BENİM HALA UMUDUM VAR - 3.11.2023
108 kere okundu
Buralar hep Salı, çarşambanın canı cehenneme. Kıyıya uzak bir kere; cumartesiye de çok uzak pazara da. Salı ve Perşembe köpekbalığı. Ben tekir seviyorum. Eskiden esmerler daha güzeldi ama sonra kızılı keşfettim, sıkılana kadar sevmekten yanayım. Belki fener kavurma yaparım kendime zamanla, şimdi ne desem yanlış olur. Film seyrediyorum, gecenin üçü. Göte göt dedi diye bana benzeyen bir adamı eleştiriyorlar. Sonunda adam mutlu oluyor ama artık göte göt demekten vazgeçiyor. Ben de vazgeçtim. Etraf göt dolu oysa. Sen günaydın demek zorundasın. Etraf yavşak dolu, sen iyi akşamlar demek zorundasın. Saçların çok hoş olmuş diyorsun ve ayrıca hiç de yaşlanmamışsın... Yalan kardeşim, vallahi de yalan billahi de. Saçların kuraklıktan çıkmış gibi, suratın da rahmetli dedemin buruşuk götüne benzemiş.
Bu ikiyüzlülük öldürecek bizi. Ben eskiden böyle değildim mesela, zaman geçtikçe medenileştim. Diyor ya Mehmet Akif tek dişi kalmış canavar diye. Maskara ettiler bizi bize. Aynaya bakmaya utanır insan. Medeniyet diye deli gömleği giydik, gömlek boyalı olunca da kendimizi bir bok zannettik. Değiliz arkadaş, yeminle değiliz. Gömlek tek renk, ölüm kokuyor, kötü şehirlere çıkıyor yolu, sokaklarını farelerin işgal ettiği şehirlere. Yağmur sularının sürüklediği pislikler tıkamış tüm mazgalları. Yaşamaya çalıştıkça pisliğe bulanıyoruz. Ölmek de çare değil, toprak kabul etmez bizi artık.
Küfrediyorum ben, karşıma çıkan herkese küfrediyorum, önümde duran, arkamdan konuşan, giydiği deli gömleğiyle kendini olduğundan farklı sanan her şeye küfrediyorum. Delisiniz siz, bilerek ve isteyerek, sistemli olarak delirdiniz. Ve o kadar kalabalıklaştınız ki sizden olmayanları deli zannediyorsunuz. Delisiniz siz. Eleştirdiğiniz her şeysiniz. O pis koku sizden geliyor, o çöp yığınları sizsiniz. Sustun diyor biri. Gülüyorum...
Ve cuma gelir çatar. Çok depresifmiş hava. Neymiş efendim bulut varmış da yağmur yağabilirmiş. Yağmurdan güzeli mi var. Havadaki bütün pisliği temizliyor, temiz bir soluk almak için bulunmaz fırsat. Ve cumartesi… Ben dağınık yatakları seviyorum, geceden kalmaları. Plansız miskinlikler gibisi yok. İnsandan uzak üstelik. İyiyse de senin, kötüyse de. Hele bir de seviyorsan değme keyfine. Başkasını değil ha, kendini. Çünkü önce kendisini sevmeli insan der bütün yeni kitaplar. Ve sanırım söyledikleri tek doğru söz de budur. Yeni olan her şeyin canı cehenneme. Eskilerle devam edeceğim yola. Belki pazarı da görürüm. Cumartesiden iyidir hatta belki. Benim hala umudum var…
HEPSİ YALAN - 7.10.2023
110 kere okundu
Hepsi yalan onların, gece yarısından evvel büyüklere masallar. Yarın çok güzel bir gün olacak… Bok olacak! Ne farkı var yarının bu günden. Yine mal gibi kalkıp sokaklara düşeceğiz. Herkes nereye ya da kime aitse ona koşacak. Önüne iki kaşık yal atacaklar diye harıl harıl çalışacak. Hani yarın çok daha güzel olacaktı. Olmayacak işte. Geçmişte olmamış. Bugün olmuyor, yarın da olmayacak. Olmayacak bizden, uzatmanın alemi yok.
Ben demiştim diyor lavuk. Ulan sen her şeyi diyorsun. Yağınca ıslanacaksınız diyorsun, güneş açınca terden bahsediyorsun. Biri güzel bir şey yapsa hemen daha iyisini gördüğünden bahsediyorsun. Kötü bir şey yapsa zaten bundan bir bok olmazdı diyorsun. Neyi dedin sen. Sen hep bir şey diyorsun ki. Yılbaşında büyük ikramiye çıkacak biletin numarasını bile söylemişsindir sen mayıstan önce. Ama Aralık’ın sonuna kadar üzerine demediğin de kalmamıştır. Günün sonunda elde var sıfır. Sittiğin kafalar da cabası. Sevmedim seni vesselam. Sıradaki gelsin.
Sıradaki dediysem lafın gelişi… Gelmesin kimse. Çok gelen oldu. Bir hayır görmedim. Hepsi tünedi kaldı kenarda bir yerde. Şehirde adım atacak yer kalmadı. Gelmesin kimse. Sokak köpeği gibi bir şey oldu herkes, kedi gibi oldu. An geliyor hiçbir değerleri yok, an geliyor el üstünden indiren yok. Eksen kaydı yani, her şey kaydı ayaklarımın altından. Kim kime belli değil. Kim kimdir o da belli değil. Sabah erken kalkanın salaklığı yanına kar kalkıyor. Gerçi kalkamayanın da miskinliği çekilmiyor.
Az insan çok huzur neticede. Hepsi yalan çünkü, herkes düzenbaz. Düzen dediysem de derme çatma şeyler. Ne zeka var ne estetik. Tilki olmaya çalışan sırtlanlar, çakallar. Belgesel olsa otur seyret, belki bir şey öğrenirsin. Bunlar hayvan. Dümdüz hayvan. Kendilerine bir hayırları yok ki sana bir şey öğretsinler. Bi şükür edersin sadece. Ulan iyi ki karışmamışım aralarına diye.
Kim ki onlar sahi. İnsanın kafasının içi kalabalık olunca kim kimdir belli olmuyor bazen. Hem niye sabah erkenden kalkıyor herkes. Geçmişite yaşayanların günahının bedeli mi bu yoksa? . Yatın ulan. Yeminle yatın. Ben beklerim başınızda.
GİTMEK - 10.09.2023
93 kere okundu
Yok be, nerede bizde o şans. E şehir nerede, o deniz, o gökyüzü, o insanlar nerede. Varsa yoksa koca şehir, varsa yoksa insan yığını. Kaçıp gideceksin buralardan arkana bakmadan. Yoksa iki ileri bir geri en fazla. Sonra cümle kur kendi kendine nerede bizde o şans diye.
Her şey olasılıklardan ibaret. Ama önce seçim yapmak gerekiyor. Gidecek misin, kalacak mısın? Kalırsan olacakları biliyorsun. Defalarca simülasyonunu yaşadın ve tanrım lütfen gerçek olmasın diye dua ettin. Ya da umarım bu simülasyondur dedin kendi kendine. Gidersen nereye gideceğin, nasıl gideceğin, kimle ve hangi şartlarda gideceğin önemli. Seçilerini doğru yaparsan şansın yaver gider ama seçimlerin kötüyse kesinlikle şanssız olacaksın.
Bir yerden başlamalı. Gece yarısı sokağa çıkmalı mesela. Beyoğlu’na gitmeli. Sarhoşlara sataşıp, hır çıkaran olursa da topuklamalı. Sonra bir daha ve bir daha… Şarap içmeli mesela. Pek muteber değil bizim kafalarda. Rakı içer delikanlı adam. Öldük bittik hem adamlıktan hem de delikanlılıktan. Ben süt severim mesela, kola severim, erik kompostosu severim. Alkollü olacaksa şarap olsun derim. Şimdi bu rakı içen salyangozların kaçı benden adam ya da delikanlı. Ki olsalar da ne yazar. Bu dünyaya adam ya da delikanlı olmak için gelmiş olanın vay haline. Yaşamadan ölüp gidecek garibim. Bahsettiğimiz gitmelerden de değil. Güme gidecek boylu boyunca. Hoca efendi soracak nasıl bilirdiniz diye. İyi bilirdik diyecek saf tutmuş delikanlılar. Gömün gitsine bağlanacak sonuç. Çok delikanlı adamdı ama Azrail tek hamlede aldı canını. Beyoğlu önemli. Türkler yerini diğer uluslara bırakmış olsa da eğlence aramaktan kimseye zarar gelmez. Hem evde oturup ne olacak. Film seyretmekten daha keyiflidir setin havasını solumak. Şarap zorunluluk değil!
Sonra atlayıp arabaya şehir dışına doğru sürmek gerek. Kuzeyde Şile var, batıda Yunanistan, doğuda batı Karadeniz. Daha ötesine geçmek keyif kaçırabilir. Doğası iyi ama insanı gereğinden fazla delikanlı. Öyle diyorlar kendileri için ama ben uyanığını da iyi bilirim uyuyanını da. Güneyde ne istersen var. Ne kadar istersen var.
Kaçmalı yani birkaç kez şehirden. Kendini de alıp baş başa kalabileceğin bir yerlere gitmeli. Kafa dinlemeli, abuk subuk şeyler dinlemeli, kimseyi dinlememeli… Sonra dönüp gelirsin zaten. Hep dönüp gelinir zaten. Dönmeyenler de gittikleri yerde mutludur umarım. Gitmeyi hafife almamak gerek. İhmal de etmemeli.
EN ÇOK KENDİMİ SEVDİM - 19.07.2023
222 kere okundu
En çok kendimi sevdim. Çünkü sonbahardı, yapraklar sararmış ve terk etmiştiler dalları. Kaldırımlarda çar çur olmak pahasına hem de... Böyle olmaz dedim. Her yeşil sarıya dönecekse, kararacaksa her gün hava ne gereği var. Ben varım ve yeterim kendime. Ne düşerim dalımdan, ne de karanlığa dönerim yüzümü.
Sonra büyüdüm. Günler geçti, aylar geçti sonra. Yıllar geçti biraz daha sabredince. Sabır iyidir, öyle öğrettiler... Bazı şeyler geçti bazı şeylere alıştım. O kadar da kötü olmadığını fark ettim alıştıklarımın. Gidenleri de gözümde abartmışım. Ama öyle olması gerekir bazen, bunu da öğretmişlerdi.. Doğru görmek için uzaklaşmak gerekir. Kendimi sevmeye devam ettim, umursamamayı kendim öğrendim.
En çok neyi özleyeceksin diye sorsalar hiç düşünmeden bilgisayarımı derim. Çünkü o da beni sevdi. Çok sevmez duygularını göstermeyi ama bilirsin bazen, anlarsın. Anladım ben de, yavaş yavaş anladım. Yavaş yavaş olan şeyler değerlidir. Hız çok da gerekli değil hayat için. Bir gün herkes ölecek nasılsa, ne gerek var koşmaya. Ben koşmayı da sevdim ama varmak için deği, yorulmak için. Yorgun insan pek düşünmez çünkü.
Sonra kış geldi. Havalar soğudu. Üşüdükçe sarıldım kendime. Önemliydim biliyorum ama işe yaradığımı fark etmemiştim. Sıcaktan nefret edenler bile sevmez üşümeyi. Tadı kaçar çünkü hayatın. Hayat sıcak bir şey olmalı. İnsan kendine sarılınca ısınabiliyor. Bir başkasına da sarılınca ısınır ama başkası başkasıdır hep. Kendisi gibi olmaz hiç kimse. Eğer sıcak tutabiliyorsan kendini kış umurunda olmaz. Kışı da sevdim ben kendim gibi. O da sevdi beni. Uzun gecelerini paylaştı; kalem oldu, kağıt oldu, cümle oldu. Bazen olmak ister insan. Çünkü olamayan hiçbir şey yeterince mutlu değildir.
Ne çok çünkü var hayatta dedim baharda. Sorgulamaktan vazgeçmek gerek artık. Bahar çünkü, hayat yeniden başlıyor… Sebebi olmak zorunda değildi bütün sonuçların. Geçmişi kurcalayarak ya da yarını sorgulayarak yaşanmıyordu gün. Çiçekler açıyor, kelebekler uçuşuyordu etrafta. Uğur böceklerine rastlayabiliyordum otların arasında. Sırtüstü yere uzanıp gökyüzüne baktım. Hiçbir bulut hiçbir şeye benzemiyordu. Biraz uğraştım ama olmadı. Sonra rüzgar esmiş olmalı yukarıda bir yerlerde. Bulutları kaybettim. Daha becerikli birileri için koyun ya da uçak olmaya gittiler. Bahar bütün yorgunluğunu alıyor insanın. Annem geldi aklıma. Annem hep gelir aklıma. Apayrı sever anne çünkü ve apayrı sevilir. Annemi de sevdiğimi düşündüm. Beni sevdiğinden hiç kuşku duymadığımı da düşündüm. Yüzümde hüzünlü bir tebessüm görürdü bakan olsaydı. Eğin türküsü çalmalıydı bir yerlerde ve ben gizli gizli ağlamalıydım. Dalım olmalıydı ve minik bir serçe konmalıydı dalıma.
En çok kendimi sevdim ben. Sevecek bir dolu şey varken kendimi seçtim en çok sevmek için. Kusurlarıma rağmen seçtim, hatalarıma rağmen seçtim, beni sevmeyen bir dolu insana rağmen seçtim en çok kendimi sevmeyi. Çünkü ben sevmeliydim önce kendimi. Ben bile sevemezsem kim sevebilirdi ki beni. Hem kitap der ki kendinizi yeterince severseniz başkalarının sevgisine ihtiyacınız kalmayabilir. Ama sevgisiz olmaz. Hayati bir ihtiyaç değildir; keyiftir, lükstür. Ve herkes sever bu lüksü inkar etse bile. Ben sevilmeyi kendimi sevmeye başlamadan önce sevmiştim.
Sonra yaz geldi. Bir adam bir gemiye binip gitti. Başka bir adam başka bir gemiyle geri döndü diğer adamın gittiği yere. Kadın giden adamı ayrı sevdi, gelen adamı ayrı. Sevmek de ihtiyaçtı. Güven gibi, beslenme gibi, nefes alıp vermek gibi ihtiyaçtı. Mutlu bir gece huzursuz bir sabaha gebeydi. Ama her huzursuz günün mutlu bir gecesi olabilirdi. Her mevsim ayrı güzeldi; kafası karışıyordu insanın. Doğru olan neydi ya da güzel olan... Ne her güzel doğruydu, ne de her doğru güzel. Kim biliyordu en iyisini. Ben değildim o kadın. Ben kendimi sevmem gerektiğini biliyordum sadece, nerede mutluysam oraya dönmeliydim yüzümü. Kendime dürüstsem başkalarına ikiyüzlü olabilirdim. Bu benim dünyam ve merkezinde ben varım. Çünkü günün sonunda kendisinden başkası kalmıyordu elinde insanın.
HAZİRANDA DOĞMAK DA ZOR - 21.06.2023
141 kere okundu
Unuttuğum bildiğim ne varsa. Yağmur yağarken bir sabah, kahvaltı için evimin arka bahçesindeki domateslerden ve biberlerden toplamaya gitmişken. Bir daha geri dönemeyeceğimi bilmeden dolaşırken fidelerin arasında. Yeşilin kırmızıdan farkını umursamadan o kadar da… Unuttum bildiğim ne varsa. Evi unuttum. Yolunu unuttum evimin. Dönmek zorunda olduğum hatırıma bile gelmedi. Sorgulamadım ihtiyacını hissetmediklerimi. Henüz olgunlaşmamış domatesten ısırıklar kopara kopara uzaklaştım bildiğim şeylerden.
Tuzun da tadını öğrettiler bize şekerin de. Seçmek için fırsat da vermediler. Tuz da senin dediler şeker de. Tuza da sahip çıktık şekere de. Yaşamanın tadını öğrendik sonra. Olmaz dediler, günah dediler, ayıp dediler. Ne çok şey söylediler öğrendiklerimizi unutalım diye. Unuttuk ama hatırladık. Dinledik ama duymadık söylenilenleri. Küfürler savurduk içimizden tuza da şekere de. Öğrettikleri her şeye sözdük saydık. Sabah oldu sonra. Geceden kurduğumu saat çaldı ardı ardına. Uyanmadım ben. Uyanırsam bir daha uyuyamayacaktım. Nasıl da tatlıydı uyumak. Ve bir o kadar tadı tuzu yoktu saattin çıkardığı sesin. Tuz geldi aklıma ve şeker. Yine de direnemedim. Saat yedi olmamıştı daha.
Anlaması gerekmiyordu kimsenin. Zaten kim anladım dese aslında hiç de bahsettiklerimizden söz etmiyordu. Ağladığımız zamanlardan gülerek bahsediyordu. Kızıyordu bir diğeri umursamadıklarımıza. Umursadıklarımız zaten alıp başını gidiyordu bizi umursamadan. Tuzumuza şeker diyordu biri, diğeri su katıyordu pişmiş aşımıza. Herkes anlıyordu herkesi ve hiç kimse anlamıyordu hiç kimseyi. Tokat gibi cümleler geçiyordu içimden ama biliyordum çıkardığım ses kadar yoktu hükmüm. Anladım ki kalabalık ta ziyadesiyle sıkılmıştı benden. Dünya sadece benim etrafımda dönen bir gürültülü kalabalık değildi.
Sonra hatırladım unuttuklarımı. Evi hatırladım. Evden çıkıp denize doğru yürüdüğümü. Yüzümü okşayıp geçen sabah meltemini hatırladım. O saatte niye dışarıda olduğum geldi aklıma. En çok babam severdi biberi, ondan öğrenmiştim ben de. Bir zaman kahramanı olur babalar çocuklarının. Sonra ölür o kahramanlar. Kahramanlık ölümlü bir müessesedir zaten neticede. Ama kimse neticeyi umursamaz yolun başında. Ben yolun ortasında gördüm sanıyordum sonunu. Son dediğim de herkese aynı hikâye. Bakmayın kendimizi ayırdığımıza diğerlerinden. Ne kadar çok benziyoruz aslında sevmediklerimize. Üç beş süslü cümle aklamıyor kimseyi kimsede. Değişen bir şey olmuyor cephelerin ikisinde de. Doğu yine anlam veremiyor olup bitene. Yanlış diyor her aklı ermediğine. Batı ise hep başka alemlerde. Beğenmiyor doğuyu içten içe. Ama ne kadar çırpınsa da kendi de çıkamıyor düze.
İlk nerde mutlu olduysa oraya gitmek istiyor insan günün sonunda. Unuttuklarını hatırlamak istiyor. Kaybettiklerini geri kazanmak. Usulca seyretmek istiyor olanı biteni. Ne kal diyor gidene, ne de şaşırıyor ansızın çıkıp gelene. Sonrası malum zaten. Akşam oluyor, herkes çekiliyor evine. Kimi memnun halinden, kimi umudunu kesmiş kendinden.
KAYISI ÇİÇEKLERİ VE AKVARYUM BALIKLARI - 16.05.2023
170 kere okundu
Bir balık, adı Vanda; ir evde, bir akvaryumda… Yanında adının pek de önemli olmadığı başka balıklar; siyah balıklar, turuncu balıklar, beyaz ve yeşil balıklar. Adam kadını seviyor. Kadın da adamı seviyor. Ama başka bir adam daha var, Rusça da konuşabilen bir adam. İtalyanca’nın Rusca’dan daha baştan çıkartıcı olduğunu anlıyor kadın. Ne kadının ilgisi var adı Vanda olan balıkla ne de iki adamın. Üçüncü bir adam daha var, Ken. Adamlardan biri yiyor Ken’in balığını, akvaryum balığı üstelik. Canlı canlı yiyor. Vanda kadının ismi de olabilir, eski hikâye çünkü. Ama yiyilenin balık olduğundan eminim.
Baharın geleceğinden de emindim, geldi de. Yeşile döndü kahverengi. Erikler ve kayısılar çiçek açtı. Ben en çok erik ve kayısı çiçeği severim. Zaten bildiğim çok çiçek de yoktur. Çok şey bilmenin o kadar da iyi bir şey olmadığını öğrendim. Kitapta yazıyor. Diyor ki; çok fazla seçeneğiniz varsa doğru karar vermek için yeterince bilgiye ihtiyacınız olmalı. Seçenekler artınca bilgiye olan ihtiyaç da artacak. Düşünsenize; bin tane çiçek biliyorsunuz, hepsi hakkında da yeterince bilgiye sahipsiniz. Kararı kalbiniz değil de aklınız veriyor. Çünkü kalp asidir, itaat etmez akla. Ne aptalca bir hayat. Eğreltiotu sevmeye karar veriyorsun mesela. Doğal nemlendirici çünkü, yetmezmiş gibi evin havasını da temizliyor. Zengin komşunun kızıyla evlenmek gibi. Her sevişme on bin TL. Eğreltiotu değil de kazara erik çiçeği sevdin. Ulan ben neden o kadar şeyle kafamın içini doldurdum demez mi insan. Cahil halimle de seviyordum eriği ben. En masum duygularla, kalpten seviyordum üstelik. Sevişirken değil para düşünmek, dünya umurumda olmuyordu.
Her balığın eti yenmez. Denizciler çok iyi bilir bunu. Balıkçılar da bilir. Her denizci balıkçı olmadığı gibi, her balıkçı da denizci değildir. Balığı ayrı sevmeli insan denizi ayrı Ken adamı bacağından mı vuruyor ne filmin sonunda. Balığını yedi diye. Bazı balıklar beslersin, elini sürmeden, incitmeden gözünün önünde devam ettirsinler hayatlarını istersin. Ama ölür hepsi. Ölümlüdür balıklar çünkü. Hiçbir akvaryum balığı yoktur sevilmeyen. Akılda kalmayan hiçbir akvaryum balığı yoktur. Sırları kısa ömürlü ve zahmetsiz olmalarıdır. Hiçbir kitap yazmaz bunu. Gerçi yazıyor da olabilir ama konumuz bu değil. Akılda kalmak için hayatına girdiğiniz insanın canını sıkmamanız gerektiğini öğretir akvaryum size. Ve renkli olmalısınız. Ve kendi başınıza da hareket ediyor olmalısınız. Ki sanırım en önemli şeylerden biri de unutkan olmanız. Suyunuz değişmemiş olabilir, yeminizi vermemiş, bulunduğunuz ortamın ışığını, ısısını ayarlamamış olabilir hayatına girdiğiniz insan. Unutun gitsin. Bu çok önemli çünkü.
Kayısı çiçekleri de güzeldir, erik çiçeklerine takılıp kalmanıza gerek yok. Hiçbir bahar tek çiçekle geçmez zira. İkisinin de en güzel tarafı hayatlarının kısa olmasıdır sanırım. Akvaryum balıkları kadar hatırda kalmasalar bile hayata renk kattıkları içi her baharda sevilirler. Var oldukları her yer de bir nebze de olsa bahardır ayrıca.
OLMAZ BİZDEN VESSELAM - 21.04.2023
124 kere okundu
Octavio Paz’ın Yalnızlık Dolambacı kitabında Amerika’da yaşayan Meksikalılar için “O kadar çok konuşurlar ki zaman zaman söyledikleri çok doğru sözler laf kalabalığının arasında kaynar gider” der. Bizim ülkedeki muhalifler de öyledir. Ziyadesiyle cahil oldukları konularda bile kulaktan dolma bilgilerle her şeyi biliyormuşçasına her şeyi öylesine eleştirirler ki aklı başında kimse onlara inanmaz. O yüzden de hiçbir inandırıcılıkları olmaz. Zaten içinde bulunduğumuz kültürde ve hatta pek çok kültürde eleştirerek insanları değiştirmeniz pek de olası değildir. Karşınızdaki insanın yüzde yüz kötü olması mümkün değildir ama siz karşınızdakinin her şeyine kötü derseniz karşınızdakini kendinize düşman ettiğiniz yetmezmiş gibi üçüncü kişilerin de size inanması olasılığını azaltırsınız. Amerika’ya yasa dışı yollardan girmiş Meksikalılar gibi kimse sizi ciddiye almaz. Gürültüden ibaret kalırsınız. Bu da kendinizi yalnız hissetmeniz, hakkı yenilmiş hissetmenizi sağlar. Dünyayı değiştiremediğiniz gibi kendinizi de o dünyaya yabancı hissedersiniz.
Balkondaki çiçeği kurutan kadın tarım politikası konusunda ahkam kesebiliyor, patates soymaktan aciz adam savunma sanayisiyle ilgili ahkam kesiyor. Ay sonunu getiremeyen ekonomi uzmanı, düz yolda takılıp düşen spor bakanı gibi davranabiliyor. Ve istisnasız herkes çok tarafsız ve bir o kadar da haklı!
Yine bir seçim arifesindeyiz, yine birileri bizi yönetmeye iştahla talip. Biz de birileri bizi yönetsin diye can atıyoruz. Seviyoruz siyasilerden kahraman çıkartmayı. Ama gel gör ki seksen yıldır birilerinin kahramanı olan o siyasiler birilerinin de celladı ya da gardiyanı olmuş. Ama akıllanmamışız. Adlarını ezberlemişiz önce, sonra eşimizden dostumuzdan önde tutmuşuz onları. Birlikte sevinip, birlikte üzülmüşüz. Onlar hayatlarını yaşamış, biz uzaktan bakmışız. Üzülmüşüz hep, yine üzülmüş, yine üzülmüş ve yine üzülmüşüz. Arkamıza baktığımızda aldığımız yolun bir arpa boyu bile olmadığına kanaat getirmişiz eğer başta sevmediğimiz birisi varsa. Yok, sevdiğimiz birisiyse kim tutar bizi; her şeye güllük gülistanlık demişiz. Aksini düşüneni de aforoz etmekten geri kalmamışız.
O kadar içselleştirmişiz ki siyasilerle kendimizi. Sevdiğimiz bir politikacının hırsız olduğunu kabul edersek biz de suç ortağı olacakmış gibi davranmışız. Damarımıza basılana kadar bayrağını sallamışız en beş para etmez milletvekilinin, bakanın… Bize bakıp bakmamaları umurumuzda bile olmamış. Her gün biraz daha zorlaşmış hayat, her gün biraz daha uzaklaşmışız eğitimden, kültürden, adaletten. Onlar savaşalım demiş savaşmışız, onlar ülkeyi betonla dolduralım demişler hemen çimentoya kuma koşmuşuz, kırk yıllık düşmana dost demişler ilk biz sarılmışız, yüz yıllık dostu vatan haini ilan etmişler ilk taşı biz atmışız. Durup düşünmemişiz, aynanın karşısına geçip kendimize bakmamışız. Yetmemiş çocuklarımızı da kendimiz gibi yetiştirip bununla gurur duymuşuz. Zincirleme bir şekilde içine etmişiz güzelim vatanın. Biz değil tabii ki, hep başkaları yapmış bunu; iktidarda isek muhalefette olmuş suç, muhalifsek iktidarda.
Bir takım halk değişim istiyor, karşı taraftaki bir takım halk da değişirsek yok olacağımızı düşünüyor. Al birini vur ötekine oysa! Bu kafalarla yol alacağımız yok. Bu kadar cahil olmak ancak tahsille olur diyor ya Sakallı Celal. Ya cahiliz ya daha da cahiliz. Hadi eli kalem tutmayanı, gözü kitap görmeyeni anladım da okumuş cahillerle bu iş çok zor. Kim gelirse gelsin, kim yönetirse yönetsin olmaz bizden vesselam…
ÖZLEMEZ Mİ İNSAN HİÇ - 26.03.2023
143 kere okundu
Uğur böceklerini bilir misiniz, ben bilirim. Nisanda yoncaların arasından özenle alır parmaklarımda gezdiririm. Çocuğum daha, pek çok şeyin gerçeğinden farklı bir ismi var, uğur böceklerinin de… “Kaptan kaptan uç uç, annen sana yağlı mama verecek…” Durur mu elde uğurböceği, uçar gider annesine. Onlar bilir kadir kıymet, ben de bilirim ama şimdiki gibi değil.
Erikler çiçek açmıştır, sabahları hevesle uyanır insan. İçime çekerim tertemiz havayı. Bir ay önce olsa yataktan çıkmamak için türlü bahaneler bulurdum ama bahar başka, bambaşka. Çıkar kapıya gezinirim belki kimse uyanmadan. Bahar başka, bahar bambaşka. Varlığının büyüklüğünü ancak kaybedince anlayacağın güzel şeyler gibi. Zannettiğinden çok daha fazlası. Aklının alamayacağı kadarı üstelik... Seni sen eden, seni havasını soluduğun dünyada önemli kılan, seni var eden bir şey. Özlemez mi insan demişti babam ve oğlum filminde Fikret Kuşkan’a Özge Özberk! Çok özler insan ama diyemez kimseye. Bir yerden başka bir yere giderken özler. Dururken özler herhangi bir yerde. Bir filme bakarken ansızın ya da bir şarkıyı dinlerken artarda gelen iki kelimede özler. Okuldan eve dönerken camda bekleyişini özler. Sokakta oyun oynarken eve çağırışını özler. Telefondaki sesini, karşılıksız sevgisini, iki eli kanda da olsa seni düşünüşünü özler. Özlemez mi insan hiç ama ne fayda.
Uğur böceklerini bilir misiniz, ben bilirim. Dönerim yüzümü denize, rüzgâr okşar geçer tenimi. Greyfurtun dalları salınır, deniz köpük köpük olur, dönmeye çalışır bir gemi ama izin vermez dalgalar. Aklımdan uzak şehirler geçer, büyümek ve çekip gitmek geçer. İyidir uzak, ayaklarımın üzerinde durmak en güzelidir hayallerimin. Başına buyruk hayallerimin savruk köşe başlarında eksiklerle doludur hikâyelerim. Bittiği yerden devam etmez hiç. Başladığı gibi de bitmez üstelik, bitemez. Koca bir dünya, nerden başlasam da nerede bitirsem bilemem. Elimden tutan birisi olsun istemem ama yolumu da bulamam. Kalabalıklara karışmanın keyfiyle sürüklenirim oradan oraya. Hiç aklıma gelmez ilk nerede mutlu olduysam yüzümü oraya döneceğim.
Bazılarımız aynı yalnızlıkları yaşar, bazılarımızın yalnızlığı ise farklıdır diğerlerinden. Yalnız mıyım değil miyim bilemem. Kim bana benzer, ben kimlerin hayatından kopya çekerim farkında bile değilim. Oysa ne çok benziyoruz birbirimize ve ne çok farklı sanıyoruz hayatlarımızı. Dört yapraklı yoncaları ararken ezdiğim diğerleri geliyor aklıma. Ne bulabiliyorum aradığımı ne de bulduklarımı devşirebiliyorum aradığıma. Oysa yolunda her şey. Yine bahar geldi oysa. Erikler çiçek açtı. Hepsi beyaz açmazmış çiçeklerini yeni fark ediyorum. Pembe de beyaz kadar güzelmiş. Yerde uğur böceği arıyorum ama yok. Telefonum çalmıyor eskisi kadar. Bir bir eksilmiş sevdiklerim, beni sevenler eksiliyor bir bir. Özledin mi hiç diye soruyor adam kadına, özlemez mi insan diyor kadın. Özlüyor insan ama ne fayda.
BİR GÜN DAHA BİTTİ - 9.03.2023
149 kere okundu
Bazen rast gelir bazen de gelmez. Kış bitmek üzeredir, günlerden Çarşamba. Pazar kurulmuştur üst sokakta. Altmışlarında bir adam camekânlı el arabasında simit ve su satmaktadır. Gün boyu dolaştıktan sonra yaslanıp kalır. Dalıp gider simitlere. Ne işim var burada benim der, bu yaşta, bu halde ne işim var. Yorgundur, bıkkındır ve yeterinden fazlasını yaşamıştır. Kaçırdığı fırsatlar gelir aklına. Acaba daha mı iyi olurdu der kendi kendine. Böyle olması gerektiğinde karar kılmak zordur. Kabullenmek biraz daha dolaşmayı gerekmektedir. Satılması gereken simitler vardır ve henüz akşam olmamıştır. Amca simit ne kadar der kadın sesi. Altı lira der adam, iki tane alırsan on olur. Bazen rast gelir ama çoğu zaman gelmez.
Yalanın sıcaklığı diye bir şey vardır, ısıtır içimizi. Bilsek de öyle olmadığını kanarız, bir tarafımız ısrarla dürtükler bizi. Gerçekler can acıtır, can sıkar. Meyilliyizdir yani yalanlara. Baştan söylüyor oysa adam; yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, incinirsin… İncine incine incinmeyi mi öğreniyor insan yoksa unutuyor mu bilmiyorum. İkisi de olası. Bir bardak kaç kez kırılabilir ki. Ya da kırık bir bardak yeniden kırılabilir mi. Ama bir zaman da olsa sıcak yalanlarla avutabiliriz kendimizi. Kendimizi fazla kaptırmadığımız sürece sorun da yoktur.
Yağmuru seven için kurak bir mevsim mutsuzluktur. Tene vurması gereken damlaların yokluğu hissedilir. Farkına varmazsın belki, anlamlandıramazsın ama eksiktir bir şeyler. Yağmur duasına çıkar sakallı amcalar, dayılar. Oysa istemelerine gerek yoktur. Olacaksa olacaktır, sen istemeden de görür o senin sandığın gibiyse. Egosu yoktur tanrının, biz ona atfederiz bunu. Ritüel haline getiririz ibadeti. İstemek için kılıktan kılığa gireriz. Oysa o yerin ve gökyüzünün hakimidir. Öyle der kitap. İstemeyi bile beceremiyoruz. Mutsuzluğumuz biraz da kuraklıktan sanki. Simit satan amca pek sevmez yağmuru gerçi. Ama yapacak bir şey yok. Bazılarımızın mutluluğu bazılarımızın mutsuzluğudur. Madem yerin ve gökyüzünün hakimi, o çıksın işin içinden. Teslim olmaktan başka çare yok. İnanıyorsan tabi, inanmıyorsan çözmen gereken bir sorun daha var.
Yavan kelimelerle örtüyoruz üzerimizi bazen. Bazen de süsleyerek soyunuyoruz cümle cümle. Saçımızı okşuyor özenle sarf edilen sözler, gerdanımızı dokunup geçiyor. Sahi siz hangi ağacın meyvesiydiniz. Kim kopardı sizi dalınızdan. Mevsiminiz gelmiş miydi yoksa zamansız mı ayrılmak zorunda kaldınız. Yaprağınız yeşil mi kızıl mı, kökünüz uzanır mı derinlere kadar. Özler misiniz geldiğiniz yerleri, yoksa yeni şeyler için gereğinden fazla mı heveslisiniz.
Erkek yalanlarının sıcaklığını sever kadınlar. Bile bile kanarlar da. Kimi tadını çıkartır, kimi ise şüpheyle yer bitirir kendisini. Oysa kısa bir döngüdür hayat. Kendinizi kaptırmadığınız sürece hiçbir şey o kadar da yalan değildir. Simitlerini satamadan döner amca evine. Bir gün daha bitmiştir. Bir gün daha geçmiştir ömürden.
AŞK MI KALDI - 5.03.2023
128 kere okundu
Aşk mı kaldı sefası sürülecek, adam mı kaldı, kadın mı kaldı sevilecek. Azar azar bitirdiler bizi. Başka şeylerle meşgul ede ede bitirdiler, yolda tutarak bitirdiler. Aç bıraktılar sevmeye, sevilmeye hasret bıraka bıraka bitirdiler. Bittik biz devam etmemiz gereken yerlerde. Yorgun düştük, vazgeçtik sevmekten. Sevilmek zaten ayrı bir matematik. Ne kadar hesaplarsan hesapla yanlış çıkıyor sonuç.
Kadınlar muhtaçtır diyor erkeklerin yalanlarının sıcaklığına. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim diyor şarkı. İncinirsin, yine de sen bilirsin. Alıştık yalanlara da yalanların sıcaklığına da. İnciniyoruz artık. Kırılacak yerimiz de kalmadı. Hep bildiğimiz yerlerden geliyor darbe. Her seferinde çok acımış gibi yapıyoruz. Acımıyor ama. Alıştık çünkü, alıştıra alıştıra öldürdüler bizi.
Kolay olan ölmek, yaşamak zor asıl. Oysa ölmek zor olmalıydı! Bırakıp gitmek bir dolu şeyi ardında. Gülen yüzleri, ömür katan nefesleri, yoncayla kaplı yamaçları, deniz kenarlarını ve kuş cıvıltılarını… Düzeni boza boza değiştirdiler bizi. Karşı koymadık, işimize geliyordu çünkü. Öyle ustaca yaptılar ki bunu, azar azar, ilmik ilmik… Ruhumuz duymadı, içimizde hiçbir kuşku uyanmadı. Kavak yelleri esiyordu tepemizde, aklımız beş karış havada. Ayağımız yere basana kadar değişti her şey.
Aşk mı kaldı sefası sürülecek. Çekip gidilecek yer mi var. Bu gövdeye ağır bu akılsız baş. Bu telaş fazla bu yüreğe. Dönülmez olmuş akşam, saat geç. Geldiğimiz yeri bilsek de yolu unuttuk. Hem geri dönsek ne olacak ki. Ne biz o eski biziz, ne de o yer duruyor yerinde. Aşk da kalmadı biz de tükendik. Kendilerine âşık ede ede soğuttular bizi kendilerinden.