İÇİME AKMIŞ KANIM -
16.12.2014
2855 kere okundu
Hangi ağacın dalından düşmüş sarı yaprağım, hangi rüzgâr uçurdu beni buralara. Bu kaldırımlar kimin, bu insanlar nereye koşuyor böyle. Ve bu hava; kış mıdır yaz mıdır belli değil. Van’ın dağında bir çobanım ben, ne okumam var ne yazmam. Ne rahat yatak çeker canım, ne de masada yemek yerim. Karadenizli yaşlı bir balıkçıyım. Balığın bol olduğu zamanlardan kalma hikâyelerim var, kasalarca mezgitim, kovalar dolusu istavritim, barbunum var. İstanbullu bir börekçiyim, yıllar önce gelmişim Amasya’dan. Sabahın köründe kalkar bir köşe başı tutarım, bellidir müşterilerim; iki fazla, üç eksik… Sizin hikâyenizden farkı yoktur hikâyemin, yaşadığınız farksızdır yaşadıklarımdan. Eştir ölümünüze ölümüm!
Sevdayım ben liseli aşıkların gönlünde, ne yapacaklarını bilemezler benimle. Öfkeyim kaybedenin içinde, kussa mı yutsa mı karar veremez. Söylenmeyen söz, bitmeyen ızdırabım. Ölümüm otuz dördünde, yetim kalan hayat dolu bir kız çocuğuyum adım İrem, daha sütten kesilmemiş bir bebeğim belki de... Eksik kalmış bir yar, evladını kaybetmiş bir anne, canından can kopmuş kardeşim. İçim acır olur olmaz zamanlarda, olur olmaz zamanlarda kahrederim kendime.
Ciğerlerime doldururum rüzgarı, kendi gelmez ama kokusu gelir diye bir ümit. Seslere kulak veririm, hareket eden her şey takılır gözüm. Beklerim babam gelsin, geri dönsün diye beklerim bile bile gelmeyeceğini. Korkarım ama söylemem kimseye, siz sustuğumu sanırsınız ama ben feryad ederim. Bir daha hiçbir kucak o kadar sıcak olmayacaktır, kalbimi sızlatmayacaktır hiçbir öpüş o kadar. Güvendiğim dağ üzerime yıkılmıştır, verilmiştir kararım, fermanımdan geri dönülmez artık. Ne deseler boştur, ne söylesem kar etmez. Herkes döner gittiği yerden de bir o dönmez, herkesin yüzü güler bi benim gülmez. Babalar bir kere öldü mü bir daha dünya dönmez.
Bayram sabahlarına sinmiş kimsesizliğim ben, ne öpecek elim var ne bayram harçlığım. Sabah olmasın isterim, gün doğmasın. Günaydınım yok benim, hep bir kişi eksik kahvaltılarım, çaylarım demsiz, peynirim tatsız tuzsuz. Gitsem gidilmez, kalsam kalınmaz, hep bir yanım eksik.
Bu mudur hayat dediğin, bu mudur payıma düşen. Dalgasız denizim, ne suyum var ne yosunum. İçimde bir ateş, yaksam mı söndürsem mi bilemem. Hükmüm geçmez kimseye, kanadı kırık kuşun çaresizliğiyim ben. Kendime gücüm yetmezken dağlar çıkmış karşıma. Ne dizlerimde derman var ne yüreğimde güç. sevda sözlerin de yok artık, içimde çiçekler açtıran gülüşün de. Geçmişim toprak altında kaldı, çakıl taşlarının arasında kayboldu gitti. Arasam da bulamam artık, varlık içinde yokluğum ben, kimsesizim kalabalıklarda.
Hangi yeşilin solgunuyum ben, hangi kırmızının koyusu. İçime akmış kanım, ne yaram var ne berem. Giderken el bile sallayamamışım, sarılamamışım doya doya, içime çekip koklayamamışım. Yarım kalmış ve yarım bırakmışım. Pişmanım ama ne fayda, içim acıyor ama ne fayda. Her hava karardığında içime bir kurt düşer, her şimşek çaktığında ben de korkarım. Aklım geride kalanlarda… Ne limanlığım kalmış sığınılacak, ne kol kanat gerebilirim artık. Uzatsanız elinizi dokunamazsınız, seslenseniz duyuramazsınız, ne kadar çok severseniz sevin artık yaşatamazsınız.
(Bülent Baymaz anısına...)
D&R'dan satın almak için tıklayın
KİTAPYURDU'ndan satın almak için tıklayın
İrem baymaz
.
5.10.2021 Salı
bunu görmek beni fazlasıyla üzdü