HADİ HAYIRLISI - 16.01.2025
130 kere okundu
Parçadan buluta giden yolda misketlerimi kaybettim, hükmü zafiyete uğradığı için bulanların acilen kahvaltıdan önce yüzlerin yıkaması gerekmektedir. Zira sabahın kör vaktinde tenle temas eden tercihen soğuk su uyanmanıza yardım edecek, uyku durumunuzdan yararlanmaya çalışacak kayıp misketlerin kötü emellerinin önüne geçecektir. Tarih on altı ocak iki bin yirmi beş, günlerden Perşembe. Kayda değer hiçbir şey yok.
Yüz otuz altıya kadar adımlarımı saydım ama gitmek istediğim yere henüz varamadığım için dört haneli rakamlara ulaşmadan vazgeçtim. Yağmur damlalarının yol kenarındaki çukuru doldurmasını bekledim, sular yola taşmaya başlayınca yürümeye devam ettim. Bir yerlere yetişmek isteyen birbirine çok benzeyen insanlar yanımdan geçip gidiyordu. Ne gereği var dedim. Biri dönüp baktı bana, duymuş olmalı. Ama hiçbir şey söylemedi. Yoktu zaten hiçbir şey, yağmaya devam eden yağmur dışında!
Hiç gereği yokken yeni bir yıla girmiştik. Takvim yapraklarındaki yazılar dışında değişen bir şey yoktu, varsa da bizden saklıyor olmalıydılar. Oysa eninde sonunda her şey çıkıyordu açığa; saklamak içinde bulunulan zamana bağlı bir kendini kandırma biçimiydi. Eskiden külyutmazdım, artık kanar oldum bazı şeylere. Kanan da mutlu kandıran da. Yıl değişmese de mutlu olacaktım oysa, ne gerek vardı bunca masrafa. İş yapmayan dükkânlara kira ödemeyi alışkanlık haline getirdik. Eskiden öyle değildi sanki, herkes her yere dükkân açmazdı. Artık boş dükkâna bile kira öder olduk; hadi hayırlısı.
ESKİDİK ZİRA - 23.01.2025
173 kere okundu
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim diyor Bedri Rahmi Eyüboğlu dizelerinde. Karadeniz kıyılarında bulamadığı huzuru, mutluluğu Ege’de arıyor... Bin dokuz yüz kırklı yılların sonlarında Halikarnas balıkçısı Cevat Şakir Sebahattin Eyüboğlu’na “Bu yaz da Bodrum’a gelmezseniz topunuzu siliyorum” diye zehir zemberek bir mektup yazar. Sebahattin, Kardeşi Bedri ve bir kaç arkadaşıyla birlikte taka ile İzmir’den Bodruma giderler. Bedri Rahmi Eyüpoğlu Bodrum sabahının ışığından etkilenip orda yaşamaya karar verir ve onlarca resim yapar gördüğü o ışığı barındıran.
Hırçındır Karadeniz, tutkuludur, heyecanlıdır. Her şeyi barındırır da huzuru barındıramaz içinde. Hırçınlığı en çok kendisine zarar verir, tutkusu sahip olmak üzerinedir çoğu zaman ve heyecanı huzura manidir hep. Sever gücü; sahip olmak ister, yönetmek ister, gözler hep ona baksın, parmaklar onu göstersin ister. İçinden çok dışındadır aklı, kendine eğilmek yerine başkalarıyla ilgilenir; çekip çevirir, şekil verir, yöneltir. Ama bilmez ki en iyi yolculuğu içinedir insanın, en güzeli huzurdur duyguların ve ömür koşturmaya değmeyecek kadar kısadır. Ege öyle değildir oysa, sakindir, huzurludur. Kalabalıktan bıkmış insanlar kaçar Ege’nin sakinliğine. Dışını süslemekten vazgeçenler içine eğilmek için tutar Ege’nin yolunu.
Gerçi keşfedilen iyiyi hak edip etmediğimize bakmadan kendimize benzetene kadar, posasını çıkartana kadar uğraşıp, sonra da şikâyet etmek üzerine kurulu göçebe kültürümüz manidir her şeye artık. Ege de ayakyoludur bizim için artık; Karadeniz de, gidip bizzat yerinde içine etmeden rahat edemeyiz. Ben de gittim, ben de gördüm, oradaydım demekten öteye gitmez birlikteliğimiz. Sen de oradaysan benim gitmeme gerek yok diyenlere de burun kıvırmaktan geri kalmayız. Çünkü nezaketi saçmalık haline getirmişizdir yıllar içinde; riyakârlığımızın, kötü niyetimizin, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılığımızın paravanı yapmışız. Güzel olan her şeyi el birliğiyle öldürüp yerine kötülükler kondurmuş, sonra da karşılarına geçip hey gidi eski günler demişiz.
Eskidik zira; yaşamadan eskidik, sevemeden eskidik, hissedemeden eskidik. Eskidik zira, güzel olan her şeyin harabeye çevrildiğini göre göre eskidik, sevdiklerimizin ölüm haberlerini duya duya, canlıya verilen kıymetin gün be gün azaldığını göre göre eskidik.
En azından üç dil bileceksin diyor Eyüboğlu, en azından üç dilde ana avrat düz gideceksin, en azından üç dil… Çünkü sen ne şu ne busun; oğlum Mernus, sen otobüsü kaçırmış bir milletin oğlusun.