HEPSİ BENİM KABAHATİM -
19.03.2009
18 kere okundu
Sattım her şeyi bir kez daha, bir kez daha kendimden vazgeçtim. İçinden çıkılmayacak kuyulara attım kendimi. Sıcağına el değmeyecek topraklarda geziyor kelimelerim, yanmak pahasına, yok olmak pahasına. Konuştukça kopuyorum hayattan, zaman geçtikçe batıyorum. Bugün günlerden Perşembe ve salıdan güzeldi gün.
Denizin kenarında olmak vardı ama yal gibi sıcak suyu bezgin bezgin sahile vuran Ege’nin Akdeniz’in değil, akşam vakti hafif soğuyan havanın getirdiği rüzgârla üşümeye başlayan, alabildiğine dalgalı ve alabildiğine dingin Karadeniz’in. Sahil yolundan geçen arabaların seslerini dalgaların sesine karıştırıp gözleri akşam avındaki kayıklara daldırıp gitmek vardı. Çocuk olmak vardı, bunca yaşanmışlığı bir kalemde silip atmak. Son kumsal sakinleri nevaleyi toplayıp eve doğru yol alırken her yerden ve herkesten bağımsız çakıl taşlarının üzerinde uzanıp kalmak vardı.
İzin vermezdi annem yalnız denize gitmemize. Oysa arkadaşlarımız içinde denizle en çok ilgili olan bizlerdik. Kayıkla denize çıkar, rüzgâr getiren bulutu tanır, neresi derin neresi yufka bilirdik, acıkınca balık yer, terleyince balık kokardık. Yine de kaçıp giderdik her seferinde birilerinin peşine takılıp, kaçıp giderdik denize hevesimizden annemden dayak yemeyi göze alıp. Ve her seferinde de yerdik dayağımızı sektirmeden.
Şimdi ne o deniz kenarı kaldı ne de çocukluğumuz. Artık annem de karışmıyor ne yaptığımıza. Epeydir bakmadım akşam vakti kıraça avlamak için denize açılan balıkçı var mı diye.
Her gün bir şeyler kaybediyoruz, içimizdeki iyi olan ne varsa veriyoruz iki kuruşluk heyecanlar uğruna. Ve şimdi bakıyorum da küçükken hayal ettiğim pek çok şeye sahibim. Ama hiç düşünmemiştim bunları elde etmek için vermem gerekenleri. Yoksa hiç hayal kurar mıydım, hiç göze alır mıydım büyümeyi.