BÜYÜK ŞEHİR - 24.05.2018

6 kere okundu

Diğer günlerden farkı yalnız uyanmamış olmamdı. Sağ tarafımda sarı saçlarını hissedebiliyordum. Kokusuna alışmıştım. Gözlerimi ovuşturdum, uyumaya devam edebilirdim ama etmedim. Ona döndüm. Yeni uyanmış olmalıydı, gözlerini henüz açmıştı. Günaydın dedim. Günaydın dedi dudağının kenarındaki sıcak tebessümü göstere göstere. Abartı yoktu halinde, huzurlu görünüyordu. Mutluydu da.

Kahvaltı sever misin dedim. Severim dedi cevabını aynı gülücükle süsleyerek. Yatağa da istersin sen dedim. Neye borçluyum bunu dedi, günün güzelliğine mi. Hayır dedim, gün güzel diye değil, sen güzelsin diye bu. Gün sana borçlu güzelliğini, sen güne değil. Uykulu olmasa sokulup sarılacaktı, öyle bir sıcaklık okundu gözlerinde ama yapmadı. Ruhunu teslim etmemişti daha; tedirgindi belki benden yana biraz, korkuyordu kapılıp gitmekten belki. Çok canım yandı demişti bir keresinde, yine yansın istemiyorum. Ben de demiştim, ben de istemiyorum.

Kalkıp mutfağa yürüdüm, mayıs başıydı, ısınmaya başlamıştı hava, sıcaktı. Perdeyi aşıp içeri girmek ister gibiydi güneş, pencereyi araladım temiz hava için. Su koydum çaydanlığa, altını yaktım. Dolaptan iki yumurta aldım önce, sonra yetmez belki deyip bir tane daha aldım. Tereyağı çıkardım, zeytin ve peynir çıkardım. Taze ekmek yoktu, tost makinesinin fişini prize taktım kızarmış ekmek yapmak için. Olmazsa aradığım bir öğün değildi kahvaltı ama içimden gelmişti bugün. Güzel bir gecenin sabahı da güzel olmalıydı. Tezgahın üzerindeki radyoyu açtım. Sever misin diye seslendim, Grup Abdal “altın yüzüğüm kırıldı, suya düştü su duruldu” diyordu karıncanın denizden su içişi gibi…  Neyi diye cevap verdi. Grup Abdal’ı dedim. Seveyim bari dedi. Sev bari dedim, duymadı sesimi. Sağanda pişen yumurtaların sesini de duymadı, keyifle uzandığı yatakta telefonunu karıştırıyordu.

Sokağa çıktığımda saat on bir olmuştu. Geç kalmıştım işe, olsundu. Saate göre yaşayacak değildik ya her gün. Kaçamaklar da gerekliydi mutlu olmak için. Birkaç saati emrimize amade yapmaktan kimseye zarar gelmezdi. Garajın kapısının açılmasını beklerken marketteki kıza takıldı gözüm, mutsuz gürü. İnsanların çoğu mutsuzdu. Mutlu olanlar da sebep arıyordu mutsuz olmak için sanki ve hayat bu konuda çok bonkördü.  Mutsuzluk isteyene istediğinden fazlasını veriyordu hep. Sağa sinyal verip birinci vitesle devam ettim ara sokaklarda ilerlemeye. Rüyadan henüz uyanmıştım, istemeye istemeye gerçek hayata dönüyordum. Büyük şehir beni bekliyordu ve ben yine hazır değildim.