12:20 - çocukluğuma dair - 2.11.2008
0 kere okundu
Gündemde bir sıkıntı, canıma dair. Gidesim yok, kalasım yok… Gece boyu rüya gördüm, ki ben son on yıldır on rüya görmemiştim toplamda. Öğrenci oldum, bilinmeyen bir yolda arkadaş oldum, aşık oldum…
Karadeniz’de palamut mevsimidir şimdi. Hava kararmaya başladımı balıkçılar denize açılır. Ellişer metre arayla dizilip ağları denize atarlar. Diğer ağlardan farklı olarak bir ucu boşta, diğer ucu ise kayığa bağlıdır palamut ağının. Çünkü palamut su yüzeyine yakın yüzer, diğer ağlar gibi dibe inmemeli palamut ağı. Sonra beklerler sessizce ve zaman doldumu biri küreklere geçip geri geri kürek çekmeye başlar. Denizden çıkan palamutlar fosfor yüzünden parlar , sudan çıktığında çoğu ölmüştür balıkların. Ne hoştur yüzlerce palamudun kayığın kıçüstünde durması, hayat verir bakana. Bu ağ serip kaldırma işi balık varsa sabaha kadar sürer. Bazısı iş için yapar bunu para kazanmak için, bazısı için ise yapılan iş hayattır.
Diyeceksiniz nereden çıktı bu. Canım lise yıllarına dönmek istedi bu sabah, çocuk olmak, babamla balığa çıkmak, yaşamak istedi….
02:30 - olmazsam ben na´pam - 3.11.2008
0 kere okundu
"ben bir deli
Olmazsam sen na´pan"
Can Yücel’den iki mısra, başkasının ağzında sıradan bir cümle olacakken, büyük ustanın ağzında koca bir dünya.
Hayatı sevmekle başlıyor her şey. Sevmeden yaşanmıyor, gece bitmiyor, gün geçmiyor. Sonra kendini sevmekle devam ediyor, tadı çıkıyor. Her ne kadar kusurlu olsa da, eksik ya da fazla olsa da kendini sevmekle çözülüyor düğüm.
Kendimi seviyorum. Gevezeliğim, sağa yatık burnum, dışarıdan bakınca eksik olan saçlarım (ki ben hep sevdim saçsız halimi) savurganlığım, yoğunlaşma eksikliğim, kadınlara olan zaafım… Ve başka bir dolu defom…
Kendimi seviyorum. İyiki gelmişim bu dünyaya, iyiki yaşıyorum, iyiki aynaya her baktığımda gördüğüm yüz bana ait. Zaten kendisinden başka neyi vardır insanın bu dünyada. Sahip olabileceği tek şey kendisi değil midir? Ve kendine sahip olmayı becerdiği ölçüde mutlu değil midir?
Küçükken anneme “ne mutlu sana anne” derdim, “benim kadar yakışıklı bir oğlun var.” Büyüdükçe gördüm ki ortalık yakışıklı adam dolu ve ben o kadarda yakışıklı değilim. Ama yine de fikrim değişmedi. “ne mutlu sana anne, artık o kadar da yakışıklı olmasa da benim gibi bir oğlun var.”
Kendinizi beğenmek zorunda değilsiniz, ama kendinizi sevmek zorundasınız. Bu kendinize olan saygınızın gereğidir. Kimse mükemmel değil ve sahip olabileceğiniz tek şey kendinizsiniz.
“ben bir deli
Olmazsam ben na’pam”
23:40 - zamana karşı - 5.11.2008
0 kere okundu
Akşam yedi gibi uyuyorum, on-onbir gibi uyanıp biraz milletle lak lak ediyor sonra işe koyuluyorum. Ders çalışıp arada bir iki meyve yiyor, birkaç bardak kahve içiyorum. Sabaha karşı üç-dört gibi bir film açıp saatleri kuruyorum uyanamayıp işe geç kalma korkusuyla. Beş gibi uyuyup yedi buçuk gibi uyanıyorum.
Hayatın ritmine karşı koymak hep ilgimi çekmiştir. Zamanı geldi diye yaptığım pek fazla eylemim yoktur hayatta. Yemeğimi zamansız yer, uykumu zamansız uyurum, zamansız konuşur zamansız gülerim. Zamanının geçtiğini söylüyor eş dost evlenmedim hala. Askere 7–8 yıl rötarlı gittim. Ortaokulu 4 liseyi 4 üniversiteyi 7 yılda bitirdim. Belki zamana hükmetme çabası bu belki kendimce karşı koymak hayatın ritmine, boşuna olduğunu bile bile üstelik.
Ne küçük şey insan şu dünyada, ne değersiz. Ah bir bilsek.
00:50 - ahh çılgınım ahhh - 6.11.2008
0 kere okundu
Ben deli, sen benden deli, yakarız gemileri… Bir an olur başım döner... Dilime takıldı şarkı, güzeldir, neşelidir…
Uykum var, öyle böyle değil hem de. Facebookuma girdim. Bir tane öğrencim var orda kabul ettiğim, bir şeyler yazmış. Korkuyorum artık öğrencilerle yüz göz olmaya, çünkü nerede nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Üstelik pervasızlarda. Hadlerini aşmak onlar için çocuk oyuncağı. Yaptıkları terbiyesizliğe karşılık en kolay çözüm bağırıp çağırmak. Ben kolayını seçiyorum. Düşünsenize, sevdiğiniz, değer verdiğiniz bir öğrenciniz, yanlışından dolayı onu uyardığınızda size mahalleden arkadaşmışsınız gibi cevap verebiliyor. Bana bu şekilde davranan bir öğrenci ona gösterdiğim sevgiye layık değildir. Sevgime layık olmayan insan için de zor olanı seçmem hiç akıllıca değildir.
Elim eline değer fark etmez mesafeler, ahh çılgınım ahh…
17:00 - İstanbul - 9.11.2008
0 kere okundu
İstanbul’u çok sevdiğim söylenemez. Ama güzel yönleri de yok değil. Her ne kadar bu güzellikler ayda bir kez tekrar etse de İstanbul’da yaşamaya değmediğini söyleyemem.
Dün akşam tiyatroya gittik, Emre Kınayın aşk her yerde isimli oyununa. Çok iyi bir eser olduğunu söyleyemem ama Kınay çok pozitif bir adam, tamamen doğal ve sizden biri gibi. Seyirci topluluğu da beklediğimden iyiydi. Netice itibari ile İstanbul’da yaşamanın güzelliğini hatırlatan bir gece yaşadım.
20:00 - üçüncü sınıf figüranlar - 11.11.2008
0 kere okundu
Hayat bir oyun üçüncü sınıfından ve bizler kenar mahalle figüranları...
Farkında değiliz, atılmışız bir köşeye, eksikliğimiz bir anlam ifade etmiyor, iki gün geçmeden boşluğumuzu bir başka üçüncü sınıf figüran dolduruyor.
Bazen değersiz hissediyorum kendimi, kolayca vazgeçilebilir, üstelik onca severken kendimi. Ama hayat böyle bir şey diyorum sonra… Dostoyevski insanları ikiye ayırmış dünyaya gelme amaçlarına göre. Birinci tür insanlar toplumu kalkındırmak, Dünya’ya bir şeyler katmak için doğarlar. İkinci tür ise ki çevrenizde gördüğünüz neredeyse herkes bu gruba girer, Dünya’ya geliş amaçları soylarını, insan neslini devam ettirmektir. Kimse kabul etmez bunu, çok önemlidir herkes, vazgeçilmez, eşi bulunmaz.
Ben önemli değilim arkadaş, bu Dünya’ya katacak bir şeyim yok. Ürersem çocuk bırakırım geride, hepsi bu kadar, neresinden bakarsan bak, değişmiyor.
22:50 - zaman öğle vaktidir - 13.11.2008
0 kere okundu
Bir gülümsemeyle başladı her şey, hafiften uzayan bir dudak kıvrımı tombullaşan yanaklar, merhaba…
Gün o günü geçeli çok oldu, beklemek artık boşuna, ümit kalmadı. Yağmur muydu yoksa bir çiğ damlası mı bilemedim. Gözlerindeki şefkat ne ana şefkatiydi ne de sevgilininki. Öte bir histi, anlam verilemeyen…
Şimdi yastayım, boş kaldırımlarda dolanır durur gövdem. Ne rüzgâra açarım yelkenimi ne saçıma yağmur damlası değer. Annemi özler sevgilimle avunurum.
Zaman öğle vaktidir…
00:30 -yol göründü - 15.11.2008
0 kere okundu
Yine yol göründü, hafta sonları Karadeniz’i görmek varmış kaderde, yaşayacaz…
İş dolayısıyla cumartesi-pazar Şile’ye gitmem teklif edildi, sanırım kabul edeceğim.
Ne güzel yolda olmak, hem de ağaçlar arasından çıkıp Karadeniz’i görmek, sanırım ömrüm uzayacak hafta sonları, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp yeşile maviye doyacak gözlerim, üstüne birde para alacağım.
15:00 - güzel bir gün - 15.11.2008
0 kere okundu
Alese girdim, yüksek lisans sınavı… Gece dörde kadar ayaktaydım, sabahın köründe kalktım, uykulu uykulu Göztepe’ye geçtim. Erken gitmişim üstelik bir saat bekledim, sonra sınav… Bir dolu soru, oku oku bitmiyor anasını satayım. Bu yaşta o kadar soru okunur mu? Okudum işte…
Öğrencilik güzel şeydi bir zamanlar, dersleri dert etmezdim, onlarda bana iyi davranmazdı pek, geçinip giderdik… Her okulda bir iki sene harcadım fazladan, bazısında üç sene. Sorumluluk asgari düzeyde, eğlence hat safhada…
Son iki ayda bu ikinci sınavım, ayrı bir rahatlık var üzerimde, hiç çalışmasam da rahat rahat okuyup bir şeyler karalıyorsun. Hatta bugünkü sınava İkea’dan çalıntı J ufacık bir kalemle gittim. Ucu kırılsa sınav bitecek, o kadar yani.
Güzel bir gün, keyfim yerinde… Sokakta kalıp birileriyle buluşmak geçti içimden. Ama güzel evimin yerini kimsenin tutamayacağını düşündüm. Balık aldım, onları kızartıp yanına da salata yapacağım. Değmeyin keyfime.
05:30 - akşam erken iner mahpushaneye - 19.11.2008
0 kere okundu
Akşam erken iner mahpushaneye, ejderha olsan kar etmez diyor koca şair Ahmed Arif dizelerinde. Mahpushanedeki hayatın çekilmezliği karanlığın çökmesiyle daha da bir hissedilmeye başlıyor, yedi kol demir iniyor yedi kapıya…
İnsanoğlu sevmez karanlığı, hep bir savaş halindedir. Ya görmezden gelir, yarısını uyuyarak geçirir, ya da inat eder karşı koyar her yanı ışıklarla donatır.
Oysa ne güzeldir gece, ne güzeldir karanlık. Ağır adamlar siyah giyerler ve yakışırda onlara üstelik. Gece de ağır adamın zamanıdır fikrimce, yakıştırmasını bilen karanlığı üstünde ışık diye taşır. Kendi başına kalma zamanıdır, iç muhasebesi yapmak, kendini dinlemek için birebirdir karanlık. Göze batmazsın, uzaksındır dünyadan, üstelik gövden durgunlaşır kafan çalışmaya başlar. Ki kafası her zaman daha üretkendir insanın gövdesine oranla.
En güzel şiirler gece yazılmıştır, en güzel şarkılar gece bestelenmiş, en güzel projeler gece çizilmiştir. Sabah uyandığınızda doğa yenilenmiş, çiçekler açmış, insanlar cıvıl cıvıl koşuşuyorlardır öteye beriye. Hepsi gece olmuştur bunların. Hayat yenilemiştir kendini. Ertesi güne hazırlamıştır dünyayı.
İnsanoğlu sevmez karanlığı ve inadına akşam erken iner mahpushaneye
01:00 - ilelebet - 20.11.2008
0 kere okundu
Günler güzelleşmeye başladı, salı pazartesiden, çarşamba salıdan iyi artık. Cumartesi - pazar tereyağlı ballı ekmek.
Bir süredir üzerimde bir stres vardı, kızıyordum öteye beriye, yoğunlaşmakta zorluk çekiyordum konu ne olursa olsun. Sebep nedir bilmiyorum ama bir düzelme var rahatım yerine gelmeye başladı. Öteye beriye bağırıp çağırmalarım azaldı, sadece arkadaşlarla değil diğerleriyle de iyi geçinesim var.
Yağmurlar başladı belki de sebep budur. Malum, yağmur hayat kaynağım.
Bu arada bugün yeni bir iş için antlaşma yaptım, ayrıca "ortak" bir yıllık sattığımızı söyledi. Ki satmasakta ne yazar. Hayat dediğin neki, üç ile üçü toplayıp her seferinde altı buluyosan buna yaşamak denmez. Kendimi seviyorum. İlelebet…
22:30 - seçimler - 21.11.2008
0 kere okundu
Her gün yeni bir şeylerle karşılaşırız; yeni yüzler, yeni fırsatlar, yeni fikirler… Her gün yeni seçimler yaparız, küçük ya da büyük… Her gün yeniden şekillenir hayatımız.
Geçtiğimiz hafta İsmek’ten öğretmenlik için teklif aldım, üstelik bu sayede hafta sonları Karadeniz´i görebilecektim. Aradan üç gün geçmedi bu kez Karacan ile anlaştım açık öğretim dershanesinde hafta sonları ders vermek için. Ardından başka bir açık öğretim dershanesinden dolaylı olarak çağrı geldi, öğretmene ihtiyaç varmış, gidip konuşmam yeterli olacakmış.
İsmek varken mecburen İsmeği seçmiştim, sonra seçim Karacan’dı İlk umut seçenek olarak belirdiğinde yine seçmek zorunda kaldım… Karacan Pendik’te, sağlam bir kuruluş, üstelik emsallerine oranla lüks sayılır. Huzurlu duruyordu üstelik.
İnsan seçer ve yaşar, iyilikte kötülükte kendi eseridir. Seçmişsindir ve yaşamak zorundasın. Kaçmak yok, şikâyet etmek yok. Bunlar işin teori kısmı. Pratik ise yaşadıkça şekillenecek. Seçimler zamanla puan kazanıyor ve zaman her şeye ilaç.
17:30 - kestane mevzusu - 23.11.2008
0 kere okundu
Ne güzel mevsimdir sonbahar… Sokaklar yaprak dolu, yağmur bir yandan rüzgâr bir yandan. Hafiften üşümeye başlarız. Bazı günler güneş çıkar ve biz kaldırmadığımız yazlıklarımızı geçirip sırtımıza sokağa atarız kendimizi.
Dün akşam Fikret’e gittim. Ankara’dan gelmiş bir günlüğüne, arayıp “Salim abi akşam bize gelsene” dedi. Çok severim sıpayı, gittim ben de. Kozyatağında aklıma kestane geldi, haberler kar yağacak diyordu üstelik. Kestane pişirmenin zamanıdır dedim ve bir kilo kestane aldım.
Eve yürürken yağmur başladı, bilirsiniz severim yağmuru, ıslanmak ömür katar ömrüme.
Yemekten sonra kestaneleri önce ikiye bölüp teker teker çizdik, sonra fırına verdik ve pişmesi için bekledik. Ama bilgisayar üzerine boş boş konuşmaya daldığımız için ziyadesiyle pişkin ötesi hale geldi bizim çizilesi kestaneler. Bir kilo kestaneden adam gibi iki yüz gram yiyemedik. Zaten Bursa’nın kestanesinden ne beklenir ki? Dimi ama kestane dediğin kararında pişecek. Ne çok sert ne çok yumuşak olacak. Sanırım fazla pişerek yumuşamak istedi Bursamın bir tanesi. Ama kararını tutturamadı.
01:50 - küçük kardeş - 24.11.2008
0 kere okundu
İz bırakabilmek ne güzel, insanları etkileyebilmek, onlarda yer edinmek…
Yıllar önce, küçükken daha çevreme baktığımda birbirine benzeyen insanlar görürdüm. Hüseyin, Mustafa, Sermet, Ayşe… Oysa filmlerde öyle değildi, ilginç adamlar vardı, ilginç kadınlar. Herkesten farklı davranıp, herkes tarafından farklı görülen. Bir heves ederdim, bir heves ederdim… Herkes gibi muhtemelen.
Dışarıdan bakınca kötü bir ergenlik dönemi geçirdim, itilir kalkılırdım, değersizdim. Büyükler severdi beni hep, arkadaşlarım ya da yaşıtlarım mı demeliyim uyuz olurlardı. Nasıl olmasınlar; her şeye karışan, durmadan konuşan, sözünde durmayıp başladığı hiçbir işi bitiremeyen zibidinin tekiydim.
Yıllar boyu farklı bir şeyler yapmak için çabaladım durdum. Milletin ak dediğine kara dedim, herkesin yediği yemeğe burun kıvırdım, herkes uyurken uyanık durdum, herkes susarken konuştum…
Saatler döndü ha bire, zaman geçti yıllar birbirini kovaladı. Bir de baktım normal davranamıyorum, geceleri uyumayı gereksiz bir eylem olarak görüyorum, insanların gönlü olsun diye bir şeyler yapamıyorum, susulması gereken yer de patavatsızlık yapıyorum. Yani o kadar kabullenmişim ki olmak istediğim rolü. Artık aksini beceremiyorum.
Nereden çıktı bunlar diyeceksiniz şimdi. Onumu sorduk sana diye de ekleyeceksiniz belki. Umurumda değil, burası benim sayfam ve istediğim zaman istediğim şeyi yazarım. Dimi ama.
Bazen istemeyerekte olsa farklı olmak çoğu zaman zorluk çıkartıyor insana. Üzerinde durduğum şahsıma ait farklılık iyi bir özellik anlamında kullanılmamıştır. Hatta toplumsal kriterlere göre değerlendirirsek ipe sapa gelmez bir adam olduğum da söylenebilir.
Bazen birileri sizi takdir ediyor, belki anlamamış olmaktan ve gözünde büyütmemesinden belki anlamış ve zihninde farklı anlamlar da katmış olmasından, belki de kafasına cuk diye oturmuş olmasından…
Bir öğrencim var, çok zeki, çok akıllı, sivri dili dışında kontrollü, bazen aptalca bakıyor olsada muhtemelen bu anlar rol yapıyor farkında olmadan… Onun yaşında bir çocukta olmaması gereken özelliklere sahip. Bu özellikler fazlalık olarak görünse de fikrimce ileriki yaşlarda sahip olunması mutlu bir hayat için daha iyi. Çocuk dediğin çocuk gibi olmalı. Küçük kardeş…
Bugün öğretmenler günü. Özel günler umurumda olmaz. Her ne kadar öğretmenler gününüzün kutlanması sizi içten içe mutlu etse de, şahsım adına doğru tepkileri veremediğim için 24 Kasım stres yaratıyor bünyemde. Ama yine de öğretmen olmak güzel, bir de öğrencini seçme hakkın olsa.
08:20 - hadi hayırlısı - 25.11.2008
0 kere okundu
Güzel bir sabah, güzel bir gün. Saat 08.20
Üç gündür uykusuzdum, dün gece alkolünde etkisiyle sanırım erken yattım, uyumuşum bir dolu. Uyandığımda kendimi iyi hissediyordum. Önce bir duş, ardından tost ve yanında bir bardak neskafe.
Bugün ilçe de toplantımız var, hır çıkarmayı düşünüyorum. Poposunun üzerine oturup bize iş çıkaran meslektaşlarla kapışacam ufaktan. Hadi hayıtlısı…
11:25 - evimden timuçin abi geçti - 26.11.2008
0 kere okundu
Aklımda ders çalışmak vardı, yarım kalmaktan ziyade yarımlıklarını kanıksamış işlerimin en azından bir iki tanesini bitirmekti niyetim
Saat sekiz gibi bir mesaj geldi, bakmadım önce yarım saat kadar sonra baktığımda Kutsal’ın mesajını gördüm. Bilazer buralardaymış ama telefonum onda olmadığı için bana ulaşamıyormuş. Arar mısın diye de not düşmüş sonunda mesajın. Aradım hemen, telefondaki kankaydı.
Sultanbeyli’de satışa gitmiş, sana geleceğim yol tarif et dedi. Ben ne bilirim yolu, işten evi bazı günler sorarak buluyorum. Allahtan kanka onbeş yıl önce buralarda oturuyomuşda kolay oldu benim evi bulması.
Adam 130 kilo, üstelik acıkmış. Dominos’dan pizza söyleyelim dedi, ya da gidip alalım. Boş ver dedim ben birşeyler ayarlarım sana doyarsın. Önce 3 tane kocaman baget kızarttım, k, ben bir tanesiyle doyuyorum bazen. Sildi süpürdü bizim koca adam, doymadığını da belirtti. Sosisli yumurta teklif ettim, kaç yumurta diye de sordum. Altı dedi. Şaka zannettiğim için dört yumurta bir dolu sosis ve iki domatesi karıştırarak yeni bir yemek yaptım. Yine doymadı bizim kanka. Pes dedim.
Hiç sevmem bilgisayarımın benden alınmasını. Ama kanka bu, 130 kilo üstelik. Sesimi çıkarmadım.
Bilirsiniz misafir sevmem. Ama birkaç kişi vardır başım gözüm üstüne biri de odur. Diyeceğim o ki dün akşam benim evden Timuçin Bilazer geçti.
21:00 - kızıl ve beyaz - 27.11.2008
0 kere okundu
Bir pazardı, akşamüstü, el ayak çekilmişti, usuldan çiseliyordu yağmur. Her şey bir an da olupbitti. Gök karardı, ulakları indi Azrail’in yeryüzüne, ortalık kızıla ve beyaza büründü, herkeste bir telaş, herkeste bir korku.
Sene kaçtı kimse bilmiyor. O gün nasıl bitti, o kadar insan nereye kayboldu, geçmişler neydi, gelecekleri var mı kimse bilmiyor.
Bir hüzün, kar tanesi kadar yalnız ve bir soğuk, ete giren çelik kadar pervasız. Mevsim bahar, mevsim yaz, umursayan yok artık. Aslolan kızıl ve beyaz, artık her yön aynı yere çıkıyor.
00:45 - ADSL - 28.11.2008
0 kere okundu
Gün boyunca internet bağlantımla uğraştım durdum. Olmaz olasıca sorun çıkardı.
İnsanlar ne kadar aptal. Kime ulaşsam aynı şeyi söyledi, yok kullanıcı adında Türkçe karakter olmayacak, yok modemi kapa aç, yok dns değiştir… koca kafalılar zaten yaptım bunları. Alternatif bir şeyler söylesenize. Telekom buşunamı para veriyor size, papağan kılıklılar.
Ayrıca sorunu çözemedikleri zaman size bok atıyorlar. Modeminiz bozuk, bilgisayarınızda virüs var… Serseriler, iyi kötü yedi yılda aldığım bir diplomam var, virüsle karşımdaki geri zekâlıyı karıştırmayacak kadar basar kafam bu mevzulara.
Her meyse; ADSL de esaslı bir sorunla karşılaşırsanız 5615100 numaralı telefonu çevirin ve 2 yi tuşlayın. Fatih diye bir eleman var, işi biliyor. Çözer sorununuzu. Boşuna 4440375 de ki karı kılıklı zibidilerle zaman harcamayın. Bu arada bu numara Anadolu yakasına hizmet veriyor. Benden duymadınız ha…
21:10 - ülkem insanının keyfi yerinde - 29.11.2008
0 kere okundu
Döndüm dolaştım yine evime geldim. İnsanın evi gibisi yok.
Kadıköy´e geçtim bugün, bilgisayar malzemesi alacaktım. Bir trafik bir trafik, insanı canından bezdiren türden. İpini koparan yollarda. Meğer Kozyatağı Carrefour’un yanında alışveriş merkezi açılmış. Ucuzluk mu var bilmiyorum saldırmış millet. Oradan sonra trafik normale dönüyor.
Memleketim insanı kriz var diyor. Oysa yeni açılan alışveriş merkezine sanatsal aktivite için saldırıldığını zannetmiyorum. İki kuruşluk ucuzluk vardır, hadi alışverişe muhabbeti. Para harca, yine para harca, hep para harca. E krizdeyiz hani, geçin kardeşim. Ne krizi, yok öyle bir şey. İş dünyasında kriz var. Memleketim insanı kuru kalabalığın keyfi pek bir yerinde.
05:20 - Fatih - Harbiye - 30.11.2008
0 kere okundu
O anda pek çok şeyler yapmak istediği halde, gözleri köşeyi ağır ağır dönen tramvaya takılıp kalmıştı. Başka hiç bir şey görmüyor, yanından adam geçip geçmediğine dikkat etmiyor, ayak seslerini işitmiyordu.
Yasaklı kitaplar arasındaydı nedense, elim yöneldi açtım bir iki sayfa okudum. Çantama koyma gereği hissettim; akıcı bir dil, zamanına göre çok sade bir anlatım ve ilgi uyandıran bir hikâye. Peyami Safa – Fatih Harbiye.
Artık geceleri erken yatıyorum her ne kadar bu gece bir kaçamak yapmış olsam da… İnternetimi kotalıya çevirdim; ders çalışıyor, kitap okuyorum. Film indirme işine de dört yıldan sonra ara verdim.