AKŞAM POSTASI - 24.04.2019

6 kere okundu

Bir bakmışsın mutlusun, havalısın, keyfin yerinde. Bir de bakıyorsun rüya bitmiş, almışlar her şeyi elinden. Berbat şarkılar çalıyor radyoda, aptal bir adam aptalca cümleler kuruyor berbat şarkıların arasında. Gülüyor birileri ama hiç komik değil. Sonra haberler başlıyor. Tımarhaneden akşam postası... Nereye düştüm ben diyorsun, hangi günahımın cezası bu. Ding dong… Zil çalıyor, açıyorsun gözlerini. Kim bu saatte kapıya dayanır ki. Kim dayanır bilmiyorum ama ben o kapıya gitmem diyorsun içinden. Evet, merak etmiş olabilirim ama yataktan kalkmama değecek birisini beklemiyorum.

Uyanmış mıdır acaba diye geçirdim aklımdan; önce kendime sordum, sonra sana. Açmadın telefonu. Açsan belki sana gelirdim ya da sen bana gelirdin. Kahve içerdik, havadan sudan konuşurduk belki. Yeni bir dizi var. Eşi ölmüş bir adamın sıkıcı hayatı. Yeter diyor, bıktım istemediğim şeyleri yapmaktan. Olsan istemediğimiz şeyleri yapmazdık. Kapı çaldı tekrar, tekrar bakmadım kim olduğuna. Sen de bakmazdın. Üzerine konuşur, berbat espriler yapar ama yine de gülerdik. Çünkü neden gülmeyelim.

Bu saatte olmaz o dediklerin diyen yüzün geliyor gözlerimin önüne. Tamam, eşi ölü bir adam değilim ama ben de bıktım istemediğim şeyleri yapmaktan. İşe gitmem gerekiyor, kahvaltı yapmam gerekiyor, üstümü başımı giymem ve yüzümü yıkamam gerekiyor. Varlık sebepleri hakkında inandırıcı hiçbir teoremim olmayan bir dolu insanla gereğinden bir milyon saat fazla zaman geçirmem gerekiyor. Gerekmiyor aslında ama karşı koyamıyorum. Üstelik bunların hepsi yaşanırken mutluymuşum gibi davranmam gerek. Yoksa huysuz ve suratsız olarak fişlenmem kuvvetle muhtemel. Evet, onlar tarafından, varlıklarının sebebi henüz tespit edilememiş iki ayaklı, kokusuz, renksiz, koca ağızlı sıkıcı canlılar tarafından. Sen olsan böyle olmazdı.

Rüyaya mı dönsem diyorum içinden. Ama öyle lanet bir şey ki rüya dediğin, iyisi de kötüsü de tek seferlik. Bazı rüyalar var tekrar eden ama benim başıma gelmedi. Henüz o kadar hasta değilim. Benim sorunlarım gözüm açıkken. İki ayaklı canlılar varken, konuşup gülüşüyorlarken. O berbat parçaları da dinlerler biliyorum. Arada konuşan adama da güler bunlar. Tımarhaneden akşam postası.

Gömleğimi giyip lavaboya gidersin. Sabah uyanınca çiş yapar insanlar. Herkes yapar. Toksa bile alışkanlık olmuştur. Telefonu almazsın yanına. Sen olmasan ben alırdım. Önemsiz şeylere ayırdığımız zamanı güzel şeylerden çalıyorsak günahkârız. Sekizinci günah bu. Zamanı boşa geçirmek…  Gömlek fikri çok klişe biliyorum ama bacaklarına bakmak istedim sen yürürken. Yumurtalarımız az pişmiş. Eskiden ayarlayamazdın ama sonra öğrendin. Bu kez ben yapayım. Sen olsan yine yapardım ama açmadın telefonu. Gel derdim ya da ben geleyim. Film seyrederiz, kahve içeriz. Sevişiriz belki…

Kim öğretti bize gün doğunca uyanmak gerektiğini. Ben geceleri yaşayıp gün doğduktan sonra uzun bir süre yatakta kalmayı seviyorum. Bu kötü alışkanlıklar ruhumuzu öldürüyor hep. Bizi sıradanlaştırıp birbirine benzeyen et yığınlarına dönüştürüyor. Kim bu ahmaklara benzemek ister ki. Sen istemiyorsun, ben istemiyorum. Başka da kimse olmasın zaten. Ben başka kimseyi istemiyorum bu saatte. Farkında değil kapıyı boşuna çaldığının. Onlara sorsam benim deli olduğumu söylerler. Ama sormuyorum onlara. Çünkü biliyorum cevaplarını. Beni şaşırtmıyorlar. Kimseyi şaşırtmıyorlar. Ayakkabıları bile aynı hepsinin. Oysa eskiden ne kadar da önemliydi ayakkabılar. Ruhunu yansıtırdı sahibinin. Geçmişinden de haber verirdi, geleceğinden de. Şimdi hepsi birbirine benziyor. En eziği bile altı paletli bot giyebiliyor. Tımarhaneden akşam postası. Ben uyuyakalmışım. Sabaha yetişebildim ancak.

kara hıyarın faydaları
27.04.2019 Cumartesi

yazmak için yazıyorsun bş yazıyorsum..toplasan sıfır.....yorumu yayınada....