ne çabuk geçiyor zaman -
10.02.2014
148 kere okundu
Güncem parçalı bulutlu, yer yer güneş var, yağmur terki diyar etmiş. Tarih Şubat 2014, ne çabuk geçmiş zaman. Göz açıp kapamaya gelmiyor, hiç bir şey kalmıyor bıraktığımız yerde. Akrep ve yelkovan nefes nefese, artık kime ne yetiştiriyor, kimden kaçıp kime gidiyorlarsa…
Yazmadığım on gün olmuş neredeyse. Mutlu insanlar pek yazmaz, hayat bana öyle öğretti. Trabzon’daydım, ana kucağında. Üstelik yanımda Eylül var, sev sev bitmez. Semih hocayla buluşup salep içtik Beton Helva’da, Eylül bildiğiniz yancı. Sonra palette oturup çayla devam ettirdik sohbeti, eşek uyuyakaldı koltukta. Alışveriş merkezinde ve sokakta yürüdük, kimseye aldırış etmeden cümleler kurduk birbirimize sanki aynı dili konuşuyormuşuz gibi. Birlikte uyuyup birlikte uyandık. Bildiğiniz aşk en masumundan.
Benden neden bahsetmiyorsun diyor yazılarında… Mutluluk kimi yazar yapmış ki, kimi şair? Senin olduğun her yer mutlu, yaşamaya gebe, yazmaya kısır… Ben seni yaşamayı seçtim, yazmak ötekilerin olsun.
Aklı olan köyde yaşar, kendini hapsetmez beton yığınlarının içerisine. Ortaokul ve lise yıllarında yürüdüğüm yolu yürüdüm, Gışla’dan denize baktım, kokusunu çektim içime. Ne güzel günlerdi, ne güzel çocuklardık bir bilseniz.
Dönüp dolaşıp İstanbul’a gelmiyor mu insan, bal olsa yenmez. Hayat seçimlerden ibaret ya, hep kötü olanı seçiyoruz. İki kuruşluk zevkler için satıyoruz kendimizi, bazen bir çift kırmızı ayakkabıya, bazen lüks bir restoranda kahvaltıya. Oysa mutluluk denen şey hep birkaç adım uzakta. Formülü var ama değişkenleri doğru yerlere koyamıyoruz. Ne kadar toplarsak toplayalım, çarpalım ya da bölelim eksik çıkıyor bir şeyler. Başa dönüyoruz misketlerini kaybetmiş çocuklar gibi. Üzüleceğimizi bile bile yeniden başlıyoruz.
Görevlendirme belli değil, eski işyerime gitmek zorundayım. Oysa ben daha az mutsuz olmayı seçmiştim, küçük hesaplardan ve küçük insanlardan vazgeçmiştim. Belki birkaç ay daha katlanmam gerekecek yalan dostluklara, sahte merhabalara. Belki içimdeki ölmüş çocuğa isabet edecek birkaç tekme daha. Yaşanması gereken yaşanıyor siz ne yaparsanız yapın, kaçmak kurtulmak için yeterli değil.
Yıllar önce bu saatlerde abimin eski bir arkadaşıyla tuhaf bir muhabbet geçmişti aramızda. Haftaya Trabzon’un birileriyle maçı var gibi bir şey demişti abim. Bu hafta yok mu demişti Yasemin, maçlar bugün oynandı bitti diye cevap verdiğimde, olur mu demişti… İki saat önce bitti hafta, Pazar gecesi 00:00 itibariyle yeni hafta başlar. Matematiksel olarak haklıydı ama hayat söz konusu olunca her şey birbirinden o kadar net çizgilerle ayrılmıyordu. Nerden geldi aklıma şimdi bu… Dün pazardı, bugün pazartesi, dün mutluydum, bugün de mutluyum.
Bir hatıra daha sıkıştırayım yazıma… İki bin beşin yirmi ocağında askerliğim bitti ve yurda dönmek için arkadaşlarla Ercan Hava Limanı’na gittik. O dönemin kısa dönem erlerinin hepsi Antalya’dan gelmişti ve acemi birliğinden tanışıyordu. İçlerinden biri sivil hayata alışabilecek misin diye sordu. Asker hayatına alışmamıştım ki sivil hayata alışmakta zorluk çekeyim dedim. Oysa kötü şeylere de alışıyor insan iyi şeylere de. Yeter ki omuzlarının üstünde akıllı bir kafa ve göğsünde temiz bir kalp taşısın. Benim aklım da yarım kalbim de. Ne farkı var pazarın pazartesiden…
Yolunuz Sürmene’ye düşerse Bozo Pide’ye uğrayıp Türkiye’nin en güzel pidesinin tadına bakın. Gerçi Ceyhun Yılma Pide'ye git dedi ama sonradan öğrendim, onun derdi başkaymış. Kavurmalı kaşarlı tercihimdir. Sakın ola Trabzon merkezde ki Çardak Pide’ye uğramayın. İnternetten tarifine bakıp yapsanız onların yaptığı pideye yakın bir şeyler çıkar. Bu da benden size kıyak olsun.
D&R'dan satın almak için tıklayın
KİTAPYURDU'ndan satın almak için tıklayın