BOK ÇUKURU - 19.07.2024

135 kere okundu

Gelemeyiz üstesinden, çok dert var çünkü. Dertten çok dert var hatta. Olmayan şeyleri dert ediyorlar kendilerine. Bir misyon edinmeden varlığına varamıyorlar yaşadıklarının belki de. Gününüz toplum yapısı; ekonomik, sosyal hatta politik ortam insanları daha güzel bir dünya için çabalamaya zorluyor. Ama vasıfsız kalabalıklardan vasıflı işler çıkmasını beklemek horozdan yumurta beklemek gibi. Sürekli bir patırtı var, zamanlı zamansız öten horoz gibi…

Analarını babalarını kaderine terk eden kalabalıklar sokak köpekleri için sokaklara dökülebiliyor. Çalıp çırpan kim varsa adaletin en yılmaz savunucusu oluyor. Namustan bahsedenler ilk fırsatta namussuzluğun kitabını yazabiliyor. İçleri karartan kötülük mü dersiniz yoksa kolayca güdülebilen altyapı yoksunu kalabalıklar mı dersiniz bilmem. Ama her topluluğun bir kazananı vardır. Ve ne yazık ki genelde de bu kazananlar ortalarda görünmeyenler, sesi pek çıkmayanlardır. Peki bu ortalarda dolaşanlar kimdir diye sorarsanız onlar da hayattaki başarısızlıklarını, yaptıkları kötülüklerin vicdan muhasebesini bir işe yaradığını zannederek, güdülenmiş kalabalıklara karışarak örtmeye çalışanlardır.

Anlatamazsınız bunlara hiçbir şeyi; avukattan daha iyi hukuk bilirler, din aliminden daha bilgilidirler din konusunda, ekonomiste ekonomi dersi verip, doktora tedavi yöntemi öğretirler. Onun gibi düşünmediğiniz her konuda kabahatli olan sizsinizdir. Onun gibi sevmeli, onun gibi hareket etmelisiniz. Diğer her durumda az ya da çok kabahatiniz vardır. Cehaletin verdiği yetkiye de dayanarak sizi şaşırtacak derecede mücadeleci, ısrarcı hatta kavgacı olabilirler. Çünkü yıllara dayanan yokluklarına inandığı dava için savaşarak son vereceklerini düşünürler. Ama bağırıp çağırmak, her konuda en iyisini bilmek de ayrı bir yokluk biçimidir. O fark etmez yok olduğunu ama karşısındaki bilir.

Oy verip pişman olduğu partiye onunla birlikte düşman olmalısınız. Yenemediği rakip takımın başarısına onunla birlikte leke sürmelisiniz. Evine alıp, bıkınca da sokağa attığı köpeğe siz bakmak zorundasınız. İnanmadığı dine inanamazsınız, inandığı dine de kayıtsız şartsız evet demek zorundasınız. O da yetmez en mümin siz olmalısınız. Giydiğinize karışacaktır, giymediğinize de karışacaktır. Gezmenize, cebinizdeki telefona, elini tuttuğunuz insana, destek verdiğiniz ya da vermediğiniz örgütlere karışacaktır. Ya faşistsinizdir onun gibi düşünmüyorsanız ya gerici ya da terörist. Birbirlerinden çok farklı düşünüyor gibi görünseler de günün sonunda aynı cehaletin bok çukurunda debelenmekten öteye gitmez yaşam dedikleri üçüncü sınıf eylemleri.

Peki çözüm nedir, bu cehennemden çıkış yolu var mıdır? İnsandan uzak durmak geliyor aklıma. Çünkü eninde sonunda herkes birbirine benzer. Onların istediği gibi biri olmaya son verdiğiniz gün çekerler ipinizi. Ama umursamazsanız, beklenti içine girmez, iletişim kurmazsanız ipinizin çekilip çekilmemesi de kaybeder önemini. Prim yapamadıkları linç mutluluk vermez şişirilmiş kalabalıkları. Seslerini duyurmaktır asıl amaçları. Siz onlara cevap vermezseniz daha yüksek sesle daha hırçın hamleler yapamayacakları için uzak durular sizi. Bir başka kurban bulana kadar hayıflansalar da size zamanla eziklik ateşlerine kömür yetiştiren bilinçaltı çöplüklerine terk ederler sizi. Siz artık onlar için yakıt kaynağısınızdır.

Uzak durun onlardan, onlardan uzak durun. Duymayın onları, görmeyin onları, selamlarını almayın, selam vermeyin onlara. Yangınlarına benzin olmayın, çünkü ya onlardansınızdır ya da düşman. Sizden düşman yaratmalarına izin vermeyin. Sizi kandırmalarına zaten izin vermeyin. Cehalet çığ gibi büyüyor. Kendinize onların ovasından yüksek bir tepe bulup oraya sığının. Uzak durun onlardan, onlardan uzak durun. Yoksa oluşturdukları çığ sizi de içine alıp nefessiz bırakır. Onlar için yaşarken kendiniz için ölmüşsünüzdür artık.