13.10 - Defne Joy - 2.02.2011

0 kere okundu
     Ah güzel İstanbul, şairin ressamın güzeli, delinin divanenin güzeli, alın morun mavinin beyazın güzeli… Geldim yine apartmanlarının arasına, gövdem gövdene emanet, sesim soluğuna, neşene ve hüznüne.
     Hareketli birkaç aydan sonra tatil nihayet, kalkıp kahvaltı hazırladım kendime, fasulye koydum suya, gazını alsın diye süt ekledim, et çıkardım buzluktan… Süpürgeyi çalıştırıp halıların üzerinde gezindim, öteye beriye çeki düzen verdim ufaktan, bilgisayarın başına oturup gazetelere baktım, çayımı yudumladım. Pazar kurulurmuş çarşambaları civarda, gidip taze sebze almak var niyette, akılda geniş zamanlara yayılmış üç beş iş…
     Dünümden bugüne değişen bir şey yok sanki, sanki ben değilim o Safranbolu’ya giden. Hayat ne grip anne, neresindeyim ben, neden ölür durup dururken Defne Joy o kadar yaşam doluyken, niye üşür gövdem içim neden bu kadar dingin ve sorular sorular… Sah ölünür mü bu kış gününde, soğuk mudur toprağın altı, giden midir üşüyen kalanlar mı? Cevap arayan Fenerbahçeli olsun, akşam yemek yapmayan da, receiver almayan da.
     Koca kafalı satıcı Mehmet Şengül, bak artık şu Da Vinci şeyine, son rötuşları da yapıp gönder gitmesi gereken yere.

23.33 - onu da geri verdim - 3.02.2011

0 kere okundu
     Onu da verdim geri, her ne kadar bir düğmesi eksik olsa da, aldığımdan beri on beş gün geçse de, kutusunu kaybetmiş olsam da onu da verdim geri. Üstelik Naile’den yemek, Cansel’den kazak kazanarak.

04.38 - kelebek ve simya - 7.02.2011

0 kere okundu
     Sağ baştan sayıyor, üçten başlıyor kırk ikiyi görene kadar yürüyor, yorulunca yan gelip yatıyoruz. Hatta sol baştan sayanlarla rastlaşınca da zaman zaman yarenlik edip, havanın sıcağından suyun soğuğundan dem vuruyoruz. Bakmayın yabani göründüğümüze, dışımız öküzü andırsa da içimizde ağırdan yeni çıkmış buzağının heyecanı ve sevimliliğine sahibiz.Merak ettiniz belki kimiz biz, sabahın köründe ayaktayız, hiç sağlıklı olmadığı halde tok karnımız, gözde uyku, akılda eskimeyen bir mevsim, TRT’de tesadüfen rastladığım belgesel… artık pek rastlanmayan temizlikte yüze sahip yaşlı bir teyze, "bir kendinle olur mu diyor, açıp elimi Rabbime dua edince herkes için bir şey isterim, devletim düşman halkım dert görmesin isterim…" Dedim ya bakmayın dışardan bakınca görünen öküze, içimizdeki buzağı halen kelebek ve simyanın peşinde…

02.50 - kış güneşi - 8.02.2011

0 kere okundu
     Yanlış bahar, kış güneşi, yoruldum her bulduğumda kaybetmekten seni… Ne güzel şarkıydı dimi dinledikçe azar coşardı deli gönül… Bizim zamanların şarkıları daha bir şarkı starları daha bir parlaktı sanki. Ne yeni bir Tarkan geldi ne de yeni bir Kenan Doğulu, en az gözümüzün gördükleri kadar kulağımızın duydukları da sabun köpüğünden ibaret. Nereden çıktı şimdi bu diyeceksiniz, üniversiteden arkadaş İbrahim Bilgin Tarkan’ın Kış Güneş parçasını paylaşmış facebookda, üç dört kez dinledim ardı ardına…
     Tatil tatil gibi geçiyor güncemde, sabah altıda yatınca öğleden sonra üçe kadar uyumayı normal karşılıyor bünye. Evimin kadını olup mutfağı mekân tuttum kendime yatakta olmadığım zamanlar, akşam yemeğinde köfte ve fırında sebzeli makarna vardı el emeğimin ürünü olarak.  Bir terslik olmazsa yarın akşam da balık ekşilisi yapacağım beyaz ete özlemimi sonlandırmak için.
     Hafta sonu Ankara var niyette, hiç çalışmadığım ikinci kurun sınavlarından geçmek için kopya çekmeyi deneyeceğim. An itibariyle hiç çalışmama durumumu değiştirmek çabasındayım, bilgisayarın başına oturmuş son bir haftada neler yapabilirimin peşindeyim.
     Birbirimizden farkımız yok aslında, et ve kemikten ibaret insan, birkaç tane de kelime gerektiğinde cümleler kurak için. Kurdum cümlemi ve etimi dersime verdim kemiğimin eşliğinde…

02.21 - gece yarısını geçti çoktan - 9.02.2011

0 kere okundu
     Pişmanlık yoktur, var olan hatalardır, döner bakarsın ve irdelersin, karar verir ve öğrenmeye çalışırsın. Sonra tekrar yoluna çevirip yüzünü yürürsün, daha sağlam basarsın yere, daha güçlü adımlarsın seçtiğin yolu. Pişmanlık ise takılıp kalmaktır değişmeyecek olana, zamanın gerisinde bırakmaktır ruhu, bir kaşık suda boğmaktır kendini. Gece yarısını geçti çoktan, pişman değilim…

02.56 - ne çok yazdım - 11.02.2011

0 kere okundu
     Pronetçi kardeşler geldi sabahın erken vakti, merhaba dediler, müsaitseniz döşeyelim sistemi. Peki dedin ev sizin, nereye isterseniz döşeyin de hırsız puştlar gelince ötüversin döşeme malzemeleriniz. Üç saatlik çalışma sonunda pencerelere ve odalara hem mekanik algılayıcılar hem de hareket sensörleri iliştirdiler her biri birkaç dolardan.  Diyelim ben yokken eve bir Fenerbahçeli girdi ve hakkımız olan şampiyonluğu aşırmaya çalıştı. Önce pronet servisine sinyal gidecek ve onlar beni arayıp birileri şampiyonluk kupasına yaklaşıyor haberiniz var mı diye soracaklar. Ben de yok be canlarım yıllardır o dediğiniz kupaya değmedi elimiz hemen polisi arayın diyeceğim. Hatta rahatça silah kullanıp kupayı çalmak isteyen Fenerbahçelileri topuğundan şaapabilirsiniz diye de ekleyiverin başınızın gözünüzün sadakasına. Gerçi koca kafalı bir arkadaş pronet seni mi hırsızlardan hırsızları mı senden koruyacak diye boş bir laf etse de geçen yıl yatak odamda hırsızla karşılaştığımda kaçacak delik arayan beni hatırlayan okurlarım bu tip cümlelere kulak asmayacaklardır.
     Ne çok yazdım dimi, ben bile sıkıldım ne zaman bitecek bu paragraf diyerek...
     Pronetci amcalardan, pardon kardeşlerden sonra Digiturkcü amcalar geldi bendenizi Lig TV abonesi yapmak için. Bir dolu uğraştan sonra çatıda buldukları bir antenden evime bağlantı sağladılar. Ula uşaklar hani benim çanak dediğimde merkezi çanak kullandık siz servisi arayın diye yol gösterdiler. Servis te onlara ayak uydurup müşteri hizmetlerine yönlendirdi beni. Yirmi dakikadan fazla konuştuğum bir telefon erbabı okumadan imzaladığım sözleşmede apartmanda çanak varsa size çanak verilmez o kullanılır diye belirtildiğinden bahsetti. İyi de ben sordum size abone olurken, çanak ve çevirici aleti ücretsiz verecek misiniz, evet dediniz. İkna edemedim emmiyi, peki dedim kapadım. Sonra başka bir müşteri temsilcisini arayıp abone olursam bana çanak ve reciver verecek misiniz diye sorup cevaplarını telefona kaydettim. Yarın bir koca kafayı daha konuşturup abonelik karşılığında çanak ve reciver alabileceğimi söyletip kayıt altına alacağım. Ardından sözde uyanık elemanları arayıp elimde delil var, söz verip nanik yapıyorsunuz diyecem. Bildiğiniz Burak yani, hakkım olanın peşindeyim. Şimdi diyeceksiniz nasılsa aldın yayını, koca çanağı alıp nerenize sokacaksın.  Haklısınız aslında ama bir yıl sonra aboneliğim bittiğinde ya da üstteki çanağın sahibi çanağını alıp gittiğinde elemanlar benden çanak kurmak için seksen beş lira talep edeceklerini söylüyorlar. Yarın gerilmemek için bugün germek niyetim, yoksa aç gözümü doyurmak değil amacım.
     Yarın gece Ankara’ya gideceğim, ikinci kurun sınavlarında kopya çekmek için. Fırsat bulursam Tayyip Erdoğan ile de görüşüp Kıbrıslılar hakkında birkaç laf edeceğim; sattıkları domuz eti yüzünden tepki gösteren abime tadı hoşuna gitti mi demelerinin ya da Türkiye’den gelenleri küçümsemelerinin sebebi Türkiye’den giden askerlerin ve Türk halkının çok medeni olmayan tutumları olabilir mi? Askerliğim zamanında bölük ile birlikte mezarlıklarını temizlemeye gitmiştik. Yüzlerce şarap ve bira şişesi topladığımız mezarlığın her yıl askerler tarafından temizlendiğini öğrendiğimde ölüsüne saygı göstermeyen insanın dirisinden kumsalda bikini mankeni olur sadece diye düşünmüştüm. Haklı ya da haksızlar kararı bana düşmez ama sevmedim Kıbrıs halkını…

07.58 - esmer simit - 12.02.2011

0 kere okundu
     Esmer simit ve yanında demli çay, sabahın körü ve Kızılay, Ankara… Beş saatlik uykunun ardından Ankara’dayım, biraz zaman geçirip üniversiteye geçeceğim amcalarla teyzeleri dinlemeye. Soğuk yüzümü kesse de kel kafamı üşütmüyor, atkım ve soğuktan korumasa da sırf havalı diye taktığım şapkamla birlikte kendimi ısıtmaya çalışıyorum.
     Önce ders notlarını ciltletip sonra kendime bir otel bulmalıyım. Geçen sefer barınak işini akşama bırakmış, doktorların sınavından dolayı yer olmadığını öğrenince de geç kalmıştım.
     Yüzümü yıkayacak bir yer bulayım, gözümün kenarında çapaklar birikmiş, ayrılmayın bir yere, dönecem kısa zaman sonra…

01.15 - daha aptalca işlerim de oldu, abartmayın lütfen... - 14.02.2011

0 kere okundu
     Anlamıştım bir şeylerin ters gittiğini, kimsecikler yoktu fakültenin civarında. Oysa Diyarbakır’dan, Aydın’dan, İzmir’den ve diğer pek çok ilden gelen arkadaşlar sabahın erken saatlerinde burada oluyorlardı.  Programa katılan tek Trabzonlunun kendim olduğunu anladığım an internetten sınav tarihini kontrol ediyordum. Kim demişti bana 12-13 Şubat diye ya da kimler dememişti sınavlar bu hafta değil de gelecek hafta diye. Ayağımı duvara vursam canım acırdı, kızacak kimse yoktu ve kötü hissettirmiyordu aptallık. Bir hafta sonra ki sınav için bir hafta önceden İstanbul’dan Ankara’ya gelmiş, sınav tarihine bakmayı yüzlerce kilometreyi kat edip bir dolu saat uykusuz kaldıktan sonra akıl edebilmiştim. Dedim ya programa katılan tek Trabzonluydum ve ders çalışmak için bir haftam daha vardı.
     Ömer koca kafalısını aradığımda Sivas’a geçip maçı seyret bari demek için alaycı bir ses tonu takınmakta yerden göğe kadar haklıydı. İlk otobüse atlayıp Trabzonspor’un öğleden sonra dörtte ki maçını seyretmek için İzmit’in yolunu tuttum. Uyuyarak geçen beş saatin ardından kıran kırana geçip üç iki kazandığımız bu senenin şampiyonunun maçını seyrettim.
     Play Station benim işim değil arkadaş, futbol dediğin joystick ile değil de klavyeyle oynanır güncemde. Bundan olsa gerek tahminen oynadığımız yirmi civarı maçın her birini özenle kaybettim. Hakkını vermek gerek, Murat da fena değil PES 2011’de.
     Unuttum söylemeyi, Cuma günü iki melek ve yanlarında bir koca kafa misafirim vardı. Filiz yanına Buse ve adaşımı alıp öğlen oturmasına gelmiş. Bazen büyüyor gibi görünseler de çoğu zaman en çocuk halleriyle duruyorlar karşımda. Merak ettikleri şeyi öğrendikten sonra kovaladım, hadi artık evlere hava karardı dedim.

23.50 - başlıksız - 16.02.2011

0 kere okundu
     Burak okula gitmeye başladın ya, gece erken yat ki sabah ölüm gibi gelmesin uyanmak. Burak elini yüzünü yıka ki gün ortası aynaya baktığında sıkmasın canını çapaklar. Burak gömleklerini sık sık yıkama, yıkanan gömlek kırışır, kırışan gömlek de ütü ister ama senin canın ütü yapmak istemez. Varsın kirli olsun gömlek, bas parfümü bas parfümü milletin burnunun direği kırılsın, ütü olayından kurtul.
     Yazacak bir şey bulamayınca bunları yazdım kusura bakmayın. Köşe yazarı değilim ki anasını satayım uya da cafcaflı bir hayatım yok ki malzeme çıksın. Okul başladı gidip geliyoruz, yemek yapıyorum arada, sevmediğim eşyalarımı geri veriyorum… Bildiğiniz şeyler yani, yazıp da sizin kafanızı şişirmeyeyim dedim ama bişiler de karalamak lazım, havadan sudan meseleler yani.
     Dün akşam maç yaptık dershaneden arkadaşlarla, turnuva varmış eğitim kurumları arası. Yarın akşam anaokulunun birinin öğretmenleriyle aynı topun peşinden koşturacağız, yakalayabilirsek kaleye sokup sayı yapacağız. Gerçi benim belim ağrıdığından daha çok yapılan sayıları saymayı düşünüyorum.

23.50 - sınav vardı ben yoktum - 21.02.2011

0 kere okundu
     Bir şeyler karalamaya uzun süre ara vermemin sebebi bazen yazacak bir şey olmaması iken bazen de içimden yazacak bir şey gelmemesi ama zaman zaman da yoğun trafikten dolayı fırsat bulamamak…  Hafta sonu sınavlar için Ankara’ya düştü yolum, cuma gecesi İzmit’ten başlayan yolculuğum Pazar akşamı İstanbul’da son buldu.
     Sabahın kör vakti vardığım Ankara otobüs terminalinde boş bir bank bulup iki saat kadar kestirmek ne kadar akıllıcaysa, uyanıp soğuk havası insanın iliklerine işleyen Ankara sokaklarına çıkmak o kadar aptalcaydı.
     ODTÜ’ye vardığımda saat dokuz buçuk olmuştu ve bir hafta öncekinin aksine birkaç tanıdık yüz etrafta dolaşıyordu. Her ne kadar Prof. olsalar da anlattıkları beni sıkan amcalara üç saat dayanabildim. Teknosa’da ki indirimden yararlanıp laptop almak için anasının Keçiören’inde ki alışveriş merkezine gitmek de en az soğuk Ankara sokaklarında sokak kedisi olmak kadar aptalcaydı.
     Geçen hafta DSİ misafirhanesinde yer olmadığını öğrenip onların yönlendirmesiyle Kızılay meydanına yakın bir yerde Meriç isimli bir otelde yer ayırtıp kalmadan geri dönmüştüm. Cumartesi akşamı otele döndüğümde onca yorgun olmama rağmen gönül rahatlığıyla yatıp uyuyamadım.  Parasını ödeyip odasına çıktığım oteli bok götürüyordu, önceleri yatmamakta dirensem de zamanla steril duygularıma kıyıp uyuya kaldım. Gece uyandığımda saat geç olmuş ders çalışmak için zaman bir hayli geçmişti.
     Bir sonra ki günün sabahı yakında ki bir lokantada mercimek çorbası ile başlayıp kötü geçen iki sınavın ardından AŞTİ’de akşama ilerleyen bir otobüs koltuğunda son bulmuştu. Ben ayrılırken tesadüfen şehre gelen bir arkadaşla çay içerken geçen yıl Van ve Erzurum’da ikişer hafta birlikte Adobe kursuna katıldığım Esma’yı görmem oldukça ilginç idi.  
     Velhasıl kelam pek verimli olmayan bir hafta sonu tam bitti derken bir dolu parayı boşu boşuna önlerine saçtığımız gavur oğlu gavur topçulardan biri ki bu topçuların çoğunu Beşiktaş denen renksiz kulüp bu ülkeye getirmektedir zaten olmayan keyfimin içine etti. Ulan salak, kim sana topsuz alanda üzerinde sarı lacivert olan çamur yığını topçuya dirsek at dedi.

00.11 - üç kuruş için - 25.02.2011

0 kere okundu
     Bir hafta daha son buldu iyisiyle ve kötüsüyle, günlerden henüz Perşembe olsa da Cuma gününü bay geçtiğimden günün sabahında uykunun kollarında ki gövdemi rahatsız edecek hiçbir durum yok çok şükür.
     Sergen’in koluna taktığı plastik bileklikten aldım kendime, ayaküstü ikna etti beni elemanlar, normalde 1 lira vermeyeceğim zımbırtıya 60 tane para saydım. Pendik Milli Eğitimin turnuvasında ki ikinci maçımızı bir kez bile düşmeden bitirdim. Bilmiyorum mesele psikolojik midir yoksa söylendiği gibi denge mi sağlamaktadır plastik kolluk. İlk iki maçımızı aldık bu arada, önce Birikim Dershanesini sonra da Pendik Ticaret Lisesi’ni yendik. Epeydir halı sahada bizim Serdar kadar kolay gol atan adam görmemiştim, çekirdek çitler gibi gol atıyor koca kafa.
     Xlargeworld.com artık niobeweb altında hizmet vermektedir, üç kuruş için üç kuruş etmeyen açgözlü arkadaşım Orhan Çam’ın çenesini dinlemekten bıktım. Normalde Orhan’a ödediğim paradan daha düşük fiyata hiç tanımadığım ve daha sağlam bir servis sağlayıcıdan hizmet almaya başladım an itibariyle. Bizim okulun web domain ve hosting hizmetini de sevgili arkadaşımdan satın almaktaydım ve bunun karşılığında benden normalin iki katı ücret almaktaydı, artık bu da değişti. Bir çift ayakkabı almayacak para için dır dır dinlemenin anlamı yok.

19.44 - soğuk cumartesi - 26.02.2011

0 kere okundu
     Kahvaltı masasından kalktığımda ki saat 15.15’i göstermekteydi yaptığım dua “Bu sonlu ömrümde bir ke daha balık yemeyi bana nasip ettiğin için teşekkür ederim Allah’ım” oldu. Ne zamandır deryadan çıkmış bir şey geçmemişti kursağımdan, hasret giderdik bu soğuk tatil gününde.
     Holde ki yollukları değiştirmek için gittiğim Koçtaş’ın elemanlarının mırın kırın etmesi gerekmiyordu. Gitmeden önce aramış işlem yapıp yapamayacaklarını sormuştum. Gerçi sağ olsunlar hallettiler işimi. Süslü cümlelerim ve tepeleme modunda ki ses tonumun da işimin hallolmasında katkısı olmadı desem yalan olur, hayat işte…
     Kasımpaşa da takım mı, çıkmış Fener’in karşısına gol kovalıyor, biz de televizyonun karşısında sarı lacivertli totoşlar puan kaybetsin diye bekliyoruz. Bir terslik var bu işte, aynı takımlarla oynadığımız halde neden bizim fikstür daha zormuş gibi görünüyor gözüme çözemedim.
     Bizim veletten haber yok hala, geldi gelecek derken geldi çattı Derin’in günü, amca olacağım en afilisinden.

01.18 - on üç mısra - 28.02.2011

0 kere okundu
     Bir şiir yazdım, soğuktu ve üşüyordu ellerim, dudaklarımda nereden takıldı bilmem bir ıslık, içimde bir neşe aynı ıslıkla beslenen. Bir şiir yazdım on üç mısra, her biri diğerinden ayrı, beyaz ve yeşil, mavi ve turuncu, artarda üç nokta devam etmeye gebe. Bir şiir yazdım cıvıl cıvıl, içinde dört yapraklı yonca, dört ayrı renk, dört ayrı dilek, dördü de ben olayım üstelik. Şehrinden geçen yollar çiçeğe durmuş, cemre düşmüş, bahar gelmiş dediler, sana gelmiş dediler, ben sana gelmeyeni seçtim, yeni bir isim seçtim kendime içinde sen olmayan. Yırtarak açtım gömleğimi göğsümde bir yıldız, ben buyum işte, bağırarak ilan ettim; değişen bir şey yok kuzey cephesinde... Bir şiir yazdım on üç mısra, her biri diğerinden ayrı…