YİNE GELDİ BAHAR - 8.03.2024

178 kere okundu

Uzun paragraflar gerek insana; alçalıp yükselen, eğilip bükülen cümleler gerek. Altından girip üstünden çıkmak gerek gereksiz zamanlarda. Kelimelere anam yüklemek, cümleleri her zaman gittiğinden başka yerlere götürmek gerek. Dur dur nereye kadar sonuçta, söz de alıp başını gitmek ister belki, kurallara uydu diye ödül vermiyorlar kimseye sonuçta.

Bir şeyler ters gidiyorsa kabahati birilerinde ararız, başkası sanırız sebebi bazı şeylerin. Oysa herkes hiç kimse olmaya çalıştığı için sorun anında, suçlu yok hükmünün belirtisiz nesnesi olmaktan öteye geçemez. Nesneye de suç yüklemek akıllıca değildir. Başkasına laf yetiştirmekten kendimize diyecek sözümüz kalmaz. Misal ayağın taşa değse taştır kabahatli, paran kaybolsa suç hırsızındır, denize düşsen yılana sarılmaktan başka çaren yoktur çoğu zaman. Ve akar gider zamanın azı da çoğu da her zaman. Akıl başa gelince kafada saç, içte gönül kalmamıştır. Bitse de gitse deriz. Bu kez de durur yerinde zaman, eziyet olur döner durur etrafında.

Neyse deyip kaldığı yerden devam etmek ister söze. Oysa bahar gelmiştir. Sabah hevesle kalkılıyordur yataktan. Manavda erik fahiş fiyatlarla satılıyor olsa da bedavadır hava, betondan arda kalan yerler yeşile dönmüştür yüzünü. Sabah erken, akşam ise geç olmaktadır. Yaşayası olanı upuzun günler beklemektedir. Ve her beleyen gibi güzel sanılan için sabırsız zamanlar geçmek bilmemektedir. Neyse deyip kaldığı yerden devam eder söze. Nisanın on üçüdür, günlerden Salı. Kimse sevmez salıyı nedense, oysa kötülüğü dokunmamıştır kimseye pazartesi kadar. Cuma gibi bir türlü gelmemezlik de yapmaz. Ama kaderidir bazı şeylerin, bazı kimselere sevdiremez kendisini. Mevsim bahar olsa da değişmez kader. Neyse deyip devam etmekten başka çare yoktur belki de…

Veyası olacak uzun cümlelerin çokça. Ve ile bağlamayacaksın bir şeyi başka şeye. O olmazsa bu olacak, bu da olmazsa bir başkası. Amaç olması zaten mevzunun, içi karartan olmaması. İllaki bir şeyleri karartacaksan gözün olacak o, için değil. Yaz var önümüzde diyeceksin. Üç beş güne erik de ucuzlar zaten. Kirazlar al al doldurur Pazar esnafının tezgâhlarını. Beyazı da var diyorlar ama ben sevemedim onu. Kiraz dediğin kırmızı olur. Anadan babadan öyle gördük biz. Neyse deyip devam edemiyoruz anadan babadan gördüklerimiz söz konusu olunca. Biz o kadar güncelleyemedik kendimizi. Hadi babadan gördüğümüze cümleler kuralım da ana deyince akan sular duruyor. Alışmıyor insan bazı yokluklara. Bandı kaldırıyorsun iyileşti mi diye yara, sızlıyor. Neyse deyip devam edemiyor cümle. Kesilip atılıyor, ya sen değişiyorsun ya da konu.

Bir şeyler ters gitse de bazı şeyler hep güzel. Sözü vardı, yine geldi bahar.

YOLU OLMAYAN KÖY - 18.02.2024

236 kere okundu

Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Ne geleni var ne gideni. Eskisi gibi bereketli de değil toprakları, düzeni bozulmuş, iklimi değişmiş, insanları tuhaf. Başı sonu belli değil zamanın. Sadece geçiyor ama ileri mi gidiyor geri mi belli değil. Sürüklüyor kalabalıkları; mutlu kalabalıkları ve mutsuz kalabalıkları. Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Geldiğimiz yeri biliyoruz ama nereye gittiğimiz belli değil. Ufukta güzel şeyler yok. Karamsar olmanın kimseye bir fayda sağladığı görülmemiş. Ama ufuk iyimser olmak için yeterince aydınlık değil. Sabah meltemi dinmedi henüz, denizin kokusunu da getiriyor ardı sıra. Yarını dert etmek için iyi bir gün değil, geçmişin muhasebesi de akıl karı değil. Akşama kim öle kim kala… Elimizde kalanla yetinmek diyor bazısı, bazısı günü kurtarmak diyor, kıvamında demlenmiş bir bardak çay ve deniz kokusu yeter de artar bile…

Eskiden Türkçe kitaplarında metinler olurdu. Önce okur sonra anlamaya çalışırdık. An fikrini, temasını, bilinmeyen kelimelerini bulurduk. O günün bilinmeyen kelimeleri gelecekte bildiğimiz kelimeler olacaktı. Bilmezdik o zamanlar. Zor gelirdi çoğumuza, bazılarımız ne gerek var derdi. Ne kadar çok şey bilirsen o kadar çok anlam katabilirsin hayata. Ana fikri nedir yaşananın, neye değinmek istiyor anlarsın. Belki mutlu etmez seni farkına vardıkların ama huzurlu bir duygudur içinde bulunduğun. Bilmediğinden korkar insan, tedirgin olur. Bildiği ile ise bir şekilde yaşamayı öğrenir. Bugün öğrendiklerimiz yarın bileceklerimizin yapı taşlarıdır. Hem belki yolu da vardır yaşadığımız köyün de biz bilmiyoruzdur.

Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Kargaşadan kaynaklı gürültü kulaklarımızı sağır ediyor. Kapatıyoruz kendimizi dış dünyaya. Ne varsa bu zamana kadar heybemizde biriken onlarla idare etmeye çalışıyoruz. Sevmiyoruz artık, sevinmiyor ve üzülmüyoruz. Hemen geçiyor kızgınlıklarımız. Üzüntülerimiz de sabun köpüğü gibi. Hemen yeni bir üzüntü ediniyoruz eskisinden kurtulmak için. Ne tavuk besliyoruz bahçemizde ne de ineklerimiz var. Köylüyüz biz sadece. Biz köye ait değiliz ama köy bize sahip. Kaçıp kurtulmak isteyenlerin gidecek yeri yok. Yolu yok köyümüzün. Yürüsek aklımıza gelmiyor bile. Altımızda bir koşu bandı telaşla dönüp duruyor, yorgunuz sebepsiz yere.

İYİ Kİ VARLAR - 25.01.2024

151 kere okundu

Hep baştan alıyoruz, sınandıklarımızla sınanıyoruz tekrar ve tekrar. Ağlıyoruz bazen gizli gizli ya da içimizde biriktiriyoruz. Acıyoruz, acı çekiyoruz ama yolumuzdan da şaşmıyoruz.

Küçük hesapların insanları olmaktan alıkoyamıyoruz kendimizi. Kime sorsan dürüstlük abidesi, kime sorsan empati zengini. Herkes çalışkan, herkes işinin ehli. Madem herkes nu kadar veriyor işinin ve yaşamın hakkını bu it kopuk neden adam olmuyor. Bu insanlar neden eğitilmiyor. Bu başıbozukluk, bu hır gür hep başkalarından mı kaynaklanıyor. “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli; Pamuk Prenses var diyorlar ama o da yatakta kötüymüş.“

Elimizdeki çuvaldızı kendimize batırmayı öğrenemeyeceğimiz aşikâr ama bari iğnenin ucuyla azıcık acıtsak canımız. Ama ne mümkün. O kadar mükemmel varlıklarız ki kabahatli olmak gibi bir seçenek asla mümkün değil. Geçtim başkalarını kandırmaktan kendimizi de suyla götürüp susuz çeviriyoruz dereden. Anne babadan başlıyoruz mükemmel olmaya. Doğurduğumuz ya da büyüttüğümüz bir canlının hatasının olması demek bizim üretimimizin sağlıksız olduğu demek. Bu da kabul edilemez bir durum. Yatakta kötü olan Pamuk Prenses, biz ise herkesin de bildiği üzere mükemmeliz!

İçki yok, kumar yok, kadın yok, çalıp çırpma yok; hak hukuk var. Yersen… Ben yiyorum. Yemesen ne olacak sanki, aç kaldığın her günü dert edeceksin kendine. Değiştiremeyeceğin şeyleri kafana takma diyor kitap. Üç beş saydır, birkaç sitem et ve kapat konuyu. Vegas’ta olan Vegas’ta kalır. Her yer Vegas bize artık, günahın dibine vurmuşuz. Eğer anlattıkları gibiyse diğer tarafta sıcak zamanlar bekliyor bizi. Onun da çaresi var gerçi, inanmayıverirsin ölene dek. Sonrası Allah büyüktür…

Hep sınanıyoruz eleştirdiğimizle ve hep zayıf notumuz. Sınıfta kalmayı kaldırdık neyse ki, yolumuza devam edebiliyoruz durmadan. Vardığımız bir yer var mı ya da gitmek istediğimiz yer mi vardığımız irdelemiyoruz. İrdelesek de kabahati yükleyecek birileri hep var. Çok seviyoruz insanları, onlar olmasa kimleri suçlayacaktık. Hadi sokak köpeklerini suçladık o da bir yere kadar. Alıp karşına söylensen umursamaz seni. Delirir insan bir yerden sonra. Allah aklımızı korusun ve bizim kadar mükemmel olamayan insanlar hep var olsun.

KİM BİLİR - 28.12.2023

167 kere okundu

Sen öyle yeşili baharın, güzün sarısı. Sen öyle salınarak gelirdin ya sabahları parkın yanındaki yoldan. Sen öyle güzelsin ki ne desem eksik kalıyor söz. Sonra hanımeli uzuyor duvar boyunca, çiçek açıyor, sen gibi kokuyor üstelik. Gel de sevme nisanı, mayısı sevme gel de. Gel seninle bir yerlere gidelim, baharın ilk günlerine gidelim ardımızda bırakıp güzün sarısını.

Takılıp kalabiliyor insan güzel şeylere; usulca akan bir derenin kenarına mesela, vapur peşinden koşturan bir martıya, lapa lapa yağan kara, güzel bir söze, sana… Öpüyor saçlarını serin bir rüzgâr, tüylerin diken diken. Varlığım yokluğunla sınanıyor, yok oluyorum her aklıma geldiğinde. Kalabalıklardan ayırıyorum kendimi, kayboluyorum gözden, gittim sanır ardımdan bakan, bilmez sana geldiğimi. Nasıl güzel yol, anlatsam seversin sen de. Ama yetmiyor söz, kesiliyor nefes. Nefes nefes çekiyorum seni içime, soluk soluğa kalıyorum sonra. Sırtımı toprağa yaslayıp gökyüzüne bakıyorum. Bulutlar yarışıyor sana benzemek için, karar veremiyorum hangisi daha sen.

Sen öyle gün ortası bir ses gelir uzaktan. “Ben denizde bir gemi, dalgalar vurur beni, ben ağaçta bir yaprak, rüzgar savurur beni…” Sonra sana savurur beni, ben ağaçta bir yaprak… Sen öyle huzuru varlığın, yokluğun son baharı. Yağmur başlar birazdan, üşür sensiz kaldırımlar. Sen öyle sarısı yaprağın, damlası yağmurun, kasımı hüznün. Kim bilir; belki çıkar gelirsin baharda.

SEN İYİ OL - 8.12.2023

130 kere okundu

Sen iyi ol, hallolur gerisi. Bir deniz buluruz kendimize. Bir martı uçar üzerimizden. Çıkartıp ayaklarımızı kumsalda yürürüz. Dalağalar kuma karışır ayak izlerimizde. Sen iyi ol; biter kış, bahar gelir bir nisan sabahı. Sevinçle kalkarsın yatağından, pencereden içeri dolar gün. Günaydın dersin incir dalında öten serçeye, mor menekşeye günaydın dersin. Bir meltemle çıkar gelir deniz kokusu, yaşadığını hissedersin yeniden. Bir kahve koyarsın kendine, radyoyu açıp sevdiğin bir şeyler ararsın.

Sen iyi ol, döner göçmen kuşlar gittiği yerden. En sevdiğimiz film artistleri yeni filmler çekerler. İple çekeriz cumartesi gecelerini. Pazar günleri evet der demez havaya zıplar Erkan Yolaç. Kaybetsek de mutlu oluruz. Tırnaklarımızı keser aynı günün akşamı annemiz. Banyo etikten sonra mis gibi bir uyku çekeriz el işi yorganlarımızın altında. Aklımız ertesi günkü okul yolunda.

Bir yerden başlamalı çok geç olmadan. Affetmeli önce kendini, sonra başkalarını. Çünkü herkes kendi hayatını yaşıyor. Başkasındaki sen senin istediğin sen olamıyor diye gönül koymamalı. Hem ne kaldı şunun şurasında. Ömür dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman. Gözümüz yeni açıldı, kapanır da birazdan.

Sen iyi ol yine de; günler uzar yine, biter karanlık. Deniz kenarlarına koşar apar topar kurtuluruz üzerimizdeki fazlalıklardan. Sen iyi olunca şehrin bütün sokakları denize çıkar zaten. Bütün vapurlar bize uğrar geçerken. Bütün şiirlerde geçer adın, bütün şarkılar seni söyler. Sen iyi olunca yüzü güler kaldırımda sek sek oynayan çocuğun, evladında aklı kalmaz annenin. Babası eve dönerken tahinli çörek alır Mehmet’e. Sen iyi ol; ölmek sorun değil lakin yaşamak güzel şey.

BENİM HALA UMUDUM VAR - 3.11.2023

164 kere okundu

Buralar hep Salı, çarşambanın canı cehenneme. Kıyıya uzak bir kere; cumartesiye de çok uzak pazara da. Salı ve Perşembe köpekbalığı. Ben tekir seviyorum. Eskiden esmerler daha güzeldi ama sonra kızılı keşfettim, sıkılana kadar sevmekten yanayım. Belki fener kavurma yaparım kendime zamanla, şimdi ne desem yanlış olur. Film seyrediyorum, gecenin üçü. Göte göt dedi diye bana benzeyen bir adamı eleştiriyorlar. Sonunda adam mutlu oluyor ama artık göte göt demekten vazgeçiyor. Ben de vazgeçtim. Etraf göt dolu oysa. Sen günaydın demek zorundasın. Etraf yavşak dolu, sen iyi akşamlar demek zorundasın. Saçların çok hoş olmuş diyorsun ve ayrıca hiç de yaşlanmamışsın... Yalan kardeşim, vallahi de yalan billahi de. Saçların kuraklıktan çıkmış gibi, suratın da rahmetli dedemin buruşuk götüne benzemiş.

Bu ikiyüzlülük öldürecek bizi. Ben eskiden böyle değildim mesela, zaman geçtikçe medenileştim. Diyor ya Mehmet Akif tek dişi kalmış canavar diye. Maskara ettiler bizi bize. Aynaya bakmaya utanır insan. Medeniyet diye deli gömleği giydik, gömlek boyalı olunca da kendimizi bir bok zannettik. Değiliz arkadaş, yeminle değiliz. Gömlek tek renk, ölüm kokuyor, kötü şehirlere çıkıyor yolu, sokaklarını farelerin işgal ettiği şehirlere. Yağmur sularının sürüklediği pislikler tıkamış tüm mazgalları. Yaşamaya çalıştıkça pisliğe bulanıyoruz. Ölmek de çare değil, toprak kabul etmez bizi artık.

Küfrediyorum ben, karşıma çıkan herkese küfrediyorum, önümde duran, arkamdan konuşan, giydiği deli gömleğiyle kendini olduğundan farklı sanan her şeye küfrediyorum. Delisiniz siz, bilerek ve isteyerek, sistemli olarak delirdiniz. Ve o kadar kalabalıklaştınız ki sizden olmayanları deli zannediyorsunuz. Delisiniz siz. Eleştirdiğiniz her şeysiniz. O pis koku sizden geliyor, o çöp yığınları sizsiniz. Sustun diyor biri. Gülüyorum...

Ve cuma gelir çatar. Çok depresifmiş hava. Neymiş efendim bulut varmış da yağmur yağabilirmiş. Yağmurdan güzeli mi var. Havadaki bütün pisliği temizliyor, temiz bir soluk almak için bulunmaz fırsat. Ve cumartesi… Ben dağınık yatakları seviyorum, geceden kalmaları. Plansız miskinlikler gibisi yok. İnsandan uzak üstelik. İyiyse de senin, kötüyse de. Hele bir de seviyorsan değme keyfine. Başkasını değil ha, kendini. Çünkü önce kendisini sevmeli insan der bütün yeni kitaplar. Ve sanırım söyledikleri tek doğru söz de budur. Yeni olan her şeyin canı cehenneme. Eskilerle devam edeceğim yola. Belki pazarı da görürüm. Cumartesiden iyidir hatta belki. Benim hala umudum var…

 

HEPSİ YALAN - 7.10.2023

141 kere okundu

Hepsi yalan onların, gece yarısından evvel büyüklere masallar. Yarın çok güzel bir gün olacak… Bok olacak! Ne farkı var yarının bu günden. Yine mal gibi kalkıp sokaklara düşeceğiz. Herkes nereye ya da kime aitse ona koşacak. Önüne iki kaşık yal atacaklar diye harıl harıl çalışacak. Hani yarın çok daha güzel olacaktı. Olmayacak işte. Geçmişte olmamış. Bugün olmuyor, yarın da olmayacak. Olmayacak bizden, uzatmanın alemi yok.

Ben demiştim diyor lavuk. Ulan sen her şeyi diyorsun. Yağınca ıslanacaksınız diyorsun, güneş açınca terden bahsediyorsun. Biri güzel bir şey yapsa hemen daha iyisini gördüğünden bahsediyorsun. Kötü bir şey yapsa zaten bundan bir bok olmazdı diyorsun. Neyi dedin sen. Sen hep bir şey diyorsun ki. Yılbaşında büyük ikramiye çıkacak biletin numarasını bile söylemişsindir sen mayıstan önce. Ama Aralık’ın sonuna kadar üzerine demediğin de kalmamıştır. Günün sonunda elde var sıfır. Sittiğin kafalar da cabası. Sevmedim seni vesselam. Sıradaki gelsin.

Sıradaki dediysem lafın gelişi… Gelmesin kimse. Çok gelen oldu. Bir hayır görmedim. Hepsi tünedi kaldı kenarda bir yerde. Şehirde adım atacak yer kalmadı. Gelmesin kimse. Sokak köpeği gibi bir şey oldu herkes, kedi gibi oldu. An geliyor hiçbir değerleri yok, an geliyor el üstünden indiren yok. Eksen kaydı yani, her şey kaydı ayaklarımın altından. Kim kime belli değil. Kim kimdir o da belli değil. Sabah erken kalkanın salaklığı yanına kar kalkıyor. Gerçi kalkamayanın da miskinliği çekilmiyor.

Az insan çok huzur neticede. Hepsi yalan çünkü, herkes düzenbaz. Düzen dediysem de derme çatma şeyler. Ne zeka var ne estetik. Tilki olmaya çalışan sırtlanlar, çakallar. Belgesel olsa otur seyret, belki bir şey öğrenirsin. Bunlar hayvan. Dümdüz hayvan. Kendilerine bir hayırları yok ki sana bir şey öğretsinler. Bi şükür edersin sadece. Ulan iyi ki karışmamışım aralarına diye.

Kim ki onlar sahi. İnsanın kafasının içi kalabalık olunca kim kimdir belli olmuyor bazen. Hem niye sabah erkenden kalkıyor herkes. Geçmişite yaşayanların günahının bedeli mi bu yoksa? . Yatın ulan. Yeminle yatın. Ben beklerim başınızda.

 

GİTMEK - 10.09.2023

110 kere okundu

Yok be, nerede bizde o şans. E şehir nerede, o deniz, o gökyüzü, o insanlar nerede. Varsa yoksa koca şehir, varsa yoksa insan yığını. Kaçıp gideceksin buralardan arkana bakmadan. Yoksa iki ileri bir geri en fazla. Sonra cümle kur kendi kendine nerede bizde o şans diye.

Her şey olasılıklardan ibaret. Ama önce seçim yapmak gerekiyor. Gidecek misin, kalacak mısın? Kalırsan olacakları biliyorsun. Defalarca simülasyonunu yaşadın ve tanrım lütfen gerçek olmasın diye dua ettin. Ya da umarım bu simülasyondur dedin kendi kendine. Gidersen nereye gideceğin, nasıl gideceğin, kimle ve hangi şartlarda gideceğin önemli. Seçilerini doğru yaparsan şansın yaver gider ama seçimlerin kötüyse kesinlikle şanssız olacaksın.

Bir yerden başlamalı. Gece yarısı sokağa çıkmalı mesela. Beyoğlu’na gitmeli. Sarhoşlara sataşıp, hır çıkaran olursa da topuklamalı. Sonra bir daha ve bir daha… Şarap içmeli mesela. Pek muteber değil bizim kafalarda. Rakı içer delikanlı adam. Öldük bittik hem adamlıktan hem de delikanlılıktan. Ben süt severim mesela, kola severim, erik kompostosu severim. Alkollü olacaksa şarap olsun derim. Şimdi bu rakı içen salyangozların kaçı benden adam ya da delikanlı. Ki olsalar da ne yazar. Bu dünyaya adam ya da delikanlı olmak için gelmiş olanın vay haline. Yaşamadan ölüp gidecek garibim. Bahsettiğimiz gitmelerden de değil. Güme gidecek boylu boyunca. Hoca efendi soracak nasıl bilirdiniz diye. İyi bilirdik diyecek saf tutmuş delikanlılar. Gömün gitsine bağlanacak sonuç. Çok delikanlı adamdı ama Azrail tek hamlede aldı canını. Beyoğlu önemli. Türkler yerini diğer uluslara bırakmış olsa da eğlence aramaktan kimseye zarar gelmez. Hem evde oturup ne olacak. Film seyretmekten daha keyiflidir setin havasını solumak. Şarap zorunluluk değil!

Sonra atlayıp arabaya şehir dışına doğru sürmek gerek. Kuzeyde Şile var, batıda Yunanistan, doğuda batı Karadeniz. Daha ötesine geçmek keyif kaçırabilir. Doğası iyi ama insanı gereğinden fazla delikanlı. Öyle diyorlar kendileri için ama ben uyanığını da iyi bilirim uyuyanını da. Güneyde ne istersen var. Ne kadar istersen var.

Kaçmalı yani birkaç kez şehirden. Kendini de alıp baş başa kalabileceğin bir yerlere gitmeli. Kafa dinlemeli, abuk subuk şeyler dinlemeli, kimseyi dinlememeli… Sonra dönüp gelirsin zaten. Hep dönüp gelinir zaten. Dönmeyenler de gittikleri yerde mutludur umarım. Gitmeyi hafife almamak gerek. İhmal de etmemeli.

 

EN ÇOK KENDİMİ SEVDİM - 19.07.2023

273 kere okundu

En çok kendimi sevdim. Çünkü sonbahardı, yapraklar sararmış ve terk etmiştiler dalları. Kaldırımlarda çar çur olmak pahasına hem de... Böyle olmaz dedim. Her yeşil sarıya dönecekse, kararacaksa her gün hava ne gereği var. Ben varım ve yeterim kendime. Ne düşerim dalımdan, ne de karanlığa dönerim yüzümü.

Sonra büyüdüm. Günler geçti, aylar geçti sonra. Yıllar geçti biraz daha sabredince. Sabır iyidir, öyle öğrettiler... Bazı şeyler geçti bazı şeylere alıştım. O kadar da kötü olmadığını fark ettim alıştıklarımın. Gidenleri de gözümde abartmışım. Ama öyle olması gerekir bazen, bunu da öğretmişlerdi.. Doğru görmek için uzaklaşmak gerekir. Kendimi sevmeye devam ettim, umursamamayı kendim öğrendim.

En çok neyi özleyeceksin diye sorsalar hiç düşünmeden bilgisayarımı derim. Çünkü o da beni sevdi. Çok sevmez duygularını göstermeyi ama bilirsin bazen, anlarsın. Anladım ben de, yavaş yavaş anladım. Yavaş yavaş olan şeyler değerlidir. Hız çok da gerekli değil hayat için. Bir gün herkes ölecek nasılsa, ne gerek var koşmaya. Ben koşmayı da sevdim ama varmak için deği, yorulmak için. Yorgun insan pek düşünmez çünkü.

Sonra kış geldi. Havalar soğudu. Üşüdükçe sarıldım kendime. Önemliydim biliyorum ama işe yaradığımı fark etmemiştim. Sıcaktan nefret edenler bile sevmez üşümeyi. Tadı kaçar çünkü hayatın. Hayat sıcak bir şey olmalı. İnsan kendine sarılınca ısınabiliyor. Bir başkasına da sarılınca ısınır ama başkası başkasıdır hep. Kendisi gibi olmaz hiç kimse. Eğer sıcak tutabiliyorsan kendini kış umurunda olmaz. Kışı da sevdim ben kendim gibi. O da sevdi beni. Uzun gecelerini paylaştı; kalem oldu, kağıt oldu, cümle oldu. Bazen olmak ister insan. Çünkü olamayan hiçbir şey yeterince mutlu değildir.

Ne çok çünkü var hayatta dedim baharda. Sorgulamaktan vazgeçmek gerek artık. Bahar çünkü, hayat yeniden başlıyor… Sebebi olmak zorunda değildi bütün sonuçların. Geçmişi kurcalayarak ya da yarını sorgulayarak yaşanmıyordu gün. Çiçekler açıyor, kelebekler uçuşuyordu etrafta. Uğur böceklerine rastlayabiliyordum otların arasında. Sırtüstü yere uzanıp gökyüzüne baktım. Hiçbir bulut hiçbir şeye benzemiyordu. Biraz uğraştım ama olmadı. Sonra rüzgar esmiş olmalı yukarıda bir yerlerde. Bulutları kaybettim. Daha becerikli birileri için koyun ya da uçak olmaya gittiler. Bahar bütün yorgunluğunu alıyor insanın. Annem geldi aklıma. Annem hep gelir aklıma. Apayrı sever anne çünkü ve apayrı sevilir. Annemi de sevdiğimi düşündüm. Beni sevdiğinden hiç kuşku duymadığımı da düşündüm. Yüzümde hüzünlü bir tebessüm görürdü bakan olsaydı. Eğin türküsü çalmalıydı bir yerlerde ve ben gizli gizli ağlamalıydım. Dalım olmalıydı ve minik bir serçe konmalıydı dalıma.

En çok kendimi sevdim ben. Sevecek bir dolu şey varken kendimi seçtim en çok sevmek için. Kusurlarıma rağmen seçtim, hatalarıma rağmen seçtim, beni sevmeyen bir dolu insana rağmen seçtim en çok kendimi sevmeyi. Çünkü ben sevmeliydim önce kendimi. Ben bile sevemezsem kim sevebilirdi ki beni. Hem kitap der ki kendinizi yeterince severseniz başkalarının sevgisine ihtiyacınız kalmayabilir. Ama sevgisiz olmaz. Hayati bir ihtiyaç değildir; keyiftir, lükstür. Ve herkes sever bu lüksü inkar etse bile. Ben sevilmeyi kendimi sevmeye başlamadan önce sevmiştim.

Sonra yaz geldi. Bir adam bir gemiye binip gitti. Başka bir adam başka bir gemiyle geri döndü diğer adamın gittiği yere. Kadın giden adamı ayrı sevdi, gelen adamı ayrı. Sevmek de ihtiyaçtı. Güven gibi, beslenme gibi, nefes alıp vermek gibi ihtiyaçtı. Mutlu bir gece huzursuz bir sabaha gebeydi. Ama her huzursuz günün mutlu bir gecesi olabilirdi. Her mevsim ayrı güzeldi; kafası karışıyordu insanın. Doğru olan neydi ya da güzel olan... Ne her güzel doğruydu, ne de her doğru güzel. Kim biliyordu en iyisini.  Ben değildim o kadın. Ben kendimi sevmem gerektiğini biliyordum sadece, nerede mutluysam oraya dönmeliydim yüzümü. Kendime dürüstsem başkalarına ikiyüzlü olabilirdim. Bu benim dünyam ve merkezinde ben varım. Çünkü günün sonunda kendisinden başkası kalmıyordu elinde insanın.

 

HAZİRANDA DOĞMAK DA ZOR - 21.06.2023

157 kere okundu

Unuttuğum bildiğim ne varsa. Yağmur yağarken bir sabah, kahvaltı için evimin arka bahçesindeki domateslerden ve biberlerden toplamaya gitmişken. Bir daha geri dönemeyeceğimi bilmeden dolaşırken fidelerin arasında. Yeşilin kırmızıdan farkını umursamadan o kadar da… Unuttum bildiğim ne varsa. Evi unuttum. Yolunu unuttum evimin. Dönmek zorunda olduğum hatırıma bile gelmedi. Sorgulamadım ihtiyacını hissetmediklerimi. Henüz olgunlaşmamış domatesten ısırıklar kopara kopara uzaklaştım bildiğim şeylerden.

Tuzun da tadını öğrettiler bize şekerin de. Seçmek için fırsat da vermediler. Tuz da senin dediler şeker de. Tuza da sahip çıktık şekere de. Yaşamanın tadını öğrendik sonra. Olmaz dediler, günah dediler, ayıp dediler. Ne çok şey söylediler öğrendiklerimizi unutalım diye. Unuttuk ama hatırladık. Dinledik ama duymadık söylenilenleri. Küfürler savurduk içimizden tuza da şekere de. Öğrettikleri her şeye sözdük saydık. Sabah oldu sonra. Geceden kurduğumu saat çaldı ardı ardına. Uyanmadım ben. Uyanırsam bir daha uyuyamayacaktım. Nasıl da tatlıydı uyumak. Ve bir o kadar tadı tuzu yoktu saattin çıkardığı sesin. Tuz geldi aklıma ve şeker. Yine de direnemedim. Saat yedi olmamıştı daha.

Anlaması gerekmiyordu kimsenin. Zaten kim anladım dese aslında hiç de bahsettiklerimizden söz etmiyordu. Ağladığımız zamanlardan gülerek bahsediyordu. Kızıyordu bir diğeri umursamadıklarımıza. Umursadıklarımız zaten alıp başını gidiyordu bizi umursamadan. Tuzumuza şeker diyordu biri, diğeri su katıyordu pişmiş aşımıza. Herkes anlıyordu herkesi ve hiç kimse anlamıyordu hiç kimseyi. Tokat gibi cümleler geçiyordu içimden ama biliyordum çıkardığım ses kadar yoktu hükmüm. Anladım ki kalabalık ta ziyadesiyle sıkılmıştı benden. Dünya sadece benim etrafımda dönen bir gürültülü kalabalık değildi.

Sonra hatırladım unuttuklarımı. Evi hatırladım. Evden çıkıp denize doğru yürüdüğümü. Yüzümü okşayıp geçen sabah meltemini hatırladım. O saatte niye dışarıda olduğum geldi aklıma. En çok babam severdi biberi, ondan öğrenmiştim ben de. Bir zaman kahramanı olur babalar çocuklarının. Sonra ölür o kahramanlar. Kahramanlık ölümlü bir müessesedir zaten neticede. Ama kimse neticeyi umursamaz yolun başında. Ben yolun ortasında gördüm sanıyordum sonunu. Son dediğim de herkese aynı hikâye. Bakmayın kendimizi ayırdığımıza diğerlerinden. Ne kadar çok benziyoruz aslında sevmediklerimize. Üç beş süslü cümle aklamıyor kimseyi kimsede. Değişen bir şey olmuyor cephelerin ikisinde de. Doğu yine anlam veremiyor olup bitene. Yanlış diyor her aklı ermediğine. Batı ise hep başka alemlerde. Beğenmiyor doğuyu içten içe. Ama ne kadar çırpınsa da kendi de çıkamıyor düze.

İlk nerde mutlu olduysa oraya gitmek istiyor insan günün sonunda. Unuttuklarını hatırlamak istiyor. Kaybettiklerini geri kazanmak. Usulca seyretmek istiyor olanı biteni. Ne kal diyor gidene, ne de şaşırıyor ansızın çıkıp gelene. Sonrası malum zaten. Akşam oluyor, herkes çekiliyor evine. Kimi memnun halinden, kimi umudunu kesmiş kendinden.