GEZMENİN SONU YOK - 2.05.2015

30 kere okundu

Gezmenin sonu yok ben size söyleyeyim. Bütün dünyayı gezsen yeni dünyalar istersin. Tut işte elin gavurları uzaya seferler düzenlemeye başladı. Ki uzay dediğin bir çöl dolusu kum tanesi, say say bitmez. Ömür biter gezmek bitmez.

Paran olur sevgilin olmaz, sevgilin olur paran olmaz. Ağva’da gezerken geldi aklıma. Tam da otel arayan gençlere bakarken geldi. İstanbul’dan bir gecelik kaçmışlar belli ki. Gündüz romantizm, gece muhabbet peşindeler. Havadan sudan bahsedecekler büyük olasılıkla. Silahsızlanmadan, dünya barışından ve hatta küresel ısınmadan... Muhtaç olduğunuz kudret için damarlarınızdaki kana bakabilirsiniz. Asalet mevzusuna girmekten yana değilim. Çünkü herkes bilir ki sevişmek için çok da asil olmaya gerek yoktur. Hatta asaletle sevişen kadın da erkek de pek makbul değildir. 

Darıca Hayvanat Bahçesi diyorlar ya… Aslan dediğin dirayetli olur biraz, uyuz olmuş sokak köpeği kılıklı ormanlar kıralı mı olmaz, olmamalı. Çocuk mu kandırıyorsunuz? Tamam, çocuk kandırıyorsunuz ama kandırmayın. İstanbul sokaklarında ki hayvanlar bile daha bakımlı sizinkilerden. Diyecektim ama başıma bir ağrı girdi, diyemeden çıktık. Dağ bayır derken Ağva, oradan Şile ve son durak ev.

Ne okey taşı seviyor beni ne iskambil kâğıdı. Zarlar desen ya üç gelir ya bir, hatta özel günlerde hem üç hem de bir. Yenilmekten keyif alıyorum diye hep yenmeniz gerekmiyor. Egom var benim, azıcık yolunu açın, önünü görsün azıcık. Vafıl yiyeceksiniz diye beni şamarlamanız gerekmiyor ki.

Hep benim yüzümden diyor eşek. Duygularımı sömürüyor. Kamyon dolusu yaramazlığın üzerine kiloyla gider yapacaksın. Ben azarladığımda da duygularımla oynayacaksın. Ne demek hepsi benim yüzümden. Tabiiki senin yüzünden değil, iki yaş sendromuymuş hepsi. Sendromunu yediğim diyeceğim ama geçer diye göz yumuyorum. Geçmezse evlatlık vereceğim zaten. Eylül ile olmadı kasımı aralığı deneyelim diyeceğim. Bekara karı boşamaktan hallice oluyor benimkisi ama sabah ezanı bile okunmuşken daha fazlasını beklemek lükse girer. Daha 1 Mayıs’ın rüzgârı bile dinmemişken, memleketim emekçisi fakirlikle boğuşurken cümlelerden yana da olsa lüks beklentiler içerisine girmemek gerek. Daha ilk kitabı raflarla bile buluşmayan bir adam…

Söylemedim size değil mi? Kitap ön siparişe açıldı internette, 8 Mayısta da hayırlısıyla kitapçılarda. Bence alın okuyun.  Memnun kalmayan olsa cebime girecek parayı iade ederim, söz. Ama iade tutarını duyunca hır çıkartmak yok, kimse kimseye yüzde elli telif ödemiyor henüz. Gerçi iki kuruş para verip aldığınız kitaptan memnun kalmamanız ölüm kalım meselesi değil. Her satın aldığınız üründen mutlu mu oluyorsunuz. Bakın attı kafam yine. Almayın lan kitap falan, sizin alacağınız kitap sizin gibi olsun.

SEN GİBİ BİRAZ - 3.05.2015

11 kere okundu

En suskun zamanlarda dinlenen şarkılar gibi,

Sevmediğin bir şehirden bilmediğin bir köye göçer gibi.

Biraz Bodrum, biraz Ayvalık...

Ankara’dan ve İzmir’den, Bolu’dan ve Eskişehir’den kaçıp kaçıp  gider gibi.

En sıcak yazlarda gökten imdada yetişen yağmur damlaları gibi.

Sen gibi en çok; zarif ve sevecen.

Sen gibi daha çok; hem soluk kadar yakın hem gökkuşağı kadar uzak.

Bitmeyen bir yolun yolcusu gibi,

Tüketmek yerine yaşar gibi…

Hiç hesapta yokken, Ege sahillerinde gezerken rastlanmış ıssız bir koy,

Birden bire değişen fikir,

Gönle düşen yurt sevdası,

Usul denizlerin karıncayı bile ürkütmeyecek dalgaları gibi.

Şimdi kumsallarında kalbim, atıyor sere serpe.

Deniz de sen güneş de sen.

Nasıl başlasam nereye getirsem sözü bilmem;

Elimi ayağımı çekmişken her şeyden yaşamaya karar vermiş gibi.

Kalan zamanımı senle tüketsem artık

Uzaktaki gökkuşağını göğsüme yaslayıp uyutmak gibi.

Hem var hem yok gibi,

Sen gibi biraz,

Tenimi okşayan meltem,

Ayaklarıma bulaşan tuz,

İçimde büyüyen hasret gibi.

KARMAŞA - 9.05.2015

0 kere okundu

Atarlı giderli memleketlerin tuhaf saçlı, tuhaf pantolonlu süslü püslü insanlarıyız biz. Bok içinde bademiz, köpeksiz köyde deyneksiz gezeniz. Gündüz caddede piyasa yapar gece Bostancı sahilinde mangal dumanıyla milleti burun deliklerine kadar şaaaparız. Böyleyiz biz, Alah yaratmış der laf edeni  de Allah’ın yarattığı kula laf mı ediyorsun diye tukaka ederiz.

Çok konuşuyorsan çok yanılıyorsundur. Ya yanılmaktan korkmayacaksın ya da çeneni tutacaksın. Yağmur yağdı mı şemsiyeciye koşmayacaksın. Parasız kaldın mı bankadan isteyeceksin, eşinden dostundan değil. Yemekten sonra çay içeceksin. Olmadı rakı, şarap… Bira dediğin manda sidiğinden mütevelli karaktersiz bir sarhoş olma biçimini belirtili nesnesi. Zarf tümleçlerinden havalı havalı bahsedilmesi tamamen özenti durumları. Milli içkisini bira zannedeni ayran dolu küvette plazmolize bırakacaksın. Deplazmoliz de olabilir, kararı bilim insanlarına bırakıyorum.

Ha çıktı ha çıkacak kitap. Ön sipariş diye bir şey var. Kitap daha piyasaya çıkmadan sen satın alıyorsun. Piyasaya çıkınca da sana gönderiyorlar. Tamam dedik bir kere, boyun dediğin gemici halatı değil ki dik durasın. Samsun’a çıkılacak mayısın on dokuzunda. İmza günü yapılacakmış. Yapalım anasını sattığım. Ölüm yok ya ucunda. Ama biraz heyecan olsa iyiydi. Böyle mal gibi de durulmaz ki.

YARGISIZ ve İNFAZSIZ SEN - 10.05.2015

355 kere okundu

Boş vermek kolayına kaçmak işin, görmezden gelmek, kandırmak kendini. Aklamak kötülüğü dudak arasında, benim gözlerim kapalı aslında demek, kulaklarım duymuyor, gözlerim kör. Kırk kere söylersen olur derler ama olmaz. Dönüp dolaşıp aynı yere gelir insan, geliyor da. Bazı yalanlar çok işlemiş içimize; anadan kıza, babadan oğula geçmiş. O kırk bu kırk değil, adı geçene merdiven dayamışız düşe kalka. Düşmüşüz de kalkamamışız belki de, hatta kalkamamışız da kalkmış ayağına yatar gibiyiz.

Ara sokakları hayat kokan memleketlerde kaybolmuş ilk gençlik. O en sevdiğiniz masumiyetinizi öldürene kadar vurmuş birileri. Sonra bir başkası ve bir başkası… Sizi kendilerine benzetene kadar çıkartıyorlar bir şeylerin acısını. Ve hoş geldin diyorlar gün batarken, sizin gününüz batarken onların yalancı günleri doğuyor. En iyi yalancılar mutlu rolünü en iyi yapanlardan çıkıyor, acıyı en çok sevenler en çok sevenlerden ve en acımasızlar canı en çok yananlardan.

Beşiktaş’ta o gün, o en sevmediğimiz partinin en sevenleri broşür dağıtırken. Hani o sevimli çocuk o kötü renkli bayrakları oyuncak zannederken. Dişimizi sıkarken biz, bizden başka herkes mutlu numarası yaparken. Vapuru kaçıracağımız bilmeden, Eylül’den önce, senden sonra. Sen de gel demiştim de gelmemiştin hani. Sana söylemeden yanımda götürmüştüm seni. Yirmi kırk beş vapurundan sonraki vapur, yirmi bir kırk beşten önceki. İşte o gün o yerde o sen. Nasıl söylenir bilmiyorum henüz ama içimde bir hüzün sana dair. Bu kadar sevimli olmasaydın o vapur da kaçmazdı belki.

Belkilerle tükettiğimiz şu hayattan o kadar da çok şey beklemiyoruz ya artık. İşte en büyük kazancımız bu. Neler verdik, kimleri çarçur ettik bu uğurda. Hem senden geçtik hem serden, ne yar olabildik ne yaraya merhem.

Şimdi sen Ankara’da bir otobüs durağı, Çanakkale’de bir sahil kasabası, İstanbul’da kocaman bahçeli bir kafe. Şimdi sen sevmişsin de beni sanki söylersen ya da belli edersen işlerin boka saracağını biliyor gibi. Şimdi sen yorgun argın bir başına eve dönerken. Bilmediğin minik hamburgerlerde bulamadığın şefkati annenin yaptığı yaprak sarmalarında ararken. Sen işte, bildiğin ve bilmek istemediğin sen, olduğun ve olmak istediğin. Islak saçlarında akşam olurken, biranı yudumlarken, aklındakiyle dilindeki benzemezken birbirine hiç… Sen işte olduğun gibi sorgusuz ve sualsiz, yargısız ve infazsız sen.

BAŞIM DÖNER ŞİMDİ - 11.05.2015

782 kere okundu

Yürümekten başım döner, taksiden inerken dizim döner, sen dönersin bir sabah gittiğin yerden, ansızın çalarsın kapımı. Hiç ummadığım bir anda çıkarsın karşıma, ben geldim dersin en sevimli yüzünle. Hoş geldin derim, kahvaltı hazırlıyordum ben de. Domateslerin kabuğunu yine soymamışsındır sen dersin. Yok derim, bu sefer soydum. Beyaz peynir tam yağlı orta yumuşaktır, reçel dağ çileklerinden yapılmıştır, sucuk vardır tavada, yumurta rafadandır. Benim sevdiğim sen ve senin sevdiğin her şey. Bir de kelebek dilimli kaşarlı minik tostlar. Başım dönmeden önce dönseydin ya derim. Dizin döndü diye döndüm dersin. Benim için değil yani derim. Hayır, dizin için dersin.

Anlat bana şimdi gittiğin yeri, deniz kenarlarını anlat, sevdalandığın genç oğlanları anlat. Anlat bana bir başkasına anlatamayacağın ne varsa. İçtiğin biraları, yediğin balıkları anlat. Gün batarken yaşadığın hüznü gün doğarken sevinçle anlat. Sesinle anlat bana ne var ne yoksa, en sevimli cümlelerle, en bilinmeyen kelimelerle anlat. Ben çok sustum yıllar oldu şimdi sen anlat. Bana döner gibi, nisana hoşça kal derken mayısa göz kırpar gibi, bana taşıttığın orkide gibi anlat. Kandırıyorlar bizi aslında, biz kır çiçeklerini severdik, orkideye alıştırdılar. Biz sessiz sakin sahil kasabalarını severdik, kalabalık şehirlere alıştırdılar. Varlığını severdim ben bilememişim, yokluğuna alıştırdılar. Bana kır çiçeklerinin nasıl koktuğunu anlat, çocukluğunun geçtiği sakin kasabaları, ilk gençliğini, sevdiğini ve sevmediğini anlat. Çok sustum ben yıllar oldu, şimdi sen anlat. Taze çay koydum, bilirsin iyi demlerim, yudum yudum anlat bitmesin hemen.

Kırılmayan yerlerimizden bile kırdılar bizi, savurdular kuytulara. Bir unutup bir hatırladılar, bir hatırlayıp beş unuttular. Unutulduğumuza da yandık hatırlandığımıza da, unutana da yandık unutulana da. Bir aptallıklarımıza yanmadık biz, sevdik onları. Biliyorduk çünkü, bir kere daha olsa yine eşekler gibi yaşardık, yine yapardık aynı aptallıkları. Hesap kitap yoktu, dün yoktu, yarın yoktu. Günü yaşamak gerek demiştiler bize. Söz dinleyen insanlar değildik ama dinlemiştik bunu nedense. Günü yaşarken yarını hesaplayanları nereden bilecektik. Biz dünden bile vazgeçmiştik çoktan, daha bugünden yarını mı görecektik. Anlat bana, seni üzenleri anlat, kırıp dökenleri, çekip gidenleri anlat bana. Bir parça kopar ekmekten, tereyağı sür üzerine, reçel sür, bir zeytin at ağzına, bir yudum al çayından. Belli ki anlatasın var anlat bana, dinlerim ben, çok isterim anlatmanı hem... Yarana merhem olmak değil niyetim, akıl vermem, izini sürmem gidenlerin… Dinlemedim çok zaman oldu, bu sefer ne var ne yok anlat bana.

Başım döner sana sokulsam şimdi, saçlarında dolaşsa ellerim, seni konuşmak isteyen dillerim, kaybolmuş senelerim… Kışlar bahara döner, filizler çiçeğe, yiyecek bulmaya gitmiş serçeler yuvaya döner. Sen bana dönersin bir cumartesi akşamı, başım döner sana sokulsam şimdi. Şimdi bir şarkı çalar, yeşil sarıya çalar, sen çayını yudumlarsın, yüzüm kırmızıya çalar. Ne demiştin unuttum şimdi, nereden başlamıştın konuşmaya nerede bitirmiştin sorsan söyleyemem. Zil çalar şimdi, sen dönersin gittiğin yerden, domateslerin kabukları soyulmuştur tam da istediğin gibi, masada kır çiçekleri, masada sen, masada mevsimi bahar yapan bir neşe. Tut elimden düşeceğim birazdan, varlığın öyle güzel ki başım döner şimdi.

LAMBADAN ÇIKSA CİN - 18.05.2015

6 kere okundu

Bir fazlasını anlatsam sana, iki azını. Yalanlar söylesem en sıradanından. Bilirsin, sıradan olanlarıdır en inandırıcıları. Pazartesiden cumaya, cumadan pazara kadar anlatsam. Sen sussan ben konuşsam bu sefer. Susa susa konuşsam, üç soluklanıp üç de konuşsam, hakkı geçmese konuştuklarımın sustuklarıma. Anlasan sen ne var ne yok, konuştuklarımdan anlamadıklarını sustuklarımdan anlasan. Yalanlarımdan doğrular çıkarsan. Gidip gelsen defalarca, defalarca gelip kalsan. Yenilmemek bana göre değil farkındasın aslında. Yensen beni, benimle yenilsen defalarca. Piştikçe ham kalsan, ham kaldıkça yaşadığının farkına varsan. Satır aralarında elim eline dokunsa, ilk paragrafta elin elime dost olsa, sevgili olsa, tutulsa oldu olacak, aşk olsa.

Lambadan çıksa cin, özgür kalsa. Üç dilek istesen ondan, üç hayat dilesen. Birinde çok akıllı olsan, diğerinde çok zengin ve üçüncüsünde mutlu. Yağmurlar dilesen, berrak akan nehirler, rengarenk ötücü kuşlar ve sen istediğinde ıssızlaşacak şehirler. Bir İstanbul dilesen sokaklarında at arabaları. Bir İstanbul dilesen deniz kenarlarında salaş çay Bahçeleri, balık ekmekçiler. Bir İstanbul dilesen senden ve benden ibaret. Kadıköy’den binip vapura Karaköy’e geçsen, bi sigara yaksan, ince belli bardakta çay içsen. Martılara simit bana ümit versen. Lambadan çıksa cin, her şeyden ve herkesten özgürlüğünü dilesen. Cümleler kursam sana yeşil ve mavi, şarkılar söylesem içinde hem arkadaş, hem dost, hem sevgili…

BU İSTANBUL ÖLDÜRÜR ADAMI - 27.05.2015

333 kere okundu

Bu İstanbul öldürür adamı, o öldürmezse sen öldürürsün adamı. Bezdirirsin canından bu sıcak mayıs gününde; Kartal’da, Maltepe’de, Bostancı’da bezdirirsin. Caddebostan sahilinde soğuk kolaya hamburgeri meze yaparken, fabrikadan halka patatesleri üçer beşer ağzıma atarken bezdirirsin. Vapurun dalgasında, martı çığlığında, sahiplerinin hiçbirini tanımadığım arabaların egzoz dumanında bezdirirsin. Kalabalığı sevmiyorum diye, yeşili ve maviyi özledim diye, bir zamanlar sevdim seni diye yaparsın bunu üstelik. Bu İstanbul öldürür adamı, ondan kurtulsam senden kaçış yok.

Evden uzak şehirlerden geldim; Samsun’dan geldim, Ankara’dan geldim, Eskişehir ve Muğla’dan geldim. Senin için geldim bir mayıs sabahı. Kırmızı gözlüklerinle saklıyordun güzelliğini, yaşlı görünmeye çalışan küçük ve sevimli bir kız çocuğu gibiydin. Soda içiyordun kahvenin yanında, içinde dilimlenmiş limon vardı. Başka kadınlar da vardı ama ben görmedim. Başka erkekler de vardı, umursamadım bile. Güneşli bir gündü, ben diyeyim Perşembe sen salıda karar kıl. Elimi tut yürürken, koştur peşimden. Boynunda dolaşsın dudaklarım, kokun kokuma karışsın, Ege sahillerinde kalsın aklımız; Bodrum’da kalsın, Kuşadası'nda kalsın, bitter çikolatada kalsın, hep gidip hiç gelmeyelim bir zaman. Seni benden bilsinler beni senden.

Okul yolunda peşinden yürüyen liseli bir aşığım ben. Aklımda en masum hayaller yaşatıyorum. Seni yaşatıyorum aklımın ortalık yerinde, göğsümü gere gere gösteriyorum herkese. Uyumadan önce seni düşünüyorum, uyanır uyanmaz seni. Kahvaltıda zeytinime karışıyorsun yeşil yeşil, yüzümü yıkarken süzülüyorsun yanaklarımdan. Her köşe başını seni görmek ümidiyle dönüyorum, her adımda sana biraz daha yürüyorum. Seviyorum seni usul usul, sessizce sen oluyorum her nefeste, Arnavut kaldırımlarına karışıyorum. Bu İstanbul öldürür adamı; inat ettim ben, senin için yaşıyorum.