ŞU İBNEDE NE BULUYOR BU KIZLAR -
13.02.2012
16 kere okundu
Kadınlar sürtünerek yaptıkları direk dansını egzersiz olarak kabul ettikleri gün kazanmışız cinsiyet savaşını. Gereği yok artık üstünlük taslamanın, kadın mı erkek mi diye sormanın anlamı yok, cevap belli bakmayı bildiğimiz günden beri.
Lise yıllarında ağırdan satıp bir başınalığın tadını çıkartırken en sık söylenen sözlerden biridir “şu ibnede ne buluyor bu kızlar.” Erkek olmak bir sanattı, biz de sanatın doruklarında verilmiş eserler zannettiğimiz gövdemize, öteden beriden aşırdığımız ne kadar delikanlılık varsa biriktirir ve sırf bu yüzden kızlar bize tav olsun diye bekleyen bebeler. Sonuç şimdilerde bizi hiç şaşırtmasa da o zaman aptalca bir yüz ifadesiyle alamazdık kendimizi; “şu ibnede ne buluyor kızlar” demekten. Oysa olay ibnede değil ibnelikteymiş, kadınlar erkek değil ibne severmiş. Zamana karşı koyamadık, değiştik biz de, artık o kadar da delikanlı değiliz sayenizde.
Yanına yürürsün, bir adın var mı dersin, nasıl yani der, sen de aklından aynısını geçirirsin ”nasıl yani?” filmlerde hiç böyle olmaz, adam kadının yanına ilerler, gayet emindir kendinden, bir içki alır mısın diye sorar en pahalı ve en yavşak üslubuyla. Kadın hayır der ama adam yine de söyler bir şeyler. Kendinden bahsetmez hiç, kadını oturduğu yerden alıp güzel poposu tavana vurana kadar şımartır, sonra hafiften tepeler, sonra yine kıç tavana, sonra yere, tavana ve yere… Kaçamak dokunuşlar, göz ucuyla çapkın bakışlar, gülücükler… Sana mı gidelim yoksa bana mı diye diye sorar, film kopmuştur… Notlar alınmıştır aynısını görüş alanındaki sürtüklerden birisine yapmak için. Burada sürtük gayet iyi bir anlamda kullanılmış olup, çok da sırıtmamaktadır. Ama işler ters gider, film Amerika’da ve gayet hoş bir hatunla geçiyordur. Sen Türkiye’desindir ve aynaya baktığında Angelina Jolie ile karşılaşan ama uzaktan yakından alakası olmayan bir aptala yaklaşarak bir adın var mı demek zorunda kalmışsındır. Cevap zekâ denen değişkenden hiç nasibini almamış iki kelimenin salakça bir kompozisyonudur ve tam da çakma Angelina’ya göredir; “nasıl yani.”
Bilmeden postmodernliğin sınırlarını zorlayan Türk kadını düştüğü fiziksel ve psikolojik rüküşlüğün kirli suyunda boğulmak üzeredir. Hak etmedikleri yıldönümlerinde hak etmedikleri hediyeleri kabul ederek girdikleri yataklardan daha da değersizleşerek çıkmaktadırlar. Modern dünyanın modern kadınları, modern birer sürtük olarak adlarının yanında ki çiziklerin süslediği duvara yasladıkları sırtlarıyla bitmeyen bir davetin ev sahibesidirler. Ağırladıkları her misafirle kıyıdan biraz daha uzaklaşmaktadırlar. Karnaval başlamıştır ve bir erkeğin kucağına oturana kadar ayakları yere sağlam basmaktadır gece tavan yapan egolarından içeri sızanlar tarafından sabahları gazı alınmışların. Sex and the City kadını olmanın bir bedeli olmalı... Numaran var bende, başkasını beceremezsem seni yine ararım söz…
Kadınlar sürtünerek yaptıkları direk dansınız erkekleri baştan çıkartmak için araç gördükleri gün kaybetmişlerdir cinsiyet savaşını. Artık her yol yatağa çıkacaktır, her isim duvarda bir çiziğe. Kendilerine verdikleri değer kadar değerlidirler artık, sahip olduklarının yarsı kadar özel, sandıklarının onda biri kadar ateşli, hak ettiklerinin üç katı mutlu ve ebediyen mutsuz.