KISA MUTLULUKLAR - 14.03.2018

16 kere okundu

Düz giderek varılabilecek yerler belliydi. Üç günü vardı topu topu. Karadeniz’in eskiden güzel, şimdilerde hem güzel hem de kötü bir kasabasıydı. Kıyıdaydı ve bolca yağmur alıyordu. Yürüse dağlar çıkacaktı karşısına, geri dönse deniz vardı! Üzerine kalın bir şeyler alası yoktu. Midesinde bir yangın vardı, terliyordu avuçlarının içi.

-Seviyor musun beni?
-Ne saçma soru bu; sevmiyorum desem kalkıp gidecek misin sanki?
-Gitmem ama yüzüm düşer
-İçinde sen varsan ne düşerse düşsün tutup kaldırırım ki ben…

Güzel cümleler kurmasını seviyordu kadın. Sorgulamıyordu önünü arkasını. Mutlu olmak yetiyordu, içindeki kelebekleri ürkütmenin kimseye faydası yoktu. Adam kadını da seviyordu kelebeklerini de. Sokulup öptü boynundan. Adı geldi aklına. Adı gelmedi aklına sonra. Kimin umurundaydı isimler, varsın unutsundu. Güzel kokuyorsun dedi. Kadının boynundan yüzüne doğru ilerledi dudaklar. Dudaklarla buluştu dudaklar. Kelebeklerin keyfi yerindeydi… Adamın elleri heyecanlı bir keşfin tam ortasındaydı.

Kışları çok güzeldir buralar. İnsanı azdır, huzuru boldur. Sahil boyunca sürdü arabasını. Teypte Ceylan Ertem Aşık Mahzuni’nin bir türküsünü seslendiriyordu; “yapan değil bilen zalim.”

Sorgulamadan yapmak gerekiyordu bazen, bilmemezlikten gelinmeliydi. Bilince bozuluyordu büyü çünkü. Sevmiyordu bozulmasını, bozandan da soğuyordu ansızın. Tekrar ısınmak için dokunmak gerekiyordu. Tenine dokunmak, ruhuna dokunmak gerekiyordu. Yeni kalkmıştı yataktan. Hızla da uzaklaşıyordu. Kısa görüşmeler en iyisiydi; bıkmadan, bıktırmadan… Kimse kimseye gereğinden fazla katlanmamalıydı. Ten değerini kaybedince gözden düşüyordunuz ve önceliği olmadığınız herkesin kaçınılmaz olarak kalabalığı oluyordunuz.

Her şehirde aşık olunuyordu ama her şehre aşık olunmuyordu. Aşıktı yaşadığı yere, bu denize, ağaçlara, esen rüzgara, saçlarını okşayıp geçen rüzgara… Başkası için yeri yoktu! Bir buçuk saat daha direksiyonu sağa sola çevirmesi gerekiyordu. Uzaktaydı ev… Hırçın maviliğiyle sağ tarafında uzanıyordu deniz. Giderken kısa süren yol, dönerken uzadıkça uzuyordu.