01.42 - altı ayda bir Cezmi - 3.10.2011

0 kere okundu

Olur da verirler eline bir kalem, yaz derler kanadı kırık, yaz üç günde bir en azından, nokta kullan, çift tırnak, virgül kullan. Olur da verirler eline bir kalem, yaz derler sudan çıkmış balığım, istavritim, mezgitim, yaz ki satır satır şakısın kalem, üç noktadan uzak dur, devam etsin ne geldiyse aklına. Sakın deme bilmem noktalama ben, dilim bilgisizdir ne söylersem geldiği gibi içimden, kuralına nizamına bakmadan, soru işaretini ünlemi kafamı takmadan. Çok isteyen olursa iki noktamız var üst üste, noktalı virgülümüz de, cömerdiz üstelik, bıktırana kadar kara kalem, kırmızı mavi kalem, aklına ne renk gelirse kalem…  Olur da bir gün eline kalem verirseler oyna onunla sakın yazmaktan, izi kalmasın sözünün, uçup gitsin ilk rüzgârla, üfle ardından hatta durmaya direnenin, kalemler elinde, yeşil, sarı ve eflatun.

Şimdi sana ne desem ben, aklım almaz gözüm görmez bir dünya, Matrix vardı, siyah giymiş adamlar, Morpheus ve Tirinity vardı, akıp gidiyordu bir ve sıfır, aklımız çok erermiş gibi. Ömrüm boyu utanmadım utanılası beceriksizliğimden, assembler değilim ki ben, o beni anlıyor mu ki ben onu anlayayım. Hem benim derleyicim de yok yorumlayıcım da, her yazdığım kod çevrilmeden saklanıyor belleğimde, programım çalışmıyor, server cevap vermiyor, zaman geçmiyor zamanla çözülecek A için C için ve V için. Ben de sizin gibiyim işte, bir bok anlamadım, ayrıca ilk okuyuşum da değil. Kim bilir belki de benden akıllısınızdır, bir kez daha deneyin belki anlarsınız, ya da benden bile salaksınız anlamanız gerekmiyordur.

Yazar burada havalı görünmek için okuyucusuna kelime oyunları yapmaktadır en amatör haliyle, süslemeye çalışıyordur sırf yapacak başka şey bulamadığı için yazdığı satırları.

Neydi adı şizofren aşka mektuplar yazan yazarın, Bodrum’da bir kitapçıda indirimde gördüm kitaplarını, aldım ikisini gazete fiyatından biraz fazlasını vererek, okuyacağımdan değil de bulunsun diye. “Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni” ve “Kırk Yılda Bir Gibisin”. Nerede bir depresyon mağduru varsa alsın okusun, bir adam hep mi aynı telden çalar, hep mi sadece niyetini anlamaya bozmuşların anlayacağı şeyler yazar. Birkaç ay önce fark ettim, kopyalarından biriymişim kıyısından köşesinden, tarzında yazarmışım Cezmi Ersöz’ün. Kopyaları aslını yaşatır derler ama benle hiç ilgisi yok, kimse tanımaz ki beni yaşatayım seni canım Cezmiciğim. Sen orda sırça köşkünün bunalımlı duvarları arasında, ben burada denize karşı takmışım dünyayı yüzük parmağıma, elimi sallasam kimsenin kılı kıpırdamaz ama ben sayemde deprem oldu sanır sevinirim.

Böyle yazdığıma bakmayın, severim kendisini, süs dedim ya üç beş satır önce, bunu da o paragrafa ekleyin gereğinden akıllı kafalarınızda.

17.50 - karşı taraf - 5.10.2011

0 kere okundu

İstanbul’u kurtarmışlar 6 Ekimde, tatil yapsın çoluk çocuk demişler yıldönümünde, ya da bunu daha sonra da söylemiş olabilirler, emin değilim. Emin olduğum bir gün daha fazladan sabah uykusunun keyfine varabileceğim. Bu sabah da uyuyacaktım ama kör vakitte kalkıp çekmecenin büyük olanına gittim, halamdan almam gereken bazı evraklar vardı. Siz siz olun karşı tarafa geçmeyin, kedi anasını, köpek babasını kaybetmiş, ipini koparan sokağa çıkmış, bir kalabalık bir kalabalık. İstanbul trafiği kötü karşının trafiği daha da kötü, kaçıp gitmeli insanı az memleketlere.

Ablam minik bir hastane macerası geçirdi, boncuk yanında olsa bu kadar korkmazdı sanırım, onca ameliyatı geçirmiş bir şeker olarak hastanın halinden bu aralar en iyi o anlıyor ailede. Boncuk dediğim Derin, hani cumartesi günü amcasını görünce bu da kim diyecek ardından da zılgıtı yiyip tamam tanıdım anlamında garip sesler çıkartacak yeni yetme. Garip sesler çıkarmasının sebebi kendilerinin henüz konuşma denen özelliği kazanmamış olmaları.

00.36 - bazı geceler vahşidir - 6.10.2011

0 kere okundu

Bazı geceler diğerlerinden daha vahşidir, karadır zifiri, soğuktur ve uzundur yalnızlığınıza inat. Bazı geceler kısadır, başladığı gibi biter, eğlenceli ve sıcaktır, cıvıl cıvıldır çevrenizdeki bir dolu insan. Mevsim sonbahardır, havalar soğumaya başlamıştır, deniz kenarında ısırıyordur rüzgâr, gezmemek için yeterince soğuk, koklaşmak için yeterince sıcaktır, eylül bitmiştir ve ekim başlarıdır.

Neyime benim bilgisayar, teknoloji bünyeme uygun değildir, vahşidir ve karadır. Soğuktur ve uzundur ama sevilir yalnızlık, kendinizi kaybettirecek kadar kalabalıktır şehir, denizi ve boğazı vardır, fakiri ve yoksulu, güzeli ve çirkini, düşmüşü ve bu nedir en küçük fikri olmayanı vardır. Günü bitmez sokağında, kalabalıkların günü yirmi dört saattir, benim ne işim vardır bilgisayarla, yazmak için kalem vardır, yoktur silgiye gerek karalanmış kâğıdın salaş bir havası vardır ve şehirlerin büyüğünde de küçüğünde de havalı olmanın çokça inkâr edilen apayrı bir tadı vardır.

14.30 - bıktım pisliğinizden - 6.10.2011

0 kere okundu

Spor haberi okumaktan sıkıldım arkadaş, sürekli bir curcunanın içindeymişim gibi hissediyorum. Aklı ile düşünenleri bir kenara ayırarak, düzenbaz, yalancı, inkârcı ve yüzsüz Fenerbahçeliler yüzünden futbolun ne tadı ne de tuzu kaldı. Şike yapmışsınız arkadaş, bunu en az bizim kadar siz de biliyorsunuz. Yıllarca şike yapılan bu ülkede iş üstündeyken yakalanan başkanınız aylardır içeride tutulurken nasıl biz temiziz diyebilirsiniz.

Adalet denen duygudan habersiz insanların verdiği kararlarla üstü örtülmeye çalışıldı pisliğinizin. Tam doğrudan yana ümidimi kesmişken UEFA devreye girdi ve net delillere bakarak men etti sizi hakkınız olmayandan. Saldırdınız öteye oyuncağı elinden alınmış şımarık çocuklar gibi ama UEFA’nın çocuğu değildiniz ve şımarıklığı göz ardı edilecek kadar vasıflı değildiniz. Aslında tek vasfınız paradan kaynaklanan satın alma gücünüz ve stadınızı dolduran kalabalıklarınızdı. O kalabalıklar ki pisliğinizi örtmek için kullanılmaya oldukça müsait insan topluluklarından başka bir şey değildi, ışıktınız ve size uçuyordular tüm canlılar gibi, ışığı yerini istediğiniz gibi değiştirip kalabalıkları istediğiniz gibi yönlendirebilirdiniz. Çünkü o kadar çok bağlıydılar ki size o kadar çok kullanılmaya müsaittiler ki.

Her gün yeni bir haber gazetede, ezilmişliğin edebiyatı olanca yalan dolanıyla gözümüzün içine içine sokulmakta. Saygı duyduğumuz Rıdvan Dilmen bile gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor, dibi çıkmış spor dünyasınız, yanlışı güçlü yaparsa her şey mubah diyor yıllardır delikanlılıktan ödün vermeyen kanı bozuklar.

Şike yaptık ama güçlüyüz, güçlüyüz ve güçlüler suç işlese de ceza almamalı deseniz, dik dursanız omurganızın hakkını vererek sevmesek de saygı duyardık muhtemelen. Sahi farkında değil misiniz yirmi yıl sonra bile çocuklarınıza şikeci denileceğinden, kulaklarınızı gerçeklere tıkayabileceğiniz mi sanıyorsunuz ömür boyu. Bıktım varlığınızdan, pisliğiniz ve yüzsüzlüğünüzden, bıktım adalet ve insanlıktan uzak hadsizliğinizden.

23.58 - sorunlu müşteri - 6.10.2011

0 kere okundu

Ding dong ding dong ding ve dong üç dört kez daha ve Fehmi ve Aziz ve Mustafa, Kerem Hoca… Ulan dağıldık düpedüz, ding kere dong dong kere ding, Barış anlamaz dedik karşı takıma verdik o bile tıkladı bizi. Hele Aziz’e bir son dakika golü attı ki evlere şenlik, ben Aziz’in yerinde olsam üç gün sokağa çıkmam. Celal hoca bir arkadaşını getirmiş, bilmesem kimin getirdiğini Rusya’dan ithal derim, adamın suratında meymenet yok, benden beter kırıp geçiriyor, adam pat küt vuruyor, spor yapmaya değil de kazanmaya gelmiş düpedüz, kazandı gitti kınasını da yanına alıp.

Bizim etiselektronik.com bitmez ben sana diyeyim, tamamen işveren muhalefeti, armudun sapı üzümün çöpü meselesi.  Yok efendim sağ üst köşede saat olacakmış, merak edince bakıp saati görecekmiş, on beşinci yıl logosu da olacakmış dosta düşmana karşı. Bir hafta önce kötü olan bugün çok süper, bugün kötü olan yarına ya kısmet.  Neyim eksik benim Ali Ağaoğlu’ndan, etiselektrik bitsin sayfa sayfa satıp paraya para demeyeceğim, sitenin geçmişi karanlık diyen olursa da yemeyip içmeyip sorunlu müşterimin adını açıklayacağım. Bakmayın kuzenin adının çıktığına mobilya sektöründe, asıl sorunlu müşteri bizim becenek.

Nasılsa Trabzon cumartesi, aldım mı kafa iznini ver elini bir hafta. Tuhaf oldu bir kaç cümle biliyorum, asın beni haber olsun diye, üçüncü sayfadakilerden neyim eksik. Seni de yazdım Mustafa Maraş, gelince denizini talan etmek niyetim.

18.36 kafam ve gövdem tatildedir - 10.10.2011

0 kere okundu

Patlıcan inciri denmesinin sebebi renginin patlıcanı andırmasıdır, içi siyahtır ve ziyadesiyle tatlıdır. Kolu üzüm denir, kalın kabuğu ve içinde ki kümeleşmiş akışkan kısmıyla ailesinin diğer fertlerinden ayrılır. Birinci dünya savaşı yıllarında Rus işgali esnasında geldiği kabul edilen Urus armudu, kahverengi kabuğu ve kütür kütür etiyle bilenler için özlenesi bir lezzettir. Ekşidir Laz elması, ABD kökenli golden elmasına benzese de ağızda bıraktığı tat apayrıdır. Henüz yeterince olgunlaşmamıştır nar ama yenilebilir kıvamdadır, manavda gördükleriniz kadar gösterişli değildir ama dalından alındığı için yeterince kıymetlidir.

Yer Trabzon’dur ve mevsim tatil mevsimi olmasa da satırların sahibi hamak sefası yapmaktadır. Sabah erken kalkmamış, işe gitmemiş, şehrin tozuna ve gürültüsüne katlanmak zorunda kalmamıştır. Uzandığı hamak deniz manzaralı olup yerden yüksekliği yarım metre kadardır. Yer Trabzon’dur ve akşam yemeğinde mısır ununa bulanıp kızartılmış hamsi vardır, yazarın eli değmediği halde en az onun yaptıkları kadar güzeldir. Hafifçe esen akşam meltemi, rüzgâr vurdukça salınan çam ağaçları ve yeşilliğinin doruğunda ki mandalina büyüklüğünde ki greyfurtlar hayatın anlamı hakkında ipuçları vermektedir.

Manzara tanıdıktır, hiç ayrılmadan, uzağını bilmeden yirmi yıl geçirilmiştir bu topraklarda, beş kilometre çapında bir çember çizilse çemberin içerisinde kalan tüm meyveler tek tek bilinmektedir ve bu bilmek tatmakla eş anlamlıdır.

Bir kilometre uzakta ki deniz çocukluğunun en güzel yemeklerinin kaynağıdır ki bu en güzel haftada en az beş altı olarak sayısallaştırılabilecek bir güzelliktir, mezgittir, tirsidir, istavrit ya da izmarittir, barbun ya da zarganadır. Palamudun mevsimidir ve hafiften çöken karanlıkla birlikte palamut ağları odun küreklerle yol alan kayıkların ardı sıra denize serilmektedir. Balıkçıların dalgayla salınan kayıklarını aydınlatan fenerler de salınmaktadır. Rüzgârla gelen üzüm kokusuna iyot kokusu da karışmaktadır. Karadeniz hayattır ve an itibariyle gözlerimin önünde imrenilesi bir hayat yaşanmaktadır.

Vardır tabii ki eksiği,  Türkcell wın ile bağlanılan internet pek sağlıklı çalışmamaktadır, Derin diş çıkartmaktadır ve hastadır, komşulardan biri muhtemelen Çin malı olan bir odun hızarı ile zaman zaman sese takılan kulağımı tırmalamaktadır.

Yer Trabzon’dur ve kafam il birlikte gövdem de tatildedir, ölene kadar huzurla yaşanacak bir yerden Adidas ayakkabı ya da Levis pantolon giymek için uzaklaşılmaktadır. Seyrederek ve sırf toprağın ya da denizin verdiklerini yiyerek mutluluk dolu sürdürülecek bir hayattan daha mutlusunu bulmak umuduyla ki yoktur böyle bir şey vazgeçilmektedir. Yer Trabzon’dur ve keyfim yerindedir.

16.41 - yağmur incire de yağarmış - 13.10.2011

0 kere okundu

Sonunda yağdı yağmur, Trabzon’u Trabzon yapan gösterdi yüzünü, mutlu oldum, toprak mutlu oldu. İlk geldiğim gün soğuktu biraz, sonra ısındıkça ısındı hava, bunalttı nem ama belliydi yağacağı, dün akşam döktü sağanak. Bişiler bişiler yani havadan sudan yana…

Ceyhun’daydık iki akşam önce, Ziya da vardı yıllık izninin bir bölümünü fırsat bilip kaçmış İstanbul’dan, annesinin yanına atmış kapağı. Önce siyasetten lafladık, nedendir bilinmez çevremde ki herkes Ak Partiye karşı, ben açık açık oy kullanmadığımı söylüyorum da birileri bu amcalara teyzelere oy verdi, herkes karşıysa kim bu yüzde elli bilemedim ben. Azerbaycan maçı da vardı, Fenerlilerin federasyonunun fenerlilere kurdurduğu milli takım zorla da olsa kazandı maçı, önce Fatih Terim sonra da Fenerbahçeliler yüzünde futboldan yana zayıfladı milli duygularımız, alıp başlarına çalsınlar yerelleştirdikleri futbolu. Maçın ikinci yarısı da başlamamıştı ki Nuri abi geldi, Ceyhun’un patronu, Ziya’nın da halaoğlu. Laflarken abim aradı, Derin’in keyfi yerinde gel istersen dedi, peki deyip demir aldım, dümeni yeğenimden yana kırdım, tam yol motor neticede.

İlk paragrafta bahsettiğim yağmur vardı hani, meğer incirlerin de üzerine yağmış, yenmez olmuş yenilesiler, su dolmuş içlerine kaçmış tatları. Mağduruz da mağduruz incirden yana ki bu mevsimde Trabzon incirle güzel.

19.25 - Konya´da bir ilçedir meram - 16.10.2011

0 kere okundu

Ne zamandır çıkmamıştım balığa, Akçaabat dönüşü balıkçı barınaklarına dönüp aldılar beni. Normal şartlarda Ercan ve Selçuk da gelecekti ama biri bilinmeyen sebeplerden diğeri fırtına çıkacak korkusunda yan çizdi. Üç dört saatlik avdan sonra saat başına bir kilodan fazla düşecek kadar istavrit ki bizim oralarda kıraça olarak anılır buralarda herkesin istavrit bildiği ve birkaç tane de mezgit biriktirdik su dolu kovamızda.

Bugün döneceğimden abimler Derin’i köye getirir diye ummuştum ama çok önemli işlerinden dolayı bir önce ki seferde de olduğu gibi son günümde sevgili yeğenimle zaman geçiremeden ayrıldım şehirden. Gerçi gece vakti arayıp bilmiyordum gideceğini dedi biri bir önce ki seferde de aynı bahaneyi dillendirdiğini unutarak, diğeri de ondan geri kalmamak hevesiyle gece yarısından bir saat önce belki geliriz esprisini patlattı ben bu saatte ne işiniz var demeden hemen önce. Böyle işte yurdum insanları, fazla güler yüz prim yapmıyor hem doğuda hem batıda. Hadi sevgiye saygı duyulmuyor bari akla saygı duyulsa da cümleler ona göre kurulsa diyorum ama dinleyeni bulmak gerek, en az akıllısı benden daha çok biliyor memleketlilerimin.

Bıraktığım yerden başladım İstanbul’a, umarım uzun sürer mevsim yağmurları.

11.51 - Cemaat-i Müslimin - 17.10.2011

0 kere okundu

Susunca sustu denir konuşunca geveze, pazartesi sabahı gülünce sinir bozucu, sabah yemeğinde kuru fasulye yiyince midesiz. Gece uyunması gerekir gündüz yaşanması, askerliği bitirince evlenmeli ve evlenince çoluk çocuğa karışmalı ama hepsinden de önce bir iş sahibi olmalı. Aylaklığa yer yok memleketimde, ayyaşlık günah, böbürlenmek ayıptır. Hep gizlemelisin duygularını hep bir adım gerisinde durmalısın içindekilerin. Eğer nikâh kıyıyorsan istediğin erkekle düşüp kalkabilirsin ama nikâhsız çay içmeye bile hakkın yoktur Kızla Ağası ile, maazallah orospuya çıkar adın telef olur gidersin. Kadın elinin kiridir erkeğin erkek tarafından bakınca, kadınların gözündeyse erkeklerin hepsine yakını sapık. Ne güzeldir yaşarken uyumak ya da uyuyarak yaşamak toprağını köpek pislemiş coğrafyamda. Ki kimse bilmez kıymetini köpeğin, belediye kısırlaştırır, çocuklar teneke bağlar kuyruğuna.

Şimdi sensiz çekilmez ki buralar, saçmalar durur yazar, yazmayan okumaktan iğrenir, cümleler kelime kelime bulandırır midesini, kusası gelir akşam yemeğinde iç ettiği lahmacunu. En iyisi de budur içten bakınca, acılıdır lahmacun kusmak işine gelir. İş dediğim doğudan kaçak getirdiği mazotu varil hesabı satmaktır eşe dosta, dostluk bidonla ölçülür eşlik tekme tokat yataktan önce. Bir yağmur başlar günlerce sürse temizleyecekmiş gibi, sokağa çıkarken kaşe montunu giyer en az mont kadar kıllı vücudunu örtmek için. Arabasının sileceklerini hızla çalıştırır, içine doğmuştur yağmurun temizlik güdüsü, içindekini temiz sanır sevmez yağmuru, her adımda bir bidon, her nefeste soğan kokusu.

Ben bir deli işi bırakıp evime taşınmalıyım, tasımla tarağımla üstelik, sokaktan uzak durmalı üç ayda bir insan içine çıkmalıyım. Geceleri bana özel bir market açılmalı en ucuz ve en kaliteli ürünleri satan, tezgâhtarları iki kuruşluk akıllarıyla beni kandırmaya çalışmamalı, kasasında sığır kılığına girmiş bir pamuk prenses olmamalı. Saçım çıkmalı mesela birkaç yılda bir, sıkılınca el değmeden kazımalıyım, sakalıma karışmamalı boş işleri idare eden yetkililer, kış günü kısa pantolon giydim diye alık alık bakmamalı cemaati müslimin(burada imla hatası olabilir ama işi bilenler buna alışkın olduklarından kusuruma bakmayacaklardır). Bacaklarımda bir dolu kıl var belki, belki canları üşümek istemiyor sırf siz üşüyorsunuz diye. Kısa pantolon olayından vazgeçebilirim, lafın gelişi söyledim zaten, yaşasın epilasyon merkezleri.

Aşk yok dedi bu sayfada fikri değerli, aşk sattırır dedi büyüktür pazarı geniştir ufku. Peki dedim, hele şu lahmacunları bitirelim…

12.25 - dağda ki köpek - 19.10.2011

0 kere okundu

Abimin adı Kazım, ablam Emine, kız kardeşim Çiğdem…  Eğer daha fazlasına ihtiyaç olsaydı babamla annem gereğini yapardı, demek ki ihtiyaç yokmuş, demek ki bana daha fazla kardeş lazım değilmiş. Lazımsa arkadaş lazımmış, eş dost lazımmış, onu da sağ olsun komşular halletmişler. Ne Kürt isterim kardeş ne de Çerkez, ne Boşnak ne de Arnavut, Arap da bir benim için Rus da, yeter ki insan olsun, yediği kaba pislemesin yeter ki, ihanet etmesin vatanına, çıkmasın daha köpek gibi ya da şehirde aynı köpeğin dilinden konuşmasın. Vatanımı bölmeye çalışanın hakkı sorgusuz sualsiz ölümdür bence, insan hakkı dediğin insana özel, dağda ki köpeğin hak neyine, hukuk neyine.

24 canı canlarından ettiler, 24 kardeşi, 24 babayı, 24 oğulu, binlerce hayali, umudu yok ettiler. Geceden başlamış feryat, gün doğunca duymuşuz, biz yatağımızda yatarken onlar can teslim etmiş soysuzun kurşunuyla. Neymiş efendim özgürlükmüş, eşitlikmiş hakmış adaletmiş… Yok efendim özerklikmiş, bağımsızlıkmış. Köpeklerin duası kabul olsa gökten kemik yağar demişti Lucesku, Köpekler kasap önünde siz dağda dua edin durun ki Marx ya da Lenin hangisiyse tanrınız kabul etsin dualarınızı, gökten kemik yağsın karnınız doysun diye, ülke kurulsun barınmanız için... Kürtlerin hakkını savunurmuş köpek, üst komşum senden haz etmez, öğrencimin ayağında Tiger var keyfi yerinde, doğuda ki desen beşer onar çocuk yapar keyfinden, devlet verir aşını elektriği kendi alır para vermeden, bir iki milyon vatan haini için mi bu köpekliğin. Kürtlerin hakkını savunurmuş köpek, kaç devletin elinde boynunda ki zincir, önce şerefini haysiyetini savun sonra gel yanıma ben sana hak ettiğin kemiği veririm.

02.07 - bence de ütü - 21.10.2011

0 kere okundu

Bence de en kötü ev işi ütü, icat edeninin ruhu huzur bulmasın ki ya kadındır ya da kadın kılıklı bir erkek bozması. Bahsettiğim icat ütü değil yanlış anlaşılmasın, ben ütü ihtiyacını icat edene uyuzum. Kırış kırış giyineyim ne var sanki, yaşanmışlığın izleri olsun gömleğimde ve pantolonumda, kravat dediğin cıngılımdan tayyare zaten. Evet, yüzümü buruşturmakta haklıyım, ütüleme olayından vazgeçelim düzelsin dünya, hem onca derdimiz varken ütüyle uğraşmak niye.

Efendim nereden başlayayım söze bilemedim, bizim Ömer yıllar önce bugün doğmuş, adettendir diye yıllar sonra bugün pasta almışız Nuga’dan sürpriz tadında. Ama her pasta sahibi fark eder bizim sürprizi bölüm geleneğidir, Şerafettin kendi pastasını teslim alır kuryeden, Özer her şeyin farkında, ben ise sesimi çıkarmam olup bitene. Pehlivangillerden Onur nar ekşisi az acısı az der, ben çok derim onun azına, o güvenilir mi sana bilmem der, ilk deyişi değildir son da olmayacaktır. Oysa acı dediğin ağız tadı kaçırır, nar ekşisi devşirme lezzet, varsın anlamasın Karadenizli her anladığı baş ağrıtır zaten ve yine çıkarmam sesimi olup bitene.  

Holde ki halıya da ayağı değer insanın oturma odasındakine de, hatta abartıp yatak odasını ziyaret eder iki ileri bir geri. Kural nizam dediğin insan yapısı, din mi ki bu günah yazıla, bozarım kuralı insan olurum, kural koyarım uyuz olurum, kural koyana da uyuz olurum ya aramızda kala. Şeker ile çay birbirine karıştırılmaz ya sade ya kıtlama içilir der Erzurumlu, ben çayıma şeker katmam dökülünce leke yapar.

İyi filmler seyredince yazasım geliyor, baya baya üstelik kendi çapımda. Gece yarısı MMX STARS da kazanma hırsı vardı (Any Given Sunday)Al Pacino, Cameron Diaz, Dennis Quaid, James Woods, Jamei Foxx…  Senaryo iyi yönetmen Oliver Stone amca oyunculuk desen ufff. Bir yerleri tetikliyor bir şeyler, üretim bandı tıkırdıyor, hadi oğlum diyorum, yaz be ulan, iyi kötü tek yaptığın iş bu. Ama yazmayacağım, bu paragraf sadece, onu da birkaç saat önce yazdığım yukarıda ki paragraflara ekleyip arada kaynatacağım. İkinci kez seyrettim, siz de seyredin bence, iyi bir şeyler bulursunuz belki.

17.50 - an - 22.10.2011

0 kere okundu

Eve yüz metre kalmamıştı, üstümü değiştirip çıkmaktı niyetim, gürültüyü duymadım bile sol tarafımdan bir şeyler uçuşarak geldi, kafamı çevirdim ve sonradan jant ve plaka olduğunu anladığım parçaları gördüm hemen ardından bana doğru gelen arabayı. Beş on adım önce geçtiğim kavşaktan benimle aynı yönde ilerleyen Golf’e sağ arka kapıdan vurmuş Yaris, tam da yolun kesiştiği yerde. Artık ne kadar hızlıysa vuran ya da vurulan yüz seksen derece dönen Golf’ün bagaj kapağı sağ koluma ve sağ kalçama vurup üç yüz altmış derece daha dönerek durabildi. Ölümle kalım arası bir an, bir adım, yirmi santim, beş on kilometre daha hız… Birkaç saniye ya da bir adım geride olsam veya arabalar birazcık daha hızlı olsa ya hastanede ya da bir tabutun içinde Trabzon yolunda olacaktım. Ne garip şey hayat, bir bakıyorsun burnunun ucunda, gözünü kapatıp açıyorsun ya da açamıyorsun son görüşünmüş dünyayı.

Bir şeyin var mı dediler, yok dedim iyiyim ben, ne olduğunu birkaç dakika sonra anladım zaten, korkmaya fırsatım bile olmadı, gitsem temiz iş olacaktı ama kalmam gerekiyormuş İstanbul’da, hayatsa burada yaşamak devam ediyorum. Ben karar vermiyormuşum gideceğime ya da kalacağıma, kılımı bile kıpırdatamadan bir kez daha öğretti yoktan var eden, var’dan da yok edebilirim dedi hazırladığı mizansenin masraflarını ilk kez gördüğüm birilerinin kaskosuna ödeterek.

22.12 - esaretin bedeli - 25.10.2011

0 kere okundu

Filmin adı esaretin bedeli, esir olan kırk dakka da bir değişir esir eden belli, Tim Robins de değildir oynayanı Morgan Freeman da, başroldekilerden biri her zaman belli. Bıyık herif yaparmış adamı Osmanlı’dan beri de kestiler Osman’ımın bıyığını trend kılsızıdır erkeğin.

Mevzu sınır ötesi harekettir, depremdir Van’da ki. Sınır ötesi için kafadan geçen belli, vatana ihanetin suçu ölümdür güncemde, öldürenin suçu şeriatta belli. Ama yezitlerin yarısı bu topraklarda doğmamış, ya İranlı ya Suriyeli ya da Iraklı, vatan haini bile değiller. Van da ki deprem konusunda çok insani değil düşüncelerim, son yerel seçimlerin hemen öncesinde Van’daydım, vatan hainlerinin parti binası dolup taşıyordu ki seçimi de almışlardı yanılmıyorsam. Her şeye rağmen insan evladı enkaz altındakiler, her şeye rağmen insanız ve acıma duygusuna sahibiz. Keşke kimse ihanet etmese vatanına, dostça yaşamaya çalışsa, olmasa depremler ya da insanlar yıkıntılar altında kalmasa.

Özer geç kalır yemeğe her zaman ki gibi, soğuyunca tadı kaçar mezgidin, şarjım bitti der uyanınca geldim hemen ama henüz yenilecek kadar soğumamıştır kıraça. Helva getirdim der babamdan bilirim, balıktan sonra helva yenir.

23.29 - ikiyüzlü insanlık - 26.10.2011

0 kere okundu

Müge Anlı ve Duygu Canbaş linç edilmeye çalışılıyor memleketimin ikiyüzlü insanları tarafından. Efendim insan olan söyler miymiş bu lafları ki ne söylemişlerse…  Aslında tam da insan olan söyler bu lafları, memleketinin askeri hain pusularda şehit edilen, polisi görev başındayken saldırıya uğrayan, öğretmeni sırf öğretiyor diye dağa kaçırılan. Bir kardeşliktir gidiyor kafamıza vura vura dayatılan, dost ya da arkadaş değil, hısım ya da akraba değil zorla kardeşlik. Oysa kardeşimin ne kendisi çıkar dağa ne dayısı halası, ne oğlu ne bacısı, kardeşim ne silah sıkar yirmi yaşında ki evladıma ne de silah sıkanı destekler canı pahasına.

Duygularımızı saklamamız gerekiyor, ermişiz ya hidayete daha otuzuna varmadan, bize tokat atana diğer yanağımızı çevirmeyi düstur edinmişiz ya kendimize…  İnsan olan böyle konuşur muymuş efendim, tabiî ki konuşur efendim tabiî ki konuşur, asıl insan olan konuşur, evladı şehit olan konuşur, can dostu hain kurşunuyla can vermişse konuşur, üstelik en insani duygusuyla konuşur, iki yüzlülük etmeden, aslında çoğu zaman hor gördüğünü seviyorum sizi demeden. İki yülü olmuşuz efendim, duygularımızı gizleyip sahte bir Mevlanacılık oyunu oynar olmuşuz, ne olursan gel dememiz beklenir, can ocağıma ateş düşürsen de gel, kundakta ki bebemi yetim bırakmışsan da gel, yeter ki gel, koymaz bana ikiyüzlü olmuşum zaten. Oysa en dürüst duygudur nefret, ikiyüzlü ya da çıkarcı değildir, hesap yapmaz, ummaz, gelişine yaşanır, yaşanması gerektiği gibi.

Müge Anlı ile Duygu Canbaş linç edilmeye çalışılıyor, hadi şehidi için ağlayan linç etsin hakkıdır, çok da yenilir yutulur cümleler değildir belki de tam da enkaz altında hala sıcakken canlar. Ama ne demeli şehide burun kıvıranların sözlerine, Baydemir’e ne demeli, ne demeli Demirtaş’a içimizde ki hainlere ne demeli, insanlık adına olduğunu söyleyip soysuzların sözlerinin altına imza atanlara ne demeli. Evet, çok yenilir yutulur değildir linç edilmek istenenlerin cümleleri ama her harfiyle insan ürünüdür, acının ürünüdür, hep verdiği halde doyuramayanın ürünüdür, bıkmışlığın bıktırılmışlığın ürünüdür.

14.20 - salata göbeği - 27.10.2011

0 kere okundu

Erkenden kalkacaktım hesapta, serserilerin iş yerlerini gezecektim, uyandığımda saat on olmuştu, tekrar uyandığımda on iki. Evden çıkarken Ömer aradı, iş çıkışı karşıya geçelim mi diye, yakında işim varken üstelik ve uzakken Beşiktaş.

Önce Söğütlüçeşme,  ardından Üsküdar, biraz lak lak biraz kırtasiye ve çokça memnuniyet. Ne zaman melek olacağım diyor Koca Kafa, Deniz Teyze’ye sordum olur dedi, peki dedim ben de, aklımda.

Beş altı kilo almışsınız dedi serseri, yok yok göbeğiniz çıkmış bayağı. Salata yerim ben de, içine atarım ne bulursam, bir gün balık bir gün tavuk, her gün ekmek her gün bişiler bişiler. On senedir on kilo fazlam var, azalmıyor anacım artıyor da üstelik. Kilo nedir öğrendiğimde baskül yetmişi gösteriyordu, sonra sekseni ve doksanı… Salatamı yerken maçı seyrettim, Antalyalı zıbıdılar elini kolunu sallarken orta sahadan ceza sahamız içine kadar seyrettim, yediğimiz golleri seyrettim, bizim Serkan’ı öküzlüğünün en şatafatlı zamanlarında seyrettim, günaha girdim ağzımda lokma varken.

01.05 - Urfa Dağları´nda gezer bir ceylan - 28.10.2011

0 kere okundu

Bence en iyisi topitoptur, sapından tutup şekerin hem oynamak hem de ağzı tatlandırmaktır. Çocukluktur ne kadarı kalmışsa, eğlenmektir şekerlenirken, merdivenleri sekerek inmektir, erik ağacına tırmanmak, terk edilmiş bir evin camlarını taşlayıp kaçmaktır. En iyisi topitoptur, yürürken tekme attığın taşın peşinden koşmaktır evden uzaklaştığını umursamadan.

Röveşata gol atınca Bursalı olup timsah yürüyüşü yap da beni bekleme ardın sıra, yorgunum çökemem, çöksem de kalkamam üstelik ben yaşlı ve yorgunum, göbeğim çıkmış hafiften belim bükülmüş. Tekmeyi yiyen bacağın morarınca anlarsın öğretmenine çalım atmamayı Kadir Efendi, onlar vuruyorsa sen de vur Ozan, iyi de Osman da hal mi kalmış adım atacak.

Büyüyünce topitop da emmez bunlar, sözünde durmaz, maç alalım der gelmez bunlar. İki saat kalmışken kursu çıkar Fehmi’nin, Ömer’in baba evine gidesi gelir, Şerafettin’in ayağı atıl, Kerim hoca kanadı kırık Kartal’ın maçına gider. Büyüyünce tadı kaçıyor insanın, en delikanlısının lafı kuru gürültü.

Sabahları uyanmak gelmiyor içimden, okula gidesim gelmiyor, uyumak çekiyor canım, öyle malak gibi uyumak, saatlerce uyumak, uyumak da uyumak. Saat bir olmuş yatamamışım, şike sever Rıdvan konuşur NTV’de, Erman Amca Kanaltürk’de, hep aynı teraneden, hepsi uykuma uykuma basar tekmeyi, hakem evine gitmiş düdük çalan yok, git uyu diyen yok sabah kalkamadığımı bile bile...

En keyiflisi okul çıkışı, Özer’in sakızlı kahvesine üç ortak, iki de misafir biri kahve düşkünü, diğeri Ünzile’nin ayak izinde. Duvar ki yıllar öncesinden yadigâr, kim bilir kaç küçük işçi çalışmış inşaatında, arkasından bir ses “Urfa Dağları’nda gezer bir ceylan”…

11.37 - bugün 24 Ekim - 29.10.2011

0 kere okundu

Sahi neden iptal edildi Cumhuriyet bayramı etkinlikleri, davul zurna mı çalınacaktı sanki ya da horon mu oynanacaktı. Allah rahmet etsin Van’da ölenlere ama Allah Cumhuriyet’e de uzun ömür versin. Sağlıklı bir gerekçe açıklasalar bile kime göre sağlıklı olacak, maçları iptal etmediniz de bunu neden iptal ediyorsunuz denecek mesela. Arkadaşın söylediği gibi cumhuriyet ile sorunları mı var bunların, hatta depreme sevinenlerde mi var kutlamaları iptal etmek için bahanemiz oldu diye… İnanasım yok ama bir şeyler dürtüyor beni, anlamadım sağ tarafta ki mi sol tarafta ki mi, melek mi şeytan mı? Neden Sahi neden iptal edersiniz Cumhuriyet bayramı kutlamalarını ülkenin bütünlüğünü bozmak isteyen bunca hayırsız varken, bunca uğursuzu neden mutlu edersiniz.

Temizlikçi teyze geldi sabahın körü, cumartesi uyku günüydü oysa, yatak sefasının tam da zamanıydı. Hafta içinden borcun var bana uyku kardeş, yarın sabah söz olsun, akşama kadar uyumayan Fenerbahçeli olsun.

E İkea yapalım bari, hadi Orhan Çam al götür beni. Durusu da gelsin bari, yanımızda sevimli bir şey olsun.

08.44 - Çam tiyatrosu - 31.10.2011

0 kere okundu

Sağ olsun Çam, aylar sonra tiyatro sahnesi gördüm, Issız Adam’da oynayan zıbıdı oğlanın yanına iki arkadaşını da alarak sergiledikleri oyuna gittik CGS’ de.  Oyundan önce olanları da yazardım ama söz verdim yazmayacağım röntgenlediği Tuba Büyüküstün’ün ne kadar da güzel bir kadın olduğunu elli üç kez söylemesini ya da birasını zıkkımlanan Kısaparmak’ın karısının ne kadar sevmediğini. Hayal Kahvesi’nin şapkalı sakini sakin sakin içiyordu kahvesini dışarıdan bakanlar için ama Hale ve ben gerçeğin tam da içindeydik arada koy verdiğimiz gülücüklerle. Çok iyiydi diyemem ama kötü de değildi oyun, sahnenin akustiğinden olsa gerek duyamadık bazı yerleri, fikir yürüttük biz şanslılar. Yanımda ki amcaya gelince o tamamen sevgili eşinin insafına mahkûmdu, beş dakika da bir yönelttiği ne dedi sorusuna on dakikada bir yanıt alabildi.

Dün ki İkea gezintisinden sonra bugün öğlene kadar yatağa teslim ettiğim gövdemi yarına hazırlamakla meşgulüm, çekildim çalışma odama kod peşinde koşturuyorum.

14.19 - GDO’lu Brad - 31.10.2011

0 kere okundu

Carrefour’a gidecem şimdi, Boyner’e takım elbise mi verecem, iki yıl önce almıştım yırtıldı geçen hafta, yenisini verirler belki vermezlerse de ben alırım, sermayenin çarkı dönsün, sokakta ben tiril tiril sanki Salim değil de Brad Pitt’in GDOsuz hali, yiyen olursa şayet. Küçükken ne yakışıklı oğlun var anne derdim, gülerdi yüzüme bakıp, anladım sonra neden güldüğünü, ona benzemişim biraz geç de olsa akıllandım, darısı başınıza.

Birilerine sataşasım var can sıkıntısından, zıbıdılık yapasım hak edene, itip kakasım alaycı cümlelerle… Biliyorum akıl karı değil ama her zaman da akıllı olamayız ya, arada aptalca şeyler yapmak gerek, hayatın kollarına bırakmak gerek savunmasız gövdemizi, kırılganlığını kaybetmiş ruhumuzu. Pişmenin yaşı yok, küfür iman olmalı iman küfür, ölmeden Müslüman olmak yolumuz, ellisinden sonra namaza niyet, şimdi serseriliğe, yarın balığa... Özer ile Naile, Vildan ile sakallı amca, belki Ömerler hatta Özerleri ikileyebiliriz de… Somon fırında, tavada hamsi, güveçte mantar, mutfakta ben, masada pis boğazlar…

Yaşlanıyor muyum ne, eskiden yoktu böyle huylarım özlemezdim kimseyi, şimdi derinden bir özlem göz kırpar, Derin’e göz kırpar, kokusuna, abime benzeyen yüzüne, bana benzeyen kaşına, Mübine’ye… Mübine bir sohbet kahramanıdır ve Derin ile en ufak ilgisi yoktur. Amcanın aklındasın minik Sarımehmetoğlu, aklında olsun.