi yok; bildiğiniz suratınıza suratınıza küfür kıyamet.

Seviyorsan git konuş diyor klavye erbabı, sevmiyorsan da çek git diyor faşist kardeşim. Sevmiyorum ama dilimi de tutamıyorum. Hem size ne, küfretmemin önünde engel misiniz, kimsiniz ki siz kuru gürültüler. Belki ben şikâyet ederek mutlu oluyorum Türkiye’nin geri kalanı gibi. Gerçi sürçü lisan da etmeyelim. Bizimkiler hem şikâyet ediyor hem de mutsuz. Ben küfrümü savurup geçiyorum, yüzümde içten içe bir tebessüm.

Ters yola girmiş taksici. Yol ver bana diyor. Verir miyim, kim söyledi sana benim o verenlerden olduğumu. Geri basacaksın taksici kardeş. Uber değilim ki yolcuyu yetiştireyim. Kapadım kontağı. O da kapadı delikanlı delikanlı. Tenhadayız da. Çağırsa arkadaşlarını dayağı yiyenin ben olduğum unutulmaz bir macera yaşayacağız belki de. İndim aşağıya telefon elimde. Hem belki alttan alır diye boy pos gösteriyorum, hem de arkadaşları çağırıyor havasında polisi arıyorum. Adres bilmemem de tuzu biberi. Arkamıza gelen arabalar önce korna çalıyor sonra geri vitese takıp gidiyor. On dakika bekledik köprüde karşılaşan inatçı keçiler gibi. Adam ticari, benim mesai bitmiş. Haliyle taktı geri vitese açtı yolu. Bekledi gelmemi. Açtı pencereyi sordu rahat ettin mi diye. Ne güzel bekliyorduk nereye böyle dedim. Uber’ler size az bile yapıyor diye de ekledim. Bir gün feci sopa yiyeceğim ama kim bilir ne zaman!

Uzun mevzular bunlar. Dolar olmuş dört lira, Euro beş. Ben yine her seferinde yüz liralık yakıt almaya devam. Etkilemiyor beni ekonomik gelgitler. Kahvaltıda pizza yiyebilecek kadar lüks yaşıyorum. Çaya para vermedim, saçı olmayanlara beleş. Siz de girmeyin bu ekonomi toplarına küçük kardeşlerim. Kimse umursamadı sizi, umursamıyor, umursamayacak da. Doları olan düşünsün, olmayanın zaten düşünecek yeterince sorunu vardır. Yok, ben duyarsız değilim, apolitik olamam diyorsanız devrim yolunda başarılar dilerim. Ama olmaz o iş, demişti dersiniz!