BOK ÇUKURU - 19.07.2024

71 kere okundu

Gelemeyiz üstesinden, çok dert var çünkü. Dertten çok dert var hatta. Olmayan şeyleri dert ediyorlar kendilerine. Bir misyon edinmeden varlığına varamıyorlar yaşadıklarının belki de. Gününüz toplum yapısı; ekonomik, sosyal hatta politik ortam insanları daha güzel bir dünya için çabalamaya zorluyor. Ama vasıfsız kalabalıklardan vasıflı işler çıkmasını beklemek horozdan yumurta beklemek gibi. Sürekli bir patırtı var, zamanlı zamansız öten horoz gibi…

Analarını babalarını kaderine terk eden kalabalıklar sokak köpekleri için sokaklara dökülebiliyor. Çalıp çırpan kim varsa adaletin en yılmaz savunucusu oluyor. Namustan bahsedenler ilk fırsatta namussuzluğun kitabını yazabiliyor. İçleri karartan kötülük mü dersiniz yoksa kolayca güdülebilen altyapı yoksunu kalabalıklar mı dersiniz bilmem. Ama her topluluğun bir kazananı vardır. Ve ne yazık ki genelde de bu kazananlar ortalarda görünmeyenler, sesi pek çıkmayanlardır. Peki bu ortalarda dolaşanlar kimdir diye sorarsanız onlar da hayattaki başarısızlıklarını, yaptıkları kötülüklerin vicdan muhasebesini bir işe yaradığını zannederek, güdülenmiş kalabalıklara karışarak örtmeye çalışanlardır.

Anlatamazsınız bunlara hiçbir şeyi; avukattan daha iyi hukuk bilirler, din aliminden daha bilgilidirler din konusunda, ekonomiste ekonomi dersi verip, doktora tedavi yöntemi öğretirler. Onun gibi düşünmediğiniz her konuda kabahatli olan sizsinizdir. Onun gibi sevmeli, onun gibi hareket etmelisiniz. Diğer her durumda az ya da çok kabahatiniz vardır. Cehaletin verdiği yetkiye de dayanarak sizi şaşırtacak derecede mücadeleci, ısrarcı hatta kavgacı olabilirler. Çünkü yıllara dayanan yokluklarına inandığı dava için savaşarak son vereceklerini düşünürler. Ama bağırıp çağırmak, her konuda en iyisini bilmek de ayrı bir yokluk biçimidir. O fark etmez yok olduğunu ama karşısındaki bilir.

Oy verip pişman olduğu partiye onunla birlikte düşman olmalısınız. Yenemediği rakip takımın başarısına onunla birlikte leke sürmelisiniz. Evine alıp, bıkınca da sokağa attığı köpeğe siz bakmak zorundasınız. İnanmadığı dine inanamazsınız, inandığı dine de kayıtsız şartsız evet demek zorundasınız. O da yetmez en mümin siz olmalısınız. Giydiğinize karışacaktır, giymediğinize de karışacaktır. Gezmenize, cebinizdeki telefona, elini tuttuğunuz insana, destek verdiğiniz ya da vermediğiniz örgütlere karışacaktır. Ya faşistsinizdir onun gibi düşünmüyorsanız ya gerici ya da terörist. Birbirlerinden çok farklı düşünüyor gibi görünseler de günün sonunda aynı cehaletin bok çukurunda debelenmekten öteye gitmez yaşam dedikleri üçüncü sınıf eylemleri.

Peki çözüm nedir, bu cehennemden çıkış yolu var mıdır? İnsandan uzak durmak geliyor aklıma. Çünkü eninde sonunda herkes birbirine benzer. Onların istediği gibi biri olmaya son verdiğiniz gün çekerler ipinizi. Ama umursamazsanız, beklenti içine girmez, iletişim kurmazsanız ipinizin çekilip çekilmemesi de kaybeder önemini. Prim yapamadıkları linç mutluluk vermez şişirilmiş kalabalıkları. Seslerini duyurmaktır asıl amaçları. Siz onlara cevap vermezseniz daha yüksek sesle daha hırçın hamleler yapamayacakları için uzak durular sizi. Bir başka kurban bulana kadar hayıflansalar da size zamanla eziklik ateşlerine kömür yetiştiren bilinçaltı çöplüklerine terk ederler sizi. Siz artık onlar için yakıt kaynağısınızdır.

Uzak durun onlardan, onlardan uzak durun. Duymayın onları, görmeyin onları, selamlarını almayın, selam vermeyin onlara. Yangınlarına benzin olmayın, çünkü ya onlardansınızdır ya da düşman. Sizden düşman yaratmalarına izin vermeyin. Sizi kandırmalarına zaten izin vermeyin. Cehalet çığ gibi büyüyor. Kendinize onların ovasından yüksek bir tepe bulup oraya sığının. Uzak durun onlardan, onlardan uzak durun. Yoksa oluşturdukları çığ sizi de içine alıp nefessiz bırakır. Onlar için yaşarken kendiniz için ölmüşsünüzdür artık.

KENDİNİ ÇOK SEVME - 10.07.2024

90 kere okundu

Kendinizi sevmenizi ister diğer insanlar. Kendisini sevmeyen, kendisiyle barışık olmayan insandan uzak dururlar. Kendisiyle barışık olmayan başkalarıyla da kavga eder çünkü. Ama dozu da önemli tabi. Kendinizi sevin ama onlara belli etmeyin isterler. Belli ederseniz kendinizi sevmiş değil beğenmiş olursunuz. Mütevazı olmak şart. Sizin kendinizi sevdiğinizi göstermeniz onların ego uçlarına dokunur. Bu onların sorunu değilmiş de sizin sorununuzmuş gibi davranırlar. E hani sevecektik kendimizi, ne oldu o iş dersiniz kendi kendinize. Demeyin… Kendini sev ama gizli olsun lütfen. Hatalarını paylaş, kötü yönlerini... İyi olanın üzerinde durma, kendine sakla iyiliğini. Esprisini bile yapma, yanından ayrılınca dudak büker sana. Çok güzelim deseniz kendiniz için yapmacık bir tepki verir insanlar ama kamyon çarpmış gibiyim derseniz gülerler. Kendisiyle barışık insan derler. İyi de bu barış dediğin hep kötü şeyleri içermez ki demeyin kendi kendinize. Onların sizde istediği barış böyledir. Kendini sevebilirsin ama içinde tut. İyi de olabilirsin ama onlardan iyi olma! Kendinizi sevmenizi ister diğer insanlar. Kendisini sevmeyen, kendisiyle barışık olmayan insandan uzak dururlar. Kendisiyle barışık olmayan başkalarıyla da kavga eder çünkü. Ama dozu da önemli tabi. Kendinizi sevin ama onlara belli etmeyin isterler. Belli ederseniz kendinizi sevmiş değil beğenmiş olursunuz. Mütevazı olmak şart. Sizin kendinizi sevdiğinizi göstermeniz onların ego uçlarına dokunur. Bu onların sorunu değilmiş de sizin sorununuzmuş gibi davranırlar. E hani sevecektik kendimizi, ne oldu o iş dersiniz kendi kendinize. Demeyin… Kendini sev ama gizli olsun lütfen. Hatalarını paylaş, kötü yönlerini... İyi olanın üzerinde durma, kendine sakla iyiliğini. Esprisini bile yapma, yanından ayrılınca dudak büker sana. Çok güzelim deseniz kendiniz için yapmacık bir tepki verir insanlar ama kamyon çarpmış gibiyim derseniz gülerler. Kendisiyle barışık insan derler. İyi de bu barış dediğin hep kötü şeyleri içermez ki demeyin kendi kendinize. Onların sizde istediği barış böyledir. Kendini sevebilirsin ama içinde tut. İyi de olabilirsin ama onlardan iyi olma! 

YAŞMAKÇIK KUŞLARI - 23.06.2024

101 kere okundu

Niye hep sana geliyorum biliyor musun? Sen varsın çünkü sadece; güneş senle doğuyor, çayımın demi sensin, işe giderken yürüdüğüm sokak senden bahsediyor. Akşama kadar sensin hep; çalan telefon sen, radyodaki şarkı sen, bahçedeki söğüdün gölgesi sen, akrep sen, yelkovan sen, hep sen. Niye hep sana geliyorum biliyor musun? Ben bilmiyorum!

Bira söyledim kendime, sende al bir tane. Biliyorum içmezsin, ben de içmem biliyorsun. Ama hep yaptığımı şeyleri yapıyoruz, bir kerecik olsun başka türlü yapalım. Belki kesişir yolumuz. Hep ekim kasım, hep bir hüzün; nisanı var bu hayatın, mayısı var. O kadar yoksun ki, yokluğunu koyacak yerim kalmadı.

Sabahın ilk ışıkları; erik ağacının yaprakları salınıyor camın diğer tarafında, kuşlar erkenci. Şehrin ışıkları gün ışığına teslim olur birazdan. Deniz köpürür, yağmur yağar, hava soğur. Yokluğun kara bir sis gibi kaplar her yanı. Yolumu bulmak için seslere kulak veririm. Sesin gelmez, yolum görünmez, içimde koca bir adam ne vardı büyüyecek der. Niye sana geliyorum hep biliyor musun? Ben bilmiyorum!

Sonra gürültücü bir kalabalık peydahlanır. Sen de içlerindesin. Keyfin yerinde, eş dost ne de iyi anlaşıyorsunuz. Bu böyle midir hep, böyle mi olmalıdır. Benim aklım almaz, koca bir denizdir sensizlik, kıyısında ben. Yüzme bilmiyorum sanırım. Yoksa her seferinde gelip niye kenarında durayım. Gülüşmeler arttıkça sığmaz içim içime. Konuşmasını bilmiyorum ben, susmak da çok zor geliyor. Sen gelmiyorsun ayrılıp kalabalıktan. Ben kıyıda köşede; gidemiyorum da…

Ki sen diyor bu sen isen özür dilerim, bilmeden sevdim. Kafka’ya inat seviyorum seni. Bile bile seviyorum. Ümidimin kolu kanadı kırık, sen ise gönülsüz yudumluyorsun biranı. Biliyorum birayı sevmezsin. Ben de sevmiyorum ama bilmiyorsun sen. Bilmediğin ne çok şey var benim hakkımda. Bilsen sen de severdin belki. Konuşsam faydası olur mu onu da ben bilmiyorum. İçten içe bahçedeki söğüdün gölgesinde saklıyorum ümidimi. Dalına yaşmakçık kuşları konuyor. Bir o zaman ümidim yeşeriyor. Ama sonra onlar da uçup gidiyor. Niye hep sana geliyorum biliyor musun? Ben bilmiyorum!

KAHROLSUN KAPİTALİZM - 5.06.2024

90 kere okundu

Özgür bir toplumda yaşamıyoruz! Çok haklısınız. Peki siz var olan özgürlüğünüzü genişletmeye mi yoksa var olan hareket alanınızı da daraltmaya mı oynuyorsunuz. En yeni arabayı almak gayretinde misiniz altınızda işinizi gören bir araba varken. On tane pantolonunuz varken on birincinin peşinde misiniz? Hayal ettiğiniz tatil en lüks otellerde mi? Şu dünyada dikili bir taşım olsun diye değerinin çok daha üzerinde evlere sahip olmak için eşek gibi çalışıyor musunuz? Elinizdeki, cebinizdeki işinizi gördüğü halde daha iyi telefonlar, daha iyi tabletler, bilgisayarlar peşinde misiniz? Evet kesinlikle haklısınız. Bunların hepsi hakkınız. Telefonunuz var, arabanız da, eviniz de var; olsun da... Peki kaç kez tiyatroya, baleye ya da operaya gittini?. Kaç kitap okudunuz? Hangi sosyal sorumluluk projelerinde görev alıyorsunuz? Onlara zaman mı bulamıyorsunuz! Anlıyorum… Özgür müsünüz cidden, yoksa tam da kapitalizmin istediği noktaya mı gelmişsiniz. Hani şu nefes almadan eleştirdiğiniz düzenin bile isteye kölesi misiniz? Ama eleştiriyorsunuz… O zaman sorun yok, eleştirerek Apple’ı da iflas ettireceksiniz belli ki, Tesla’yı da, zincir otelleri de. Ben de çok devrimciyim ama inanmazsınız diye anlatmıyorum!

BEDEL - 2.06.2024

92 kere okundu

Suyuna gittiğiniz insanların size katlanmasından ibaret bir dünya bu. Daha fazlası kesinlikle değil ama daha azı olabilir. Size katlanmaktan vazgeçebilirler. Daha katlanılır birisini bulmuşlardır belki ya da artık onları eğlendirmiyorsunuzdur. Sevildiğinizi mi zannediyorsunuz. Onların istediği gibi birisi olmaktan vazgeçin ve görün neler olacak. Önce sizi uyaracaklar, iyiliğinizi istediklerini söyleyecekler. Vazgeç bu davranışlardan, doğrusu bu değil diyecekler. Sonra keskinleşecek cümleleri. Yanağınızı okşayan eller tokat olup inecek suratınıza. Oysa aynı insansınız. Tek yaptığınız onların olmasını istediğiniz kişi olmaktan vazgeçip kendi doğru bulduğunuzu yaşamak. Herkes seni değiştirmek ister ama kimse kendini değiştirmek istemez. Bu katlanılmaz bir durum. Sıradan biri olup toplumda sivrilmemelisin. O senin için bir şeylerden vazgeçiyorsa bunun bir bedeli var ve bunu sen ödeyeceksin. Sen de vazgeçeceksin bir şeylerden. Çünkü her şeyin bir karşılığı var, her şey ticaretten ibaret; ruhunu satarak arkadaşlıklar edinebilirsin.

DENİZ TÜKENİYOR - 9.05.2024

382 kere okundu

Dönüşü zor bir yoldayız, azımsanmayacak kadar da ilerledik. Kültür yoksunu kalabalıkların ayağı yere basmayan doğmalarla oluşturmaya çalıştıkları bir düzenin içerisine terkedilmiş gibiyiz. Ne şiddetin dozu akıl alır bir seviyede ne merhametin, ne iyilik hak edene gösteriliyor ne de kötülük. Kim daha kalabalıksa o haklı, kimin sesi daha çok çıkıyorsa onun dediği oluyor. Akıl tutulması yaşayan küçük bir kesim de çaresizlik içerisinde fotoğrafı seyretmek zorunda bırakılıyor. Çünkü ne sayıları çok, ne de bağırıp çağırmayı kendilerine yakıştırabiliyorlar.

Kadere herkesten çok inanan kesim hastanede ölen yakını için doktoru suçlayıp tekme tokat saldırabiliyor. Eğitime en çok ihtiyacı olan kalabalıklar ise evde ya da sokakta katlanılan çocuklarına tepki gösteren öğretmeni öldürebiliyor. İnsan hayatının hiçbir kıymeti yok, kamu hizmeti veren vatandaşların güvenliği ve güvencesi yok, kanun yok, nizam yok, hak hukuk gözeten yok, saygı ve sevgi zaten yok evladı yok. Yokluklar içinde yol alıyoruz ama gittiğimiz yer hiç hayra alamet değil.

Kimse mükemmel değil, her kesimden insan hata yapabiliyor, kabahatli olabiliyor. Adaletin olduğu toplumlarda kanunlar, kültür sahibi toplumlarda örf ve adetler, din, ve görgü kuralları toplumu düzenler. Ama ahlakını yitirmiş toplumlarda ne örfü umursayan vardır, ne de inandığını söylediği dini. Zaten kanun da kontrolünü çok önceden kaybetmiştir. Toplumsal kurallar etkisini kaybetse bile kanunun zorlayıcılığı pek çok sorunu çözebildiği gibi çürümenin de önüne geçebilir. Ama gel gör ki balık baştan kokmakta, kalabalıklar bağıra çağıra uçurumdan aşağıya yuvarlanmaktadır.

Yüzsüzlüğün uyanıklık olarak değerlendirildiği yerde ahlak da iki bacak arasına sıkışmaktan kurtulamıyor. Tenhada işlenen günahlar kalabalıklar önünde örtbas edilebiliyor. Kötü yeterince güçlüyse iyiye söz hakkı verilmiyor. Çalan çaldığıyla, ölen öldüğüyle, isyan eden de çaresizliğin verdiği can sıkıntısıyla baş başa kalıyor günün sonunda. Karanlığı satın aldıkları mum ışıklarıyla yok ettiğini sanan hükmedenler ise mum sönene kadar her şeyin mükemmel olduğu yalanıyla hem kendilerini hem de başkalarını kandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Deniz bitiyor, su tükeniyor, temiz hava azalıyor, insanlar nefes almakta güçlük çekiyor…

YANLIŞLAR ÜZERİNE - 20.04.2024

217 kere okundu

Yanlış olan rüzgârın esmesi, suyun akması yanlış. Kaldırımda ilerleyen kadın, çöpü karıştıran kedi, denizin üzerinde gezinen martı yanlış. Durmalı zaman, akrep ve yelkovan ara vermeli sonu gelmez koşturmaya. Telaş bitmeli, haber saatinde yurttan sesler korosu şarkı söylemeli radyodan. Erik dalında usulca etrafı seyretmeli minik serçe, yaprak bile kıpırdamamalı. Yanlış olan zaman, değişen mekân, çoğalan insan… Biz değiliz yanlış olan. Biz biz bile değiliz artık, olamıyoruz telaştan.

Doyumsuz bir sohbeti süslemeli gözler, kelimeler sakince el ele vermeli. Devrik cümleler kurmalı güvenli bölgeden çıkıp. Günü de göze almalı geceyi de. Güneşe dönmeli yüzü ve gözleri hafifçe kısıp fısıldamalı. Gürültüye doyduk, kargaşaya doyduk, koşturmaya ve varamamaya doyduk. Yeşile açız, pembeye ve usulca akan sulara açız. Akıp bulur yolunu hep, seyretmeye açız. Eksikliğini hissettiğimiz şeyleri bilmiyor olmamız en büyük mesela. Doymuyorsak yanlış şeyleri yiyoruzdur belki de. Doğru olana açız.

Yanlış olan şehirler, beton yığınları yanlış. Arnavut kaldırımlarından vazgeçmek ne kazandırdı bize. Asfalt döktük hatıraların üzerine. Ne ayak isimiz kalıyor artık yürüdüğümüz yerlerde ne de dokunduklarımıza nüfuz ediyor kokumuz. Yaşadığımızı bile unutuyor ardımızda kalanlar. Yanlış olan biz değiliz, yanlış olan olmaya çalıştığımız şey.

YİNE GELDİ BAHAR - 8.03.2024

238 kere okundu

Uzun paragraflar gerek insana; alçalıp yükselen, eğilip bükülen cümleler gerek. Altından girip üstünden çıkmak gerek gereksiz zamanlarda. Kelimelere anam yüklemek, cümleleri her zaman gittiğinden başka yerlere götürmek gerek. Dur dur nereye kadar sonuçta, söz de alıp başını gitmek ister belki, kurallara uydu diye ödül vermiyorlar kimseye sonuçta.

Bir şeyler ters gidiyorsa kabahati birilerinde ararız, başkası sanırız sebebi bazı şeylerin. Oysa herkes hiç kimse olmaya çalıştığı için sorun anında, suçlu yok hükmünün belirtisiz nesnesi olmaktan öteye geçemez. Nesneye de suç yüklemek akıllıca değildir. Başkasına laf yetiştirmekten kendimize diyecek sözümüz kalmaz. Misal ayağın taşa değse taştır kabahatli, paran kaybolsa suç hırsızındır, denize düşsen yılana sarılmaktan başka çaren yoktur çoğu zaman. Ve akar gider zamanın azı da çoğu da her zaman. Akıl başa gelince kafada saç, içte gönül kalmamıştır. Bitse de gitse deriz. Bu kez de durur yerinde zaman, eziyet olur döner durur etrafında.

Neyse deyip kaldığı yerden devam etmek ister söze. Oysa bahar gelmiştir. Sabah hevesle kalkılıyordur yataktan. Manavda erik fahiş fiyatlarla satılıyor olsa da bedavadır hava, betondan arda kalan yerler yeşile dönmüştür yüzünü. Sabah erken, akşam ise geç olmaktadır. Yaşayası olanı upuzun günler beklemektedir. Ve her beleyen gibi güzel sanılan için sabırsız zamanlar geçmek bilmemektedir. Neyse deyip kaldığı yerden devam eder söze. Nisanın on üçüdür, günlerden Salı. Kimse sevmez salıyı nedense, oysa kötülüğü dokunmamıştır kimseye pazartesi kadar. Cuma gibi bir türlü gelmemezlik de yapmaz. Ama kaderidir bazı şeylerin, bazı kimselere sevdiremez kendisini. Mevsim bahar olsa da değişmez kader. Neyse deyip devam etmekten başka çare yoktur belki de…

Veyası olacak uzun cümlelerin çokça. Ve ile bağlamayacaksın bir şeyi başka şeye. O olmazsa bu olacak, bu da olmazsa bir başkası. Amaç olması zaten mevzunun, içi karartan olmaması. İllaki bir şeyleri karartacaksan gözün olacak o, için değil. Yaz var önümüzde diyeceksin. Üç beş güne erik de ucuzlar zaten. Kirazlar al al doldurur Pazar esnafının tezgâhlarını. Beyazı da var diyorlar ama ben sevemedim onu. Kiraz dediğin kırmızı olur. Anadan babadan öyle gördük biz. Neyse deyip devam edemiyoruz anadan babadan gördüklerimiz söz konusu olunca. Biz o kadar güncelleyemedik kendimizi. Hadi babadan gördüğümüze cümleler kuralım da ana deyince akan sular duruyor. Alışmıyor insan bazı yokluklara. Bandı kaldırıyorsun iyileşti mi diye yara, sızlıyor. Neyse deyip devam edemiyor cümle. Kesilip atılıyor, ya sen değişiyorsun ya da konu.

Bir şeyler ters gitse de bazı şeyler hep güzel. Sözü vardı, yine geldi bahar.

YOLU OLMAYAN KÖY - 18.02.2024

252 kere okundu

Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Ne geleni var ne gideni. Eskisi gibi bereketli de değil toprakları, düzeni bozulmuş, iklimi değişmiş, insanları tuhaf. Başı sonu belli değil zamanın. Sadece geçiyor ama ileri mi gidiyor geri mi belli değil. Sürüklüyor kalabalıkları; mutlu kalabalıkları ve mutsuz kalabalıkları. Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Geldiğimiz yeri biliyoruz ama nereye gittiğimiz belli değil. Ufukta güzel şeyler yok. Karamsar olmanın kimseye bir fayda sağladığı görülmemiş. Ama ufuk iyimser olmak için yeterince aydınlık değil. Sabah meltemi dinmedi henüz, denizin kokusunu da getiriyor ardı sıra. Yarını dert etmek için iyi bir gün değil, geçmişin muhasebesi de akıl karı değil. Akşama kim öle kim kala… Elimizde kalanla yetinmek diyor bazısı, bazısı günü kurtarmak diyor, kıvamında demlenmiş bir bardak çay ve deniz kokusu yeter de artar bile…

Eskiden Türkçe kitaplarında metinler olurdu. Önce okur sonra anlamaya çalışırdık. An fikrini, temasını, bilinmeyen kelimelerini bulurduk. O günün bilinmeyen kelimeleri gelecekte bildiğimiz kelimeler olacaktı. Bilmezdik o zamanlar. Zor gelirdi çoğumuza, bazılarımız ne gerek var derdi. Ne kadar çok şey bilirsen o kadar çok anlam katabilirsin hayata. Ana fikri nedir yaşananın, neye değinmek istiyor anlarsın. Belki mutlu etmez seni farkına vardıkların ama huzurlu bir duygudur içinde bulunduğun. Bilmediğinden korkar insan, tedirgin olur. Bildiği ile ise bir şekilde yaşamayı öğrenir. Bugün öğrendiklerimiz yarın bileceklerimizin yapı taşlarıdır. Hem belki yolu da vardır yaşadığımız köyün de biz bilmiyoruzdur.

Yolu olmayan bir köy yaşadığımız. Kargaşadan kaynaklı gürültü kulaklarımızı sağır ediyor. Kapatıyoruz kendimizi dış dünyaya. Ne varsa bu zamana kadar heybemizde biriken onlarla idare etmeye çalışıyoruz. Sevmiyoruz artık, sevinmiyor ve üzülmüyoruz. Hemen geçiyor kızgınlıklarımız. Üzüntülerimiz de sabun köpüğü gibi. Hemen yeni bir üzüntü ediniyoruz eskisinden kurtulmak için. Ne tavuk besliyoruz bahçemizde ne de ineklerimiz var. Köylüyüz biz sadece. Biz köye ait değiliz ama köy bize sahip. Kaçıp kurtulmak isteyenlerin gidecek yeri yok. Yolu yok köyümüzün. Yürüsek aklımıza gelmiyor bile. Altımızda bir koşu bandı telaşla dönüp duruyor, yorgunuz sebepsiz yere.

İYİ Kİ VARLAR - 25.01.2024

172 kere okundu

Hep baştan alıyoruz, sınandıklarımızla sınanıyoruz tekrar ve tekrar. Ağlıyoruz bazen gizli gizli ya da içimizde biriktiriyoruz. Acıyoruz, acı çekiyoruz ama yolumuzdan da şaşmıyoruz.

Küçük hesapların insanları olmaktan alıkoyamıyoruz kendimizi. Kime sorsan dürüstlük abidesi, kime sorsan empati zengini. Herkes çalışkan, herkes işinin ehli. Madem herkes nu kadar veriyor işinin ve yaşamın hakkını bu it kopuk neden adam olmuyor. Bu insanlar neden eğitilmiyor. Bu başıbozukluk, bu hır gür hep başkalarından mı kaynaklanıyor. “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli; Pamuk Prenses var diyorlar ama o da yatakta kötüymüş.“

Elimizdeki çuvaldızı kendimize batırmayı öğrenemeyeceğimiz aşikâr ama bari iğnenin ucuyla azıcık acıtsak canımız. Ama ne mümkün. O kadar mükemmel varlıklarız ki kabahatli olmak gibi bir seçenek asla mümkün değil. Geçtim başkalarını kandırmaktan kendimizi de suyla götürüp susuz çeviriyoruz dereden. Anne babadan başlıyoruz mükemmel olmaya. Doğurduğumuz ya da büyüttüğümüz bir canlının hatasının olması demek bizim üretimimizin sağlıksız olduğu demek. Bu da kabul edilemez bir durum. Yatakta kötü olan Pamuk Prenses, biz ise herkesin de bildiği üzere mükemmeliz!

İçki yok, kumar yok, kadın yok, çalıp çırpma yok; hak hukuk var. Yersen… Ben yiyorum. Yemesen ne olacak sanki, aç kaldığın her günü dert edeceksin kendine. Değiştiremeyeceğin şeyleri kafana takma diyor kitap. Üç beş saydır, birkaç sitem et ve kapat konuyu. Vegas’ta olan Vegas’ta kalır. Her yer Vegas bize artık, günahın dibine vurmuşuz. Eğer anlattıkları gibiyse diğer tarafta sıcak zamanlar bekliyor bizi. Onun da çaresi var gerçi, inanmayıverirsin ölene dek. Sonrası Allah büyüktür…

Hep sınanıyoruz eleştirdiğimizle ve hep zayıf notumuz. Sınıfta kalmayı kaldırdık neyse ki, yolumuza devam edebiliyoruz durmadan. Vardığımız bir yer var mı ya da gitmek istediğimiz yer mi vardığımız irdelemiyoruz. İrdelesek de kabahati yükleyecek birileri hep var. Çok seviyoruz insanları, onlar olmasa kimleri suçlayacaktık. Hadi sokak köpeklerini suçladık o da bir yere kadar. Alıp karşına söylensen umursamaz seni. Delirir insan bir yerden sonra. Allah aklımızı korusun ve bizim kadar mükemmel olamayan insanlar hep var olsun.