21.15 - Milka Beyaz hiLAL - 1.11.2010

0 kere okundu
     Kırmızı başlığı olmayan kıvırcık saçlı bir kız elinde Mika Beyaz çikolatasıyla… Orman falan değil mekân, kötü kalpli kurt da yok ortalarda yalnız yaşayan nine de. Mevlana’nın tekkesi kıvamında camdan dört duvar, üstü açık hafiften, havadar. İçinde iki koca kafa, biri biraz abla kıvamında, durgun, diğeri bir yerlere geç kalmış gibi telaşlı, sanki elindeki çikolatayı kel kafalı öğretmenine verecek de nereye baksa saçlı birileri inadına. Sahi ne işiniz var burada sınıfınız yok mu sizin? Cevap hazır; biz Celal Hoca’ya geldik… Dedim ya Mevlana’nın tekkesi diye, gelmeyeni dövüyorlar. Defolun gidin diyorum sevgiyle, biliyorum kızmıyor, üzülmüyor, biliyor sevildiğini şımarıyor da üstelik…
     Dersine girsem dersim güzelleşecekti koca kafa, okuluna geliyorum okul güzelleşiyor, neşeleniyor. Sanma ki hep küçükler büyüklerden bir şeyler öğreniyor, Milka Beyaz´ın aslında sadece çikolata olmadığını senden öğrendim.
     Bayram çocuğu kıvamındasın ya benim gözümde, bitmesin hiç, ömrünce sürsün bayramın, pencerelerin süslü olsun hep ruhun fener alaylarının ön sıralarında.

19.34 - ders çalışmam gerek - 3.11.2010

0 kere okundu
     Sen yoktun ben öğrencilerime koordinatörlük yapmayı öğrendim, sen yoktun ben ezogeline kekik katmayı öğrendim, iyi aile çocukları gibi erken yatıp erken kalkmayı öğrendim. Sen yoktun sabah kalkıp sokağa attım kendim bir dolu iş yaptım…
     Dün akşam eve elimde bir kilo borbun balığı ile geldim. Güzelce yıkayıp mısır ununa da buladıktan sonra az yağda kızarttım kefereleri, şişene kadar yedim yanında soğan ve ekmek ile. Balık kutsal bir tattır damak için ve her tada karıştırılmamalıdır; balık, soğan, su ve ekmek. Çok kaçırmışım yemeği, bir gece önceden de uykusuzluk eklenince vurup kafayı uyudum bir sonraki günün sabahına kadar.
     Önce Maltepe, ardından Üsküdar ve Ümraniye, sonra Kadıköy ve Fenerbehçe… Koca kafalı öğrencilerimin işyerlerini dolaştım bugün. Opet genel merkezinin danışmasında pek bir akıllı kadıncağız vardı. Umursamaz tavırlarla neredeyse içinden cümleler kurup soruları gözleriyle soruyordu. Biliyorum çok zeki görünüyorum ama gözlerinizi kullanarak kurduğunuz cümleleri anlayamıyorum pek bir önemli hanımefendi. Gözlerimle size örencinin adını sordum diye çıkışmasın mı, ben de sana sittir git dedim gözlerimle anlamadın mı diyecektim ama öğrencime kötü davranırlar diye içime attım. Fenerbahçe’de Özlem’in işyerine gittiğimde pek bir heyecanlandı koca kafalı şirine, sanki ulusal kanaldan röportaj için gelmişler, oysa tırı vırı bir öğretmen, koca kafalı bir öğrencinin işyerinden imza almaya gelmişti.
     Ezogelin çorbası yaptım kendime, aramızda kalsın en sevdiğim çorbadır kendileri. Yanına da piyaz yaptım mı değme keyfime, akşam yemeğini hallettim demektir.
     Ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor, ders yapmam gerekiyor… Ah be ODTÜ amca, ne vardı sana para ödeyecek, ben programlama öğrenecektim ama şimdi işlemcinin içindeki registırlarla uğraşıyorum.

23.38 - en güzel fasıl - 4.11.2010

0 kere okundu
    Ehil olmayana yetki vermek kadar güzeli yok, seyretmek için film, eğlenmek için malzeme, gülmek için bahane. Ve çalar boru, birileri savaş var zanneder, diğerleri gülüyor ve bildiği bir şeylerin doğruluğunun ispatını seyrediyordur bir kez daha. Sevgi ağırdır, her bünye kaldıramaz… Allah göstermesin bir de sürekli olursa bu iyilik denen meret başına bela alırsın… Bela mı dedim, hay dilimi eşek arısı soksun, eğlencedir bu eğlence, e müzik o zaman ve dans başlasın küçük gövdelerde ki az gelişmiş beyinlerin eşliğinde…
    Neler diyorum değil mi, güya Şerafettin bize mangal yapacak, güya Trabzonspor şampiyon olacak, güya kafamda saç çıkacak, offf off. Yine müzik ve yine dans, teslim et gövdeni rüzgâra salın ve salın ve salın ahenkle…
     Ehil olmayana yetki vermek kadar güzeli yok dedim ya ilk paragrafın ilk cümlesinde, külliyen yalan vallahi. Ne yani tırı vırı bir şey en güzeli olabilir mi, olmaz tabiki. Ezel amcanın dizisinde ki gibi büyük laflar edeyim dedim bilmeden ama benim reyting yerle yeksan, yüz bilemedin iki yüz kişi seyir halinde. Bir offf daha çekecem de karşı ki dağlar yıkılır diye korkuyorum.
     Yatacaz kalkacaz, yatacaz kalkacaz, yatacaz kalkacaz güneş doğacak üzerime, uffff ufff. On altı gün kalmış şunu şurasında, dönülmez akşamın ufkundayım, vakit azıcık geç, bu en güzel fasıldır gönül nasıl istersen öyle geç.

17.08 - ohhh be - 5.11.2010

0 kere okundu
     Deniz kenarına ineceğim bugün, yürüyecem sahil boyunca, ciğerlerimin en ücra köşesine dek çekeceğim deniz havasını içime, ohhh be diyeceğim, ohhh be …

22.02 - yaşamak güzel - 6.11.2010

0 kere okundu
     Cumartesi işte, Pazar ya da Perşembe gibi, biraz soğuk, biraz ses, bir fincan çay, yolculuk… Elimdeki kırmızılık kan değil kalemden yadigâr sadece, yazıdan payıma düşen. Kapadım pencereleri, perdeleri çektim ve kombiden evi ısıtmasını rica ettim.
     Arif vardı dün akşam bende, Naciye halamın tek oğlu. Denizli’de askerdeydi, teskeresin alıp Antalya’ya kuzeninin yanına geçmiş, oradan Konya’ya Trabzonspor’un maçına, oradan da buraya. Çiğdem’de kalıyor, Pendik’de bir başka kuzeninde. Biliyordum geleceğini, aradı ben geliyorum Salim abi dedi, banliyö durağından alayım seni dedim. Dışarıda bir şeyler atıştırdıktan sonraki zaman askerlik macerası dinletisi havasında geçti. ODTÜ’de ki derse katıldığım için internet üzerinden çok da sıkıcı geçmedi, biraz Ankara ile biraz da Arif ile yatma saatini getirdim. Odama geçtikten sonra The Mentalist’in son bölümünü açıp daha on dakikası dolmadan yorganıma ve yastıklarıma teslim ettim hantal gövdemi, uyudum.
     Sabah pek alışık olmadığım kahvaltıyı hazırlamakla başladım güne. Başarılı bir kombinasyon midemizi doldurmaya kâfi geldi. Ardından Maltepe’ye geçip kuzeni yolcu ettim.
     Ve ev yeniden, en sevdiğimden, bir başınalığın vazgeçilemeyen huzuru, karşı konulmaz cazibesi. Ey hayat, verdiğin ve vermediğin her şey için teşekkürler, iyi ki varsın ve iyi ki beni de barındırıyorsun bir yerlerinde. Yaşamak güzel anlayacağınız…

22.50 - bordo ve mavi teşekkür bekliyor - 7.11.2010

0 kere okundu
Herkes bayılır maviye, kime sorsan en sevdiğim renktir der birkaç istisnanın dışında. Bordo asil bir renktir, ihtişam verir dokunduğu yere, resmiyet kazandırır. İkisinin de bire bir bağı yoktur Trabzon ile. Denizinin rengi siyaha yakındır, gökyüzü çoğu zaman bulutlu olduğundan ya siyahtır ya da beyaz, doğası koyu yeşildir, insanlarını göz rengi genelde kahverengi. Ama her şeye rağmen bordo ve mavi dendiğinde Trabzon gelir akla, futbol gelir, coşku gelir, hayat gelir akla. Fenerbahçe ve Beşiktaş´dan sonra Galatasaray’ı da yendik bu akşam, süper ligi gerçek liderine kavuşturduk. Tüm futbol severler teşekkür borçlu bordo ve maviye fikrimce.
 
Daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizin yollarında yalınayak ve incir ağacı, üzüm asması, mandalina kokusu. Annem gelecek bayramdan sonra babamla birlikte.
 
Barış ile konuştum bugün, bu yıl tüm Yönetim Bilgisi, BTT ve İletişim Bilgisi dersleri bana verilecekmiş. Dershane günlerim hareketli geçecek ve harcamak için daha fazla param olacak.
    
Evde çıkmak için iyi bir gündü, kötü olanı seçtim maç saatine kadar. Öyle şeyler işte, tırı vırı bir hayatın içinde geçiyor zamanım. Ve yazı bitti.

01.14 - adapazarı kaçamağı - 10.11.2010

0 kere okundu
     Çarşamba gününün tatil olacağını var sayarak Adapazarı´na kaçayım dedim. Ama yarın 10 Kasım töreni olduğunu öğrendiğimden erkenden dönmem gerekecek.
     Sadık ve Nalan´ın hayatlarında bir değişim yok, minik annesinin karnında gelişimini sürdürüyor. Sanırım seneye bu zamanlarda bu evde veletin biri ciyak ciyak ağlıyor olacak.
     Basketbol oynamak terletiyor insanı, hele de ayağında afilli ayakkabılar varsa bıçak sırtında zıplıyor gibi oluyorsun. Geçen yıl takım elbise altına converse giyerdim, galiba tekrar ayaklarımı rahatlatmam gerekecek. Yükümü çeken 42 numaralara iyi davranmam gerek.
     Dün akşam Filiz ile sohbet ettik, eskiden çok konuşurduk ama şimdi pek konuşamadığımızdan yakındı. Bende ki yerin hep ayrı olacak koca kafa ve fırsatımız olursa yine saatlerce konuşabiliriz. Hatta bayramda şehre döndüğünde bunu deneyebiliriz de.

14.20 - zaman,kıyılarımı döven dalga - 11.11.2010

0 kere okundu
Öle löpür löpür götürürsen Şerafettin’in babasının hünerli elleriyle hazırladığı köftecikleri olacağı budur.
Dün akşam Ömer, Özer, Şerafettin, Selim, Fehmi ve ben Adalar’a karşı rüzgarın alnında ızgara yaptık. Dalgaların dövdüğü kayalıkların üzerinde ve ay ışığının altında tıka basa doldurduk midemizi. Sahil pek bir tenhalaşmış, kedi ve köpekler bile azalmış. Birkaç yolunu kaybetmiş, birkaç da spor düşkünü geldi geçti yanımızdan sadece.
Olacağı budur dedim ya, az önce veletin birisiyle basket maçı yaptık. Her ders arası basketbol oynadığından diri vücudu ve dış atışlarıyla yordu beni. Saymadım ama en iyi ihtimalle berabere kalmışızdır. Nefesim kesildi, dışarı çıkıp biraz temiz hava almalıyım sanırım. Kötü şey yaşlılık…

16.13 - bir dolu tatil - 14.11.2010

0 kere okundu
     Tatil başladı, tam dokuz gün işsiz güçsüz dolaşmak fırsatı, yatağa gömülüp kalmak fırsatı. Pek çok insan ailesinin yanına gitmek için fırsat bilse de bu boşluğu ben evimde kalmaktan memnunum. Zaten annem ve babam bayramın son günü İstanbul’a gelecekler abimlerle birlikte.
     Söylemiş miydim Cuma akşamı Cansel ve Erol’a yemeğe gittiğimizi. Bir dolu şey hazırlamış kuzen, oburluk olarak nitelendirilmeyecek olsa siler süpürürdüm hepsini ama terbiyeli davranıp çok sağ olun doydum ben demek durumunda kaldım. Erol ile ilk karşılaşmamız olmasına rağmen ilk başlarda soğuk olsa da zamanla ısındı ortam, güzel bir gece geçirildi.
     Dün sokağa çıkacaktım güya ama yataktan ve bilgisayarımdan kopamadım. Akşam yemeğine Fikret geleceğinden altı gibi çıkıp istavrit ve mezgit aldım manavdan.
     Bugün de sokağa çıkma düşüncesindeydim. Az önce sahile inip sağ bacağımın izin verdiği ölçüde koşup spor yaptım. Tekrar yataktayım şu an ve sanırım birazdan sokağa çıkıp kendime harici disk alacağım.

20.09 - sahi siz bahar mısınız - 15.11.2010

0 kere okundu
     Af edersiniz siz bahar mısınız, yağmurunuz üşütmez, sıcağınız yakmaz, güzel bir koku, bebeksi bir ten… Af edersiniz siz bahar mısınız geldiğiniz belli olmadı gidişiniz kadar, sonunuz serin oldu biraz, arkanızda sarı yapraklar gittiniz kimse bilmez nerelere… Af edersiniz siz bahar mısınız, aklımda kalmasın diye sordum, çok alışkın değilim bu hallere, böyle güzellere, böyle sessizliğe…
     Ne çok arkadaş olmak isteyen var, ne çok ben de civardayım diyen. Eskiden reddederdim şimdi bekletiyorum, son iki ayda kırk kişi arkadaşım olmak istemiş Facebook´tan. Çoğunun ismini bilemem resmine baksam, bazısının resmini de tanımam. Otursan iki çift laf edemezsin ama arkadaş işte, ne haldedir bilmezsin, halin nedir umursamaz muhtemelen. İyi ki varsın Facebook, sayende yalnız kalmıyoruz, ne yana dönsek arkadaş, biri dürter diğeri fotoğrafında etiketler, en konuşmayı sevmeyeni şarkı paylaşır en duyarsız olanı Atatürk’ün nüfus kâğıdını beğenir... Sahi siz bahar mısınız, bu saydıklarım arkadaşınız olsa aldanır mısınız?
     Gün işte diğerleri gibi, sabah uyanıyorsun tatile, biraz daha zaman geçireyim yatakta diyorsun. Sonra kalkıp öteye beriye dolanıyorsun evin içinde, içinden dışarı çıkmak gelmiyor, belki açıp Yavuz Bingöl’den türkü dinliyorsun ya da Zuhal Olcay´ın sesiyle dalıp gidiyorsun nereye daldığını bilmeden. Sahi siz de bahar mısınız, gitseniz bir daha dönmez misiniz?
     Yarın bayram, bir dolu canlının kanı akıtılacak kimileri için haklı kimileri için gereksiz bir sebeple. İkiyüzlülük alıp başını gidecek, içinde sevgi kırıntısı kalmayan bir dolu insan en yapmacık haliyle sarılıp öpüşecek. Eskiyi yaşattıklarını savunan ama tek amaçları çıkar sağlamak olan, istemeye alışmış şehir çocukları onlara öğretildiği gibi apartman apartman dolaşıp aldıkları parayı kar sayacak, yedikleri şekere belki burun kıvıracak. Sahi siz bahar mısınız, içinizde sevgi kaldı mı hala, cıvıl cıvıl mısınız kuytularınızda da olsa?
     Aldım ekmeğimi ve meyvemi kapandım eve, bayramın ikinci günü çıkarım en iyi ihtimalle. Perdeleri çekip zilin bağlantısını çıkarttım, butona bassalar da zili duymayacağımdan açmayacağım kapı için rahatsız da olmayacağım.  Keşke her gün bayram olsa da eve kapanmak için esaslı bir sebebim olsa. Sahi siz bahar mısınız, ne kadardır evinizde kapalısınız?
    
     “Kerem Alışık’ın Afedersiniz Siz Baharmısınız şiirinden alıntı vardır”

19.41 - gökten üç melek düştü - 17.11.2010

0 kere okundu
     Bayram geldi çattı, dört gün öpüşüp koklaşma, kapatıp kendimi eve kurtuldum ten temasından. Dünüm yani bayramın birinci günü Bilişim Sistemleri ödevimi hazırlamakla geçti. Zaten öğleden sonra uyandığımdan çok da zamanım kalmamıştı. Beş sorudan dördünü doğru ya da yanlış emin olmadan yaptım, beşinci soruya ise kapasitemin yetmediğini belirtip tasarruflarına bıraktım Ankara’daki büyüklerimizin.
     Bu sabah erken uyandım, meleklerim balık yemeye geleceklerdi. Önce Maltepe’ye geçip balık aradım kurban bayramının ortasında ama nafile. Ardından Küçükyalı’ya her zaman ki balıkçıma gidip sargan ve çinakop aldım birer kilo.
     Koca kafalar teşrif ettiğinde saat öğleden sonra iki olmuştu. Meraklı üç çift gözün eşliğinde balıkları kızartıp salatayı yaptım. Her ne kadar balıklar gerektiği kadar tatlı olmasalar da, salatalıkların mevsimi geçmiş olsa da keyif dolu bir balkon sefası yaptık. Ardından çay ve kurabiye eşliğinde küresel ısınmadan ve dünya barışından dem vurduk.
     Gözde her gördüğümde biraz daha büyüyor sanki, Filiz ve Buse artık üniversiteli olsalar da eski hallerini koruyorlar.
     Boş gelmemişler gelirken, ev hediyesi almışlar şirin mi şirin, yanında da ağzımız tatlansın diye çikolatalı pasta.
     Buse sinemaya gitmek için erken çıktı, biz Burak ile buluşup sahilde yürüdük biraz, ardından meleklerimi adaşıma teslim edip gönderdim evlerine. Sizi seviyorum koca kafalar, iyi ki varsınız.

02.18 - safi icraat - 19.11.2010

0 kere okundu
     NOT: Belgenin orijinalinde safide ki i uzatılarak okunuyor.
     Abim geldi, Cansu geldi, yemek yedik, konuştuk, dışarı çıktık, taksiye bindik, Carrefour’a gittik, biraz dolaştık, sonra Optimum’a geçtik, Cansu ayakkabı aldıktan sonra Kadıköy’e doğru yola koyulduk.
     Deniz Atı’nda bir şeyler içtik, bowling oynadık, ben herkesi yendim, yemek yedik, dolmuşa bindik eve geldik.
     Biraz konuştuk, biraz oyun oynadık bilgisayarda, çamaşır yıkadım, çay içtik, babamla onuştuk telefonda, meyve yedik, onlar yattılar, ben de yatacağım…

17.20 - 1, 2, 3... - 20.11.2010

0 kere okundu
     1, 2, 3… Dağ baaaaşınııı dumaaaan aaaalmııış…
     1, 2, 3… Yaşa varoool haaaarbiye…
     1, 2, 3… Çıktık açıııık alınlaaaa…
     E başlayalım artık…
     1, 2, 3…

00.46 - ey hayat - 22.11.2010

0 kere okundu
     Ey hayat, yaşamadığım şeyleri yaşatıyorsun bana, mutlu ediyor endişelendiriyorsun, yeni insanla sokuyorsun hayatıma. Ey hayat, yirmi kasım iki bin onu iyi tut aklında, benim aklımda olacak sanırım hep.
     Az önce yazasım vardı şimdi ise uykum, yazasım varken telefonla konuşmayı seçtim uykum varken film seyretmeyi. The Social Network var menüde, iyi pişmiş ama yumuşak, seyrederken uyuyakalmamı sağlayacak cinsten.
     Evi toplamam lazım, bayram bitti yeni bir ev bulmam lazım, ev sahibine bir ay önce çıkacağımı söyledim sözümde durmam lazım. Bana fazladan bir gövde lazım aslında, düşündüm taşındım aklımın iki gövdeyi idare edebileceğine karar verdim. Gövdelerden biri yatak keyfi yaparken, diğeri işe gitmeli, arda kalan zamanlarda da ayak işlerini halletmeli.
     Osman ve Özge Sezgin’e teşekkürler, minik oğulları Ozan Sezgin ve tatlı kızları Ezgi Sezgin’i de unutmamak gerekir. İyi ki varsınız koca kafalar. Lalan, seni de unutmadım ama an itibariyle küsüm sana ama hamlelerine bağlı olarak tutumum değişebilir. Ömer’im haspam, her ne kadar derste masayı dağınık kullandığım için kötü kocakarılar gibi söylensen de iyi ki varsın, teşekkürler. Ve Cansel´im taze kuzenim, senin hakkını nasıl öderim bilmiyorum :-)

14.00 - yavanlık üzerine - 23.11.2010

0 kere okundu
     Zorunluluktan yazıyorum biliyor musunuz, içimden geldiğinden değil. Oturuyorum bilgisayar başına, bir şeyler yazmalıyım diyorum, birkaç kelime bulup aralarına noktalama işaretleri yerleştiriyorum, ilgi çeksin diye de devrik kuruyorum cümleleri. O yüzden yani bu yavanlık, bu bezginlik.
     Çok sıkıştı her şey, İDEA bir yandan, iş bir yandan, ev telaşı derken dershane de başlar yakında… Hayat zor koca kafalı ziyaretçilerim ve ben yaşlıyım da. Öyle kırk dakika basketbol oynadıktan sonra kafasına göre takılamıyor insan, terleyince umursuyor, üstünü değiştiremeyince bunalıyor, çekip gidemiyor… Doğu cephesi doğudan yana dertli, batıdan yana uzak, ne yana baksa tırı vırı…
     Nasıl yendim seni bowlingde sayın ağabeyciğim, öğrenecen de oynayacan bu mereti, öle yuvarlak şeyleri dambıllara fırlatmakla olmuyor, madara olup oturursun işte.

04.12 - üç melek ve bir koca kafa - 24.11.2010

0 kere okundu
     Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda… Yurdum ki içmesini bilene su, solumasını bilene hava, yanmasını bilene güneş, gül yaprağı dalganın galaşında ve yeşil ve mavi her ne ararsan.
     Gün öğretmenler günüymüş, gazetelerde abuk subuk haberler yazılar… Aç geziyor muşuz, yetmiyormuş paramız, koca kafanın biri bir maaş ikramiye diğeri iki kat maaş öneriyor doyalım diye. Ağlarız gülünecek halimize, az gelen paramıza, har vurup harman savurduğumuz emeğimize, saatlerimize. Ek dersler on iki lira oldu arkadaşlar alkışlayalım. Bırakın parayı marayı da şu Ömer Kurbi nasıl adam olacak ondan bahsedelim, sokaklar it kopuk dolu ve istesek de istemesek de çevremizdeki birileri ısırılıyor. Elimizi taşın altına sokalım, kitabın başından değil ortasından konuşalım her ne kadar sınıf defterine yıllık plana sadık kaldığımız yazsa da… babalarımızın bize öğrettikleri doğru değilmiş, öğretmenlerimizin öğrettikleri de, çağ ilerlemiş ve biz geride kalmışız. 
     İzmit Halk Eğitim’de başlayan öğretmenlik serüvenim Trabzon, Konya ve İstanbul’da devam etti. Sekiz yıla on iki ayrı kurum ve yaklaşık dört bin öğrenci sığdırdım. Dolaşmayı sevdiğimden hep farklı yerlerde görev yaptım, her fırsatı değerlendirip mekân değiştirdim. Kurumlarda ki takım elbiseli kalın bağlanmış kravatlarıyla her şeyi bilen insanlardan dem vurmaya gerek yok, çoğu ununu elemiş eleğini asmış farkında olmasalar da.
     Dostoyevski insanları Dünya’ya geliş amaçlarına göre ikiye ayırmış; neslin devam ettirmek için doğanlar ve toplumu kalkındırmak için doğanlar. Ne yazık ki tamamımıza yakınımız sadece üremek için bu dünyada, toplumu kaldırmakla uzaktan yakıdan ilgileri yok. Şimdi patavatsız bir velet çıkıp iyi de hocam kızlar bana bakmıyor diye bilir, gerçi en tutulan espri olmayan saçlar üzerine olandır ama yine de velet bilinçaltındaki sıkıntısını aktarmak için yakaladığı fırsatı değerlendirme çabasındadır. İnsanoğlunun bu hayatta yapması gereken en önemli şeylerden biri varlığının sebebini bilmektir. Eğer bunu başarırsa kendisini de bilir, ne yapıp ne yapmaması gerektiğini de.
     Sıkıldım, yazmayacağım, devam etmeyeceğim, bir paragraf daha yazıp bırakacağım. Yaz yaz nereye kadar zaten, sanki birilerinin umurunda, ben de zevk almıyorum zaten bir süredir. Demek ki hayata geliş sebebimi aklıma getirip neslimi devam ettirmeliyim. Memleketimde nikâh olmadan çiftleşebilsen de çocuk yapamıyorsun. E o zaman ben evleneyim bir iki aya kadar.
     Filiz, Buse, Gözde ve Merve iyi ki sizin öğretmeniniz olmuşum, üç melek ve biri koca kafa.

01.08 - sarhoşum ulan - 25.11.2010

0 kere okundu
     İçmişim başım dönüyor dönüyor, Ömer ile Özer dönüyor dönüyor... Dönmeyen yok anasınını satayım, havasından mıdır suyundan mıdır herkes hareket halinde...
     Hayatımda ilk kez sarhoş oldum. Nanna’da yarım saat içinde beş duble fondip yapınca Nirvana kaçınılmaz son oldu. Rakı bardakta durduğu gibi durmuyor vesselam , mecnunu kaybetmiş Leyla’yım, dağı delen Kerem… Ya da Ferhat mıydı dağı delen amele çıkaramadım şimdi.
     Yalnızca ben değilim sarhoş, Ömer karakaçanı erkenden kaçtı, Özer yolu bulabilecek mi mechul,  ben ise evimdeyim çok şükür.
     Naile, patron, Sevinç, Filiz ben ve bu dönen kafayla sayamayacağım arkadaşlar hatta ... bile dağıttı, yerine oturan Fenerbahçeli olsun. Ooooo, Osman hocam ve güzel eşi de buradalar, içelim efendim içelim, sağlığınıza...
     Yatacam şimdi, yarın işe geç kalırsam bilin ki uyanamadım.
     Ulan arkadaşım X, neden yarım bırakırsın işi, hatun ayılınca seni hatırlayacak mı sanıyosun.  Geceyi evde bitirecektin, sabah uyandığında seni yanında görecekti hatun ve mecburen bir sonra ki gün arayacaktı. Ah be arkadaşım, bu kafayla senden bir cacık olmaz.
     Ben yatıyorum, hooooop, yataaaaak.

00.18 - en iyisi - 26.11.2010

0 kere okundu
     E yatayım ben iyisi mi, zaten sabahları zor kalkıyorum…

11.29 - ıssız adam kılığında ki bir dolu uçkur düşkünü - 29.11.2010

0 kere okundu
     Cumartesi gecesi Taksim’de bir oyuna gittik, Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk. Cezmi Ersöz’ün yazdığı Kürşat Alnıaçık’ın oynadığı tek kişilik sıkıcı mı sıkıcı bir oyun.  Issız adam vardı hani, kadınların zırıl zırıl ağlayıp yanındaki adama pis pis bakmasına neden olan film, işte o filmde ki adamlardan biri kendisiyle hesaplaşıyor güya. Bir dolu boş lak lak, yine yanında ki erkeğe boşuna hayıflanmalar. Neymiş efendim, daldan dala konan adam aslında birisine bağlanmaktan hatta yalnız kalmaktan korkarmış. Tamamen erkeklerin uydurması olan kadınların da işine gelen bir durum bu. Yok arkadaş mesele sekstir diyecek olsa erkek karakter hem iğreti duracak hem de kadın kötü hissedecek. Ne yani durumun hiç mi derinliği yok diyecek kadın, mesele hayvani dürtülerle mi ilgili sadece. Bunları aklından geçirence de kaçınılmaz olarak kendisini bir seks objesi olarak algılayacak ve derin bir üzüntüyle birlikte erkeklere olan kinini büyütecektir. Issız adam modeli hem kadının hem de erkeğin sevdiği bir karakter anlayacağınız. Varsın arka planında uçkur düşkünü bir sığırdan fazlası olmasın.
     Taksim’de bir yere gittik yemeğe tiyatrodan önce, şimdi adını veremesem de Fikret’ten öğrenir öğrenmez yazacağım buraya. Sakın ola uğramayın yemek yemek için, her ne kadar kalabalık olsa da sunduğu lezzet aldığı paranın karşılığı değil kesinlikle. Koca kafalı sıpa ve tatlı zevcesi bana kulak verselerdi Bursa Köftecisinde ağız tadıyla güzel bir yemek yiyecektik. Ama yeni sakal tıraşı olduğumdan olsa gerek dinlenmedi lafımız.
     KPSS sınavı vardı dün, bir dolu insan devlet kapısına kapak atmak için iki saat ter döktü. Devlet kapısındakilerin ne kadar şikâyet ettiklerini, hiçbir şeyden memnun olmadıklarını bilseler de bu gayretten vazgeçmezdiler sanırım. Hayallerle büyüyüp hayal kırıklıklarıyla ölmeye gönüllü mahkûm memleketim insanları, üstelik öyle de bir akıllılardır ki anlatamam. Hayal kırıklığı yaşamadım hayal kurmayı bıraktığımdan beri ki hayal kurmaktan vazgeçtiğim zamanlar saçım vardı hala.