NE ÇOK İBNE VAR - 27.05.2019

27 kere okundu

Sıkıcı geçen bir günün akşamında koltuğa oturmuş yaşamakla yaşamamak arasında tamamen kontrolünden çıkmış bir yerde çayını yudumluyorsun. Hayat değil bu, sıradan bir varoluşun en tatsız ve tuzsuz hali. En iyi bildiğin cümleleri en çok kullanmak istediğin insanlar var yanında. Herkes alışık birbirine, şaşırmak silinmiş sözlükten. Ne cümle içinde kullanılıyor ne de yaşanıyor farkında olmadan. Sabah doğan güneşten bir müddet sonra üç beş vuruş daha hızlanan kalp gecenin belirsiz saatlerinde her zamanki durağan ritmine geri dönüyor. Nasılsın diye soran herkese iyiyim diyorsun. Deme! Yalan çünkü.

Bir insanın yaşaması için öleceğini öğrenmesi mi gerekiyor? Filmlerde oluyor bu! Öleceğini öğrenen bir insanın çevresindekiler mutlu olsun diye saçma salak tedavilerle son günlerini zehir etmesi mi gerekiyor? Bu ise gerçek hayata ait. Filmler kitaplardan uyarlanıyor ya da özel olarak yazılıyor. Her durumda az ya da çok alıcısı var yani. Peki hanginiz yaşam biçimini satsa alıcı bulur. Yerinizde olmak isteyen kimse var mı? Velev ki evet dediniz. Benim yerimde olmak isteyen birisi var… Kesin selamı sabahı o ezikle. Boktan hayatınızı yaşamak isteyen boktan bir insanın size hiçbir faydası olmaz.

Seni özledim diyen de yalancı, seviyorum diyen de. Özlemle sarılan birisi olursa poponuza göz kulak olun, birkaç saniye sonra kalçanızın yanağını avuçlayacaktır. Size önemli hissettiren ki hiçbir öneminiz yok herkesin bir çıkarı vardır sizden. Maddi ya da manevi fark etmez, kesin vardır. Kimseyi umursamadan sizi mutlu eden şeyleri yapıyor olsanız. Birisi bir şey yapmanızı istediğinde yapmasanız mesela. Saçlarını yeni kestiren bir arkadaşınıza gerçek duygularınızı söyleseniz. Sabah işe istediğiniz saatte gidip bankaya kredi borcunuzu ödemezseniz. İçinizden gelmiyorsa yan komşuya merhaba demeseniz. Arkadaşınızın boş konuşan ve kendisi de boş olan eşi için nerden buldun bu salağı diyebiliyor olsanız. Yine severler mi sizi. Ben sevmem sizi söz veriyorum. Ama nefret de etmem. Defol git ötede yaşa derim en çok, çünkü benim arkadaşlarımın da salak karıları ya da kocaları oluyor bazen. Ve çoğunun saçı da berbat, etrafa bakış açıları da. En mide bulandırıcı olan ise kendilerini haklı görmeleri

Ben koca ağızlı bir ibneyim. Beni sevmeyeni dünyanın en harika insanı bile olsa karalayacak bir şey bulurum. Ya ben haklıyımdır ya da karşımdaki daha haksızdır. Kendi boş cümlelerime katlanılmasını ne kadar çok istiyorsam başkalarınınkine de o kadar tahammülsüzüm. Çevremdekiler en çok beni önemsesin istiyorum. Başkaları hakkı olanı almasa da ben hakkım olanı almalıyım. Bir şeylere kızmışsam acısını birilerinden çıkarmalıyım. Eskiden insanların yüzlerine söylerdim ne kadar geri zekâlı olduklarını. Artık itirazlarına göğüs gerecek tahammülüm yok. Arkalarından konuşuyorum. Hoş bir şey değil insanların arkasından konuşmak biliyorum ama çok da umurumda değil. Benim için ibne demişsin dese bana biri mesela; değil misin diyebiliyorum. Çünkü değeri yok insanların. Benim de değerim yok. Başkalarını cümlelerini bu kadar dikkate almanın aptallık olduğunu öğretiyor zaman. Her şeyi bilmek, o muazzam aydınlanmayı yaşamak için ölüm tarihini bilmek mi gerekiyor. Evet diyor kitap, çünkü aptalsınız diye de ekliyor.

İbne cinsiyetçi bir küfür ama ben çok seviyorum. İbnelere karşı tarafsızım, yanlış anlama olmasın ki olsa da sorun değil ama ben ibne cümlesini seviyorum. Sosyolojik olarak içeriği sağlam bir küfür. Ama yavşak ve sözde özgürlükçü yeni göt kafalılar yüzünden yıllarca bu kelimeyi kullanmakytan alıkoydum kendimi. İçinden geldiği gibi ibne diyemediğimiz bir hayatı yaşıyor olabilir miyiz hiç. Buna evet diyen layıkıyla ibnedir.

Sıkıcı geçen bir gecenin sabahında güneş doğduktan bir zaman sonra saatiniz çalıyorsa ve istemeye istemeye o sevdiğiniz yataktan kalkıp yüzünüzü yıkamak için banyoya yürüyorsanız yapacağınız iki şey vardır. Ya yaşadığınız hayatı seveceksiniz ya da sevdiğiniz hayatı yaşayacaksınız. İkisini de yapamıyorsanız yaşıyorum ben demeyin. Çünkü çocuklarınız da sizin yolunuzdan yürüyecek. Boktan hayatınız uçurumdan aşağıya yuvarlanan bir kar kütlesi gibi yol aldıkça büyüyüp üzerinizi kapayacak. Nefessiz kalacaksınız. Yine soracak bir ses size yaşıyor musun diye. Nefes alamazken bile evet diyeceksiniz. Çünkü yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş ucuz ibnelersiniz.