KAHVECİ DÜKKANI - 3.04.2020

177 kere okundu

Beni duyun diye yaptıklarımın dışında görünür olmak için yaptığım kötülükler de var. Vicdanımla oturup hesap yaptığım, el sıkışarak masadan kalktığım gecelerim var. Karanlık taraflarıma ışık tutan cümlelerimi bir kendime söylüyorum. Aydınlığa kavuşturuyorum aklıma takılan neyim varsa. Kim varsa değersiz kılıyorum, ne varsa önemini yitiriyor ışığımın altında. Susuyorum yalnız kalmak istediğim zaman. Ne duyulmak istiyorum ne de görülmek. İyi oluyorum o zamanlarda, çünkü iyi olmaya da ihtiyacım var.

Sevdiğimiz herkes iyidir, kötülükler sevmediklerimiz tarafından yapılır hep. Susarız onlara, kendilerini akladıkları her hamlede arkalarından yürürüz ya da yanlarından. Konuşmayız bunları, konuşursak işler kötüye gider. Birbirimizden habersizce biliriz bunu. Çok da gizli olmayan bir anlaşmanın iki masum tarafıyız. Ne kadar masum olunabiliyorsa o kadar ancak.

Kötüyüm ben dedim, bugün dünden daha kötüyüm. On dört gün çıkmadım evden. Sen gel demesen çıkmayacaktım da yine. İyi ki gel dedin. Kahve almışsın dedi. Evet dedim ama soğudu, geç kaldın. Yok dedi, sen erken gelmişsin. Olsun dedim ama kahve yine de soğudu. Soğuk da içerim biliyorsun dedi. Evet dedim, niye biliyorsam bu kadar şeyi. Gülüştük. Hep gülüşürüz biz. Etrafımızdakilerden bahsederken de güleriz, birilerine küfrederken de. Kendimize de güleriz bazen. Ben gülerim daha çok, o bana eşlik eder. Eee dedi, anlat bakalım ne yaptın.

Kötüyüm ben dedim. Kendimi öldürdüm ama gömemiyorum. Dolanıyorum sağa sola, eve kapatıyorum kendimi bazen, bazen de giremiyorum eve. Oysa yok olmam gerekir. Ruhumun peşinden gitmeli gövdem. Kokmaya başlayacağım yakında. Solucanlar çıkacak gözlerimden, kolum bacağım düşecek. Öldüm ben, kötüyüm diye öldürdüm kendimi. Ama gömemedim.

Bunları mı yaptın dedi on dört günde. Topu topu bir kişiyi öldürdün ama onu da gömemiyorsun. Siktir et dedi, peşinden gidemiyorsan geri çağır ruhunu. Belki o zaman kokmazsın da. Bak şimdiden söyleyeyim dedi; kokun bana gelirse yokum ben. Siktir git dedim. Gülüştük. Kahvemi içtikten sonra gitsem olur mu dedi. Koku geliyor mu dedim, yok dedi. Ben de yok dedim, gitme bari. Kal biraz daha. Belki ikinci kahvelerimiz sıcak olur. Oturacak mıyız burada dedi. Yok dedim, kahvelerimizi alıp sahile doğru yürürüz. Esiyor dedi. Siktir et dedim, bize esmiyor. Kime esiyorsa o düşünsün.

Ben kahve bilmem. O öğretti bana. Öğretemedi hatta. O bir tane sipariş eder, bana da aynısından derim. Orta boy olsun. Onu öğrendim bir tek. Küçük, orta ve büyük. Küçük dertleri büyüterek başladım yaşamaya, sonra ortalama dertlerim oldu, onları da büyüttüm biraz. Sonra büyütmemeye karar verdim hiçbir şeyi. İyiliği de kötülüğü de büyütmedim. Sıradan bir yaşamın sıradan bir kahramanı kahvesini orta boy içer demeye başladım. Kendi kendime dedim ama hep. Tezgâhtaki kız sadece orta boyu duydu. Kendime sakladığım pek çok şey gibi cümlenin gerisini de kendime sakladım. Sonra kalmadı saklayacak yerim. Öldürmeye karar verdim kendimi. Öldürdüm de! Ama gömemiyorum. Bu böyle devam ederse orta boy bir sorunum daha olacak.

Ne dedin duymadım dedi. Bir şey demedim dedim. Biliyorum ama diyeceksin sanırım dedi. Evet dedim, kalkalım mı? Peki dedi. Tezgâha doğru yürüyüp bana bir Amerikano dedi, küçük boy olsun. Bana da dedim ama benimki orta. Bir şeyler daha söyledi tezgâhtaki kız ben karşı raftaki metal kupalara bakarken. Yüz on dört lira yazıyor altlarına. Boktan metal bir kupa yüz on dört lira. Satın alan var mı bunları dedim. Anlamadım dedi. Kupanın fiyatı yüz on dört liraymış dedim. Hasiktir dedi. Çalarım ben bunu dedim, bu kadar para vermek enayilik. Bugün olmaz dedi, kalabalık bir günde çal. Gülüştük. Ufacık bir etiketle alelade şeylere ne büyük değerler yüklüyorlar dedim, ve hemen tav oluyoruz. Tamam, ben sana yardım ederim, çalarsın dedi. O kadar para verilmez zaten bu boka. Ağzın çok bozuk dedim. Yok dedi, bozuk olan seninki, ben iyi bir adamım. Fark ettim dedim, ben beyaz kupaya bakıyorum hep, sen umursamıyorsun bile hangisinden bahsettiğimizi. Durup bunu mu düşündün şimdi dedi. Yok dedim daha önce, eve kapandığımda. On dört gün ne yaptım sanıyorsun göt kadar evde. Evde olmak sana iyi gelmiyor dedi. Yeterinden fazlası kimseye iyi gelmez dedim. Ben on üçüncü günde saçmalamaya başladım, sonraki gün de dışarı attım kendimi. Şanslısın dedi. Ya daha fazla kalsaydın ne yapacaktın. Sakalındaki kılları bile sayardın. Niye daha fazla kalayım dedim. Salgın mı var sokakta sanki. Gülüştük yine sıcak kahvelerimizde sahile doğru yürürken.