LANET OLASICA ÖRDEKLER - 16.09.2024
99 kere okundu
Lanet olasıca ördekler, gitmeseler de olurdu. Niye düşünmez kimse kimseyi, suysa su, burada da var. Uçabiliyorsun diye uçman mı gerek. Ben ölebilirim mesela ama yıllardır ölmüyorum. Çünkü ölünce yaz gelmiyor bir daha, denize giremiyorsun, sabah keyifle uyanıp kapıya çıkamıyorsun. Üşümüyorsun yaz olunca mesela, kış gibi değil yani. Niye ölsün insan hem sırf ölebiliyor diye. Lanet olası ördekler. Sanki kırılan dalın yükü vardı omuzlarında? Ördeklere güvenmeyeceksin, hayat bunu öğretti bana.
Protein alması gerekiyor insan belli bir yaştan sonra ya da öyle bir şey. Beş tane yumurta yenir mi. Ben yerim gerçi ama yenmez. İnsanlar tuhaf. Her öğrendikleri şeyden bir iş çıkartıyorlar kendilerine ve her iş yeni bir yük haline geliyor. Ben cahil olma fırsatını doğduğum gün kaçırmışım. Bilge olma fırsatını kaçırmam ise yıllar içinde oldu. Biri annemin suçu, diğeri tamamen benim marifetim. Lanet olasıca ördeklerin yumurtası da yenmez. Yeşil yeşil ve kocaman olur. Murat vardı, ördeklerini bana vermişti, sevinmiştim başta. Ama sonra avuç avuç sıçtıklarını, her yeri eşelediklerini ve sürekli vak vak yaptıklarını görünce Murat’ın beni zannettiğim kadar sevmediğini anlamıştım. Zamanında anlamamam benim kabahatim. Eninde sonunda anlamam ise annemin hediyesi. Uçamayan ördeklerdi onlar ve haliyle gidemezlerdi ben göndermeden. Kesip yerdik tavuk olsalardı ama eti de serttir gevezelerin. Birilerine vermiştik sanırım. Bazısı çeker gider üzülürsün, bazısını da elinle başkalarına verirsin. Hayat hem garip hem de çok basit. Birileri düşünmeli bunun üzerine. Benim acelem var, üstelik düşünmeden yaşamak daha çok keyif veriyor. Hem nasılsa yaşadıkça düşünmek zorunda kalıyorsun. Önce düşünüp sonra yaşamaktansa, önce yaşa sonra lazım olursa düşünürsün. Bir mottom olsa bu olurdu sanırım ama yok. Bizim oranın insanı sevmez.
Uçamayan kuş mu olur? Ben kuş olsam saksağan olurdum mesela. Hem kargasın hem her yerin siyah değil. Üstelik fena da görünmüyorsun. Bir de uzun yaşıyorlarsa değme keyiflerine. Lanet olası ördek olmak aklımın ucundan bile geçmez. Etin var ama yenmiyor, yumurtan var ama ikinci sınıf, kuşsun ama listenin sonlarına denk düşüyorsun. Oldu mu iyisinden olmalı insan ya da hiç olmamalı. Saksağan olamıyorsan mesela kuş olma hiç. Tarla faresi ol. Arka ayakları üzerine dikilip de bakıyorlar ya gelip geçene. En sevimli fareler sınıfında başı çekiyor hıyarlar. Bir de hemsterlar var ama onlar da çok akıllı değil kanımca. Tekerleğin içinde dön dur; ne bal var ne de mum.
Lanet olası zamanlar yaşıyoruz ördekler yüzünden. Kuzeyde savaş var, güneyde savaş var, doğu karışık, batı kapılarını ha bir kapıyor yüzümüze. Kanadın da yok ki uçup gidesin bir yerlere. Bir yerlere bağlana bağlana yol aldığın için her yerde izin var. Dönüp sırtını gidecek cesaretin de yok. Ne yana baksan kanadının olmayışı çıkıyor karşına. Lanet olasıca ördek bile değilsin. Yaban ördeği ama bunlar. Biliyorsunuz ördeklerin hepsi uçamaz. Evden uzaklaştıkça kanatları güçleniyor insanın zira, ördek gibi yani. Evdeysen uçamazsın, sokaktaysan uçmadan duramıyorsun. Lanet olasıca ördekler.
GÜL SEN - 20.09.2024
103 kere okundu
Düzen böyle, senin için bir kader yazılmıştır ve sen de itaat etmek zorundasındır. Sesin çıkmaz, çırpınışın görülmez. Haklı sen doğmadan önce seçilmiştir ve masumların bir değeri yoktur. Onlara hizmet etmek için gelmişsindir dünyaya. Senin çemberin onların izin verdiği kadar geniştir. Öyle kıyılara gitmek gibi bir seçeneğin de yoktur. Tedirgin olurlar. Kıyısına giden dışına da çıkar çemberin diye daraltırlar ilk fırsatta. Biraz daha az nefes alır, biraz daha az konuşur, biraz daha az yaşarsın. Düzen böyle çünkü, sen onların dünyası boş kalmasın diye yaratılmış bir nesnesin sadece. Onların yazdığı filmde figüran, hatta sahne kostümüsün. Birazdan perde kapanır ve biter sana ayrılan süre.
Çay içelim arka masalardan birinde. Sen istersen etrafı seyret, benim söyleyeceklerim var. Sahi kapının önünde mama verdiğin kedi kaybolmuştu, bulabildin mi. Dedim ben sana gitmiştir o, soluklandı sadece sende. Daha iyi bir yerdedir kesin. Gerçi senin yanından daha iyi bir yer var mı bilmiyorum ama kediler bilir. İki çay, biri açık olsun. Abla öyle seviyor. Tadı da yoktur onun, çay tadı yoktur yani. Şeker de atarsan içine tam olur. Sen eskiden gözümün içine bakardın, parlardı gözlerin gözlerime bakınca. Işığın sönmüş sanki, suyu çekilmiş içindeki denizin. Bakar başının çaresine o merak etme. Hem kedi altı üstü. Beni kaybetmedin ya. Ben de bakarım başımın çaresine gerçi ama ne gereği var, senin bakmanı seviyorum ben. Yoldan gelip geçenlerin üstü başı kir içinde, fark ettin mi. Bula bula sanayinin girişindeki kafeyi mi buldun çay içmek için. Biliyorum, senin de için kir pas içinde ama üzülme. Başkalarının kiri onlar, yaşayamadıklarının pası. Geçecek elbet. Geçer yani, hep öyle olmuştur. Dönen bir dünyada her şeyin aynı kaldığı nerede görülmüş. Güzel görünüyorsun bugün de, kesin söylemişimdir ama yine söyleyeyim! Gülsen, gül; sen gülünce camın kenarındaki güller daha güzel kokuyor.
Bilmiyorlar güçlü olmanın mutlu olmak için yeterli olmadığını. Gerçi güçsüz olmak da mutlu etmiyor insanı. İstediğin gibi değilse var olanı istemek gerekiyor belki de. Tamam emek de verilsin fazlası için ama olmuyor bazen, öyle yazılmış, öyle olması gerekiyor. Düz bir çizgisi yok hayatın. Bazen inişler bazen de çıkışlar var. Sabahı olmayan gece nerde görülmüş. Düzen böyle gerçi, bazılarının gecesi çok daha uzun sürebiliyor ama yine de oluyor sabah. En fazla kaparız gözlerimizi. Uyuyunca her şey düzelir belki. Herkes herkes kadar iyi olamıyor, olsa keşke.
Sen şimdi ağlamak da istersin. Biliyorum sevmediğini başkalarının yanında ağlamayı ama belki de ben başkası değilimdir. Umarım yani değilimdir. Gerçi başkasıysam da ağla sen, unuturum sonra ağladığını. Başkası olduğumu bile unutmaya çalışırım. Unutmasam da hatırlatmam sana, söz. Dinlerim de anlatırsan. Neleri dinlemedik ki bunca zaman. Elimde olsa değiştirirdim her şeyi inan ama değil. Ben de güçsüzüm senin kadar, ben de zayıfım. Bakma öyle dik durduğuma, benim de gemim su alıyor, kırık yelkenlerim benim de. İçinde bulunduğum suyu seviyorum diye gülüyor yüzüm. Deniz sonuçta, sevilmez mi. Ağla sen… Bak bir çay daha söyledim, şeker de söyledim. Hatta muzlu pasta da söyleyeyim, seversin belki. Sen sevmezsen ben severim. Yetemediğin yerlerde yetmene yardım ederim yani. Muzlu pasta sonuçta, sevmek için bir dolu bahane bulur insan kendine. İstesin yeter ki. Ağlarsın da arada, aramızda kalır. Omzuma da yaslanabilirsin, istersen yani.
DİLİNİN UCUNDA KALIR DİLEĞİN - 23.09.2024
101 kere okundu
Ateşin etrafında dönen pervaneler gibi, sen gibi; önce utana sıkıla, sonra yana yakıla ve sonra hevesle, iştahla... Yaşamdan ölüme dek, nisandan temmuza kadar. İçinden nasıl geldiyse, nereye gidecekse, hesap kitap yapmadan, hiç soru sormadan, sorgulamadan. Biraz deniz kenarı, Aşağı Ege’de bir sahil kasabasında, biraz şarap, biraz kollarımda salınsan gelişi güzel. Hangi şarkı çalıyor umursamadan, deniz suyunu çıplak ayaklarımızdan esirgemeden. Bir adım ve bir adım daha, daha derine, daha denize. Boyumuzu aşana dek, nefesimiz kesilene, sabaha dek. Ay ışığı kâfi kuytularımızı aydınlatmaya.
Eylül sonu yağmurlar başladığından ki uzayan yazdan bıkılmış, yeterince terlenmiş ve özlenmiştir serin havalar. Gerektiği kadar denize girilememiş, şehirden kaçılamamış, istenilen dinlenme gerçekleştirilememiştir yine. En yaşanası zamanlarında terkedilmiştir o aşık olunası deniz kenarları, aklın birazı da orda kalmıştır belki. Gece gözden uzak bir kumsalda denize bile girilememiştir. Eksik yaşanmıştır yani bir kez daha mevsim. Artık aklı başa toplamak zamanıdır. Kırılan hayaller başlayan yağmurlarla akıp gitmiş, mazgalları ardında bırakarak geçerek gözden kaybolmuştur. Yeni hayaller için üzerimizden bir güz bir de kış geçmelidir.
Sonra konar dalına bir kuş, bilmediğin bir dilde şarkılar söyler. Gitmeye gebedir, titrer durur kanatları. İçin pır pır eder her seferinde. Gitmesin istersin, şarkı bitmesin hiç. İçine çekersin sesini, tüyleri güneş vurdukça altın gibi parlar. Bir sen bilirmişsin değerini de giderse heba olacak gibidir. Bilsen dilini, anlasa seni gitme dersin ama ne söylesen faydasızdır. Dalının suyu çekilir, yaprağı sararır. Kuşun sesi kısılır önce, sonra kesilir. Susar müzik, büyü bozulur.
Gündüzler kısaldıkça uzar gece; keyif yerini hüzne bırakır. Kalabalıklar bir kez daha sahibi olmuştur şehrin, olan biten ne varsa sebebi onlardır. Uzadıkça uzar beton yığınları, bulutlara değmek istiyorlar da ilahi bir el engel oluyormuş gibidir. Önce güneşi kaybederler, sonra gece yıldızlar görünmez olur. Akıl o sahil kasabalarına gider, o deniz kenarlarına. Zifiri karanlıkta girilemeyen denizin tuzunun tadı birikir yanaklarında. Bir yıldız kaysa da bir dilek tutsam diye geçirirsin aklından ama nafile. Bir yerlerde bir yıldız kaysa da olmaz haberin, gerçekleşmeyecek olsa bile söyleyemezsin, dilinin ucunda kalır dileğin.