KİMİM Kİ BEN - 30.06.2025

63 kere okundu

Geçtim o yollardan ben; başakları gökyüzüne doğru uzamış tarlaların kenarından, azgın akan derelerin üzerinden, yağmur toplayan bulutların altından geçtim. Hırçın bir rüzgar inatla esiyordu. Savurduğu yapraklar sürekli yer değiştirse de eninde sonunda düştükleri dalın gölgesine dönüyorlardı. Her şey çok şiirseldi ama ne şair vardı civarda ne de şiir. Kafiyeden uzaktı akrep ve yelkovanın tıkırtıları, zaman geçiyor ve tükenmeye devam ediyordu yol. Kapadım gözlerimi, olan bitene kapadım, söylenen sözlere, sebeplere ve sonuçlara kapadım. Değiştirmeye çalışmanın bir anlamı yoktu düzeni çünkü. Böyle kurulmuştu ve devam etmek zorundaydı, karşı koyan herkes dişlilerin arasında ezilmeye mahkumdu. Karşı koymadım, çünkü her ne kadar özel zannetsem de kendimi herkes kadar sıradandım, yoktu bir anlamım, hırçın rüzgarın savurduğu yapraklardan biriydim sadece. Yolcuydum ve belliydi yolum.

EYLÜL EKİME KADAR - 14.06.2025

90 kere okundu

Hala alışamayanlar için garip bir dünyada yaşıyoruz. İsrail2in İran’ı vurduğunu bitcoinin düşmesinden anlıyoruz. Binlerce kilometre uzaktan yirminci kattaki yatak odasını vuruyor İsrail. Kıytırık bir grip mikrobunun bizi aylarca evlere hapsettiği dünyada mevzu öldürmek olunca akan sular bile durdurulabiliyor. Ulan diyoruz yine gitti paralar; yüz bin lira yatırmıştım bir yıl önce borsaya diyor arkadaş. Otuz iki bin olmuş. Bizi ilgilendirmeyen birilerinin hayatı bizi ilgilendiren iki kuruş kadar değerli değil. Ölümlü dünya sonuçta, mal da canın yongası.

Sonra İran vuruyor İsrail’i. Demir kubbe yerle bir diyor tarafı belli olmayan haber kanalları. Adam kubbe yapmış gökyüzüne, attığın bomba havada patlıyor. Bizden iyiler gerçi bombayı atanlar, bizimkiler hep elimizde patlıyor. Bitcoin biraz daha düşüyor bu mevzular devam ederken. Atanı karşılayanı umursamadan köye dönmek lazım diyor iç sesim. Hem gezen tavuk yumurtasına ulaşmak daha kolay köy yerinde. Yumurta da önemli mevzu kahvaltı ise. Kahvaltı şart eğer gece yatak odan İsrail tarafından bombalanmamışsa.

Gündemimiz transfer. Milyonlarca dolar vergi borcu affedilen büyütülmüş takımlar bu yıl çıtayı arşa koyarak yıllık yirmi milyonlar seviyesinde para kazanacak futbolcularla yola devam etmek istiyorlar. Alalım diyor seyirci, büyük takımsan çekinmeyeceksin para vermekten. Sayın geri zekâlı, evine aldığın on beş liralık ekmeğin hesabını yaparken başkalarının milyon dolarlarını havaya saçmasını istiyorsun. Sonra geçinemiyoruz, ekonomi bozuk. İtibardan kısmadığın para günün sonunda götünde patlıyor. Hep önüne baktığın için götündeki tahribatı sadece patlama anında hissedebiliyorsun. Aptalsın yani ama farkında olmadığın için durmak yok, yola devam. Nerden girdik bu göt muhabbetine bilmiyorum, geriliyor insan sonuçta. Geri zekâlılık eskiden genlerle ilgili bir durumdu. Şimdilerde tamamen sosyolojik ve ziyadesiyle bulaşıcı. Bulaşmaya korkuyor insan onlara benzerim diye. Gidip sıradan bir dayının gömülü olduğu ama bu salaklar tarafından ermiş sanılan zat’ın mezarının demirine yama bağlayıp dilekler sıralamalı. Körün istediği bir göz, Allah büyüktür.

Sonra yaz geliyor sevgili izleyiciler, pencereleri açıyoruz içeri serinlik girsin diye. Şehirlerden kaçıp sakin yerlere gidiyoruz. Yaşlar genç ise durum değişiyor tabi, kalabalık istiyor can. Henüz bıkılmamış insandan, iç sesi dinlemek o kadar da muteber değil henüz. Deniz sevilse de kıyısında güneşlenmek ayrı keyif. Bronz ten süt beyaz tenden daha seksi duruyor. Öyle diyor işin erbabı kişiler. Ter kokusu umursanmayınca o kadar da kötü hissettirmiyor. Mesafeyi de korudun mu değme keyfine. Az çalışıyor insan yaz aylarında, en güzeli de o. İlk paragraftaki savaş kapitalizmin para kazanma dengesini fazlası ile sağlıyor olsa da sen de çalışmalısın diyor sistem. Mevzu zaten para da değil. Boş kalan insan düşünebilir. Ve düşünmesi insanların düzenin isteyeceği en son şey. Serdar Ortaç evinden çıkıp bir şarkı yapsa da dım çıs dım çıs geçse yaz. Gerçi konuşmalarına müzikle eşlik edilen trend tipler Ortaç’ın açığını kapatabilir. Olmazsa Demet Akalın ve Hande Yener hala iş görebiliyor. Eylül Ekime atsak kapağı yeterli. Savaşlar da biter o vakte pencereler de kapanır. Az terleyeceğimiz için çalışmak da sorun olmaz.

İLETİŞİM BİLGİSİ - 5.06.2025

72 kere okundu

İletişim bilgilerimiz var bizim. Gün içinde, aynı şehirde, aynı işyerinde, evde bazen, bazen sokakta ilişiyoruz birbirimize. Bazen istediğimiz gibi oluyor bazen ise pek de keyif vermiyor bu ilişmeler. Zaten günümüzde olmayan şeyler olan şeylerde ziyadesiyle fazla, bu da bizi yeterince mutsuz ediyor. Oysa iletişim bilgilerimiz var bizim, okuması yazması olan herkes sağlıklı bir şekilde ilişebilir bize ya da sevmez okuduğunu ve ilişmeden geçip gider. Okuma yazma bilmemekten bu mutsuzluklar hep, aklın yolu öyle diyor.

Sonra uçar durur yapraklar etrafımızda, yaz bitip sonbahar başlamıştır. Tere gebe sıcaklardan bıkanımız da vardır, sevenimiz de ama dünya dönmektedir güneşin etrafında, bizim neyi sevdiğimiz birkaç kişi dışında hiç kimse umursamamaktadır. Ki onların da gücü mevsimleri durdurmaya yetmez çoğu zaman. Yalnızlığın kendisini daha mı çok yoksa daha mı az hissettirdiği bilinmez yapraklar sararırken ama iletişim kurmaktaki hevesimiz kaçmaya başlamıştır. Umursamamakla, ihtiyaç duymamak arasında gidip gelmekteyizdir hatta bazen gidip gelemediğimiz de olur. İletişim bilgilerimiz var bizim kırık uçlu kalemlerle yıpranmış duvarlara yazılan.

Güzel sesli kadınların şiirleri güzel sesli adamların şiirleri kadar muteber değildir çoğu zaman. Çünkü şiir demek aşk demektir aşık olmak da erkeğe yakışır, çünkü kadın erkekten daha aşık olunası bir canlıdır. Şiir yazmak da aşık olanın payına düşer haliyle ve en iyi sahibi okur aşk dolu cümleleri. Açar bazen kapıları o cümleler. Çünkü iletişim bilgilerinin üzerinde bir kapı vardır bir şeylere asla hayır diyemeyen. Cümleler vardır her kapıyı açan, söyleyeninin hatırlı duygularına sırtını dayamış cümleler. Aşk hatırı sayılır bir duygudur günün sonunda. İlişir aşık olan aşık olunanın yanına.

İletişim bilgilerimiz var bizim merhaba demek için. Defol git demek için cümleler kurarız, hep dost olacak değiliz ya hiddet de hayata dairdir şiddet de. Hem nefret daha samimidir sevgiden. Çok az insan yalan söyler nefret ettiğini dile getirirken. Ki onları da göz ardı edebiliriz okumadan iletişim bilgilerini. Biraz zamanınız var mı masumiyetinden hiç zaman ayırmıyorsun bana serzenişine giden yoldaki düşüp kalkmalarda hırpalanır gövdemiz, dizlerimiz yara bere içinde kalır. Eskimiş duvarlara kırık uçlu kalemlerle yazılan yazılar silinir. Artık ulaşmakta güçlük çeker ulaşmak isteyen, duvarlarla örülüdür ulaşılmak istenmeyen. İletişim bilgilerimiz var bizim ilgilenenler için.

İLK MISRA - 7.05.2025

136 kere okundu

Ben o şarkının ilk mısrasıydım sadece. Benle başlasa da bensiz devam ediyordu yolculuk. Savrulan ben değildim, ne aşık oluyor ne de terkediliyordum. Çekilen acıların hiçbir anlamı yoktu, acı yoktu zaten ortada. Ben uydurmuştum hepsini. Yaşandı zannettikleriniz benim hayal gücümdü sadece. Bir de sizin duymak istedikleriniz. İnananı varsa güzeldir yalan söylemek; hem alan mutludur hem satan. Hem bazı yalanların zararı da yoktur kimseye, benimki onlardan birisiydi sadece. Kelimeleri yan yana getirdim ve cümleler kurdum. Emrime amadeydi kalem, kâğıt boştu ve yaşanacak çok şey vardı.

Ben o şarkının ilk mısrasıydım sadece. Hikâyenin sonunda kâğıt dolmuştu belki ama yaşanmamıştı hiçbir şey. Ne akşam meltemi okşayıp geçmişti saçlarını ne de gözüm dalıp gitmişti gözlerine. Ilık bir kahveyi yudumluyordum, yarı beline kadar süt vardı fincanda. Karşıda esmer bir deniz, yanı başımda mevsimi geçmiş greyfurt ağacı.

Sen söyle dedim, her şeyi gördün sen, benim görmediklerimi de gördün, duymadıklarımı duydun. Sen söyle dedim mevsimi geçmiş greyfurt ağacı, ne anladın bu denizden, sert esen rüzgârdan, karşı yoldan geçen içinde bilmediğimiz insanlar olan arabalardan. İkinci ya da üçüncü mısrada da varım ben diyene rastladın mı çokça. Yoksa onlarda benim kadar düzenbaz mıydı? Sen tanırsın beni, çocukluğumu bile bilirsin. Ne badireler atlattın, kolun kanadın kırıldı kaç kez de yıkılmadın. Durdun dimdik yanı başımda. Sen söyle yaşayan var mı sonuna kadar.

Ben o şarkının ilk mısrasıydım sadece. Her ne kadar söylesem de bunu dinleyen olur sonuna dek. Her ne kadar yok o öyle değil desem de çıkar inanan. Ben o şarkının ilk mısrasıydım, gerisi siz nasıl isterseniz öyle oldu.

ÖLÜM KALIM MESELESİ - 14.04.2025

144 kere okundu

Her çiçek her dalda aynı güzel olmaz, vermez aynı kokuyu; ömrü aynı değildir hiçbir çiçeğin, kimi erken solar, kimi geç. Her bilen her şeyi bilemez, her yanılan dönmez yolundan, sabah geç olsa da gece kötü geçmemiştir hep. Gece bitti, sabah oldu, gün usul usul doğuyor tepelerin ardından. Dönmedi giden, kırık dökük de olsa onardı kendisini terkedilen. Yağmur biriktirirken bulut tomurcuklanmaya başladı tohum. Devam etti döngü, akıp gitti ömür.

Ben susunca sen de susarsın dimi dedi kadın, sustu adam. Hüzün dolu baktı kadın adama. Adam bakamadı kadına. Terazinin iki kefesi de aynı dolmaz çünkü hep. Biri sever göstermez, biri allar pullar bayram yerine çevirir içindeki neşeyi. Bir bakmışsın düğüne durmuş karşında, uzatsan elini alıp götürecek seni de, katacak neşeni neşesine, neşesini bağşedecek neşene. Susarsın ama. Nasıl istersen dedi kadın. Durdu düşündü adam, nasıl istediğini kendisi bile bilmiyordu oysa.

Ölüyoruz kimseye duyurmadan, kimsenin haberi olmadan ölüyoruz. Yaşarken içinde bulunduğumuz görünmezlik ölünce de geliyor ardımızdan. Islanmıyoruz yağmurda, soğuk hava üşütmüyor bizi, baharda çiçek açamaz olduk, yürüdüğümüzün yol bile farkında değil. Gri bir gökyüzü altında kahverengi güneşe dönüyoruz yüzümüzü, yüzümüzdeki gözler fazlalık, burun gelişigüzel, ağzımızı açmaya korkuyoruz söyleyeceklerimizi sevmezler diye. Ne diye zaten bu olan biten, kimden ötürü, bize rağmen. Azaldık mı arttık mı belli değil, gider miyiz bu saatten sonra kalır mıyız umursayan yok.

BEN SANA YİNE VURGUNUM - 4.04.2025

117 kere okundu

Ömrümüz ayrılıkların toplamıdır diyor Ahmet Telli. İtilmiş, tekmelenmişim  /doğduğum günde yanmışım /yalnız sana inanmışım diye ekliyor Sabahattin Ali. Gün bitiyor gülüş kalıyor yadigâr dudağın sol ucunda. Örselenmiş duygular, acı kayıplar, yeri dolmayan boşluklar. Eksile eksile yürümüşüz bu yolu; kâh düşmüşüz, kâh elimizden tutup kaldıran olmamış. Dizlerimiz yara bere içinde, kalp kırık… Ve devam ediyor söze Telli; kapanmaz gülüşünün açtığı yara, uçurum olur, cellat olur her gece.

Şairin kaleminde acı bile yaşanası duruyor. Hem hasret gidecek yeri olmayan acıdır derler, kalır ortada öylece. Bir şair alır onu allar pullar, telli duvaklı bir gelin yapar. Heves edersin, bu acı benim olsun dersin, ondan çocukların olsun istersin. Sonra bahar gelir, uğur böcekleri dolaşır otların arasında, kelebekler çarpar gözüne, zerdali çiçekleri pembeye boyar memleketi. Gel de aşık olma, gel de çekme acısını aşkın, gel de sevme bu memleketi.

Sonra olanca özgüveniyle bir adam girer salondan içeri. Bütün gözlerin ona baktığını düşünmektedir. Emin adımlarla yürür gitmek istediği yere, bakmaz hiç sağına soluna. Ekim ayının ortalarıdır, serin bir rüzgâr esmektedir dışarıda, esmer bulutlar yağmurun habercisidir. Bir kahve alabilir miyim der yaklaşan garsona. Nasıl olsun kahveniz der garson. Sert olsun diye net bir dille iletir isteğini adam.

Aykırı anlamlar arayıp durma /Güz biter sular köpürür de /Kapanmaz gülüşünün açtığı yara /Uçurum olur, cellat olur her gece. Sert bir kahveyle kapanmayacak olsa da yaralar, biraz olsun kendine gelecektir adam. Sırf yakıyor diye elini ateşten esirgemez bazısı, boğulmadan bir tık önce çıkartır kafasını suyun içinden, ölümden önceki son çıkıştır, dönüp durursun kendi çevrende. Sığındığım her yer diyor adınla anılır. Ben girerim sokağı devriyeler basar. Kaçsan kurtulamazsın diye değil içinden gelmediği, aklından bile geçmediği için kaçmazsın. Ne kadar kendine güveniyor olsan da, ne kadar emin olsan da olan bitenden, kuyruğu dik tutmaya çalışsan da bilir garson kahveyi niye sert istediğini.

MUTLU ÇARŞAMBALAR - 2.04.2025

74 kere okundu

Neydi senin sabahını diğerlerininkinden ayıran, üstün ya da farklı kılan? Daha mı iştahla doğuyordu güneşin, havan sıcak mıydı diğerlerinkinden, cumartesi miydi her gün ya da Pazar? Neydi seni sen yapan, sabahın olur olmaz saatlerinde yataktan kaldıran, güne başlatan.

Yazacak bir şey bulamıyorsan başa dön diyor Borges, tekrar başla yeniden. Yazacak bir şeylerin varsa da başa dönebilirsin, aynı yolu yeniden ve daha bilerek yürümek için. Günlük tutarak başlamıştım yazmaya. Kimsenin umursamayacağı benden bahsederek çıkmıştım bu yola. Yürürken kendimden uzaklaşıp yoldan bahsetmeye başladım. Yol harikulade güzeldi, milyonda birini anlatabilmek bile renk katıyordu hayata. Benimkine en azından.

Sıradan bir Çarşamba sabahı; mahallenin pazarı bugün, pazarcıların bağrışları gelmese de biliyorum orada olduklarını. Çok keyifli bir ülke değil yaşadığımız uzun süredir. Herkes herkese dost, düşman herkes herkese. Volkan Konak öldü iki gün önce, gidişi yokluğu hissedildikçe anlaşılacak bir değer. Ekrem İmamoğlu’nu içeri attılar. Türkiye’de kimse masum değil ama suçlular içeri atılmaya başlanacaksa Ekrem Başkan’a kadar çok insan vardı. Güç kimdeyse onun dediği olur. Bugün vatandaş gücünü deneyecek, boykot var. Alışveriş yapılmayacak bugün. Kahvaltı yapacaktım yumurta yokmuş. Hazır boykot da varken üşendim bakkala gitmeye. Dondurucudan poğaça çıkartıp mikrodalgada yenecek kıvama getirdim. Gücümüzü sakladığımız donduruculardan çıkartıp kullanmamız gerekiyor bazen. Üşengeçliğin felsefi ifadesi olarak kayda geçti durumum.

Babam üçü bir arada içer, köylü babam, eski adam. Yok öyle americano ya da fitre kahve durumları. Ben bile yeni öğrendim. Kerem ne söylerse bana da aynısından diyorum. Geçenlerde kahveci dükkânındaki kadına ben anlamam öyle şeylerden, sütlü kahve ver bana dedim. Fark ettim dedi. Neyi fark ettiyse, babama benziyorumdur en çok. Kötü hissedeceğim bir şey değil yani. Kitap yazdım ben dedim, sen kendine baka. İçimden dedim tabi, duymadı kimse. Zannedersin yüz binlerce sattı kitap. Birkaç arkadaş okudu, onlar da anlamamışlar. Neyi anlıyorlar ki gerçi. Baba arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.

Anlamıyor kimse kimseyi ama herkes herkesi müthiş biliyor. Herkesin her şey hakkında fikri var. Benim de vardı ama artık yanıldığımı fark ediyorum. Dahası o kadar da önemli değil kimin ne düşündüğü, neyin aslında ne olduğu. Senin düşüncelerin ya da seçimlerin benim hayatımı etkilemiyorsa canın ne istese o ol, ne istiyorsan onu yap. Arada dikenli dilimi sana doğru uzatabilirim ama inanki niyetim kötü değil. Alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemiyor insan.

Çocuklar büyüdükçe fark ediyor insan. Başka yerlerde insanlar yaşarken biz burada hayatta kalmaya çalışıyoruz. Hayatta kalmaya çalışan insanlardan çok da bir şey beklememek gerek. Durup kendilerine bakmak gibi fırsatları olmayabiliyor. Kendilerini korumaktan başkalarını düşünecek zaman bulamayabiliyorlar. Ama yine de benim hayatımı etkiledikleri yerde kayıtsız kalamıyorum. Zaman azaldıkça değeri artıyor zira. Değerli şeyleri har vurup harman savurmamak gerek, ele güne meze etmemek gerek.

Sokağa çıkmak gerek, derin derin nefes alıp havayı içine çekmek gerek. Denize bakmak gerek. Elimizde en çok o kaldı, onu alamıyorlar bizden. Ah be deniz, iyi ki varsın. Denizi olmayan şehirlerin insanlarına üzülürdüm düşünceli birisi olsaydım. Düşünceli birisi olsaydım üzülecek ne çok şey olurdu. Günlerden Çarşamba, aylardan nisan. Şükür olsun bu günümüze de.

KAVRUK BİR NEŞE BİZİMKİSİ - 25.03.2025

112 kere okundu

Kavruk bir neşe bizimkisi, eli yüzü mütevazı bir keyif. Nerden ne geleceği belli olmayan bir hava, biraz yağmur, az bir şey meltem esintisi. Akşam vakitleri, gün batmak üzere, bahar yerini yaza terk etmek üzere; sıcağız yani, yok içimizde soğukluk. Hem zaman dediğin su misali, giden geri dönmüyor yaşayarak öğrendik.

Büyür bir sarmaşık içiten içe sarar sarmalar. Nefes alman zorlaşır, etrafını göremezsin, rahat hareket edemezsin. Beslesen derttir, kesip atsan beceremezsin. Büyümek zorlaşır bir yerden sonra, güneşe dönsen de yüzünü köklerin bırakmaz, zorluk çıkartır. Oysa ısınmıştır havalar, oysa zaman geçmektedir, oysa güzel bir şarkı gibi akmaktadır su usul usul. Bir sandalye atmalı kenarına, bir bardak çay doldurmalı, uzatmalı ayakları, keyfe bakmalı.

Okuldan kaçıp sahile inmiştik de sigara içmiştik gizli gizli. Hiç tanımadığımız bir adam yanımıza gelip okuldan mı kaçtınız demişti, bir de sigara içiyoruz diye azarlamıştı. Yetmemiş birer de tokat atmıştı. O tokadı bile özlüyor insan. Arkamıza bakmadan güle güle okula kaçmıştık. Havalar daha sıcaktı o zaman, insanlar da sıcaktı, biz de. Soğudu şimdi herkes biraz dirense de kendince. Ayakları üşüyor insanın böyle zamanlarda en çok. Ayaklar ısınmadıkça da normale dönemiyor bazı şeyler.

Aşkın Nur Yengi’nin Sevgiliye albümü vardır, dönüş yolundakiler bilir. Usulca akan ırmağa eşlik edebilir mesela. Çay şekersiz olacak, ağaçlar geniş yapraklı. Rüzgâr estiğine değecek, geçip gitmeyecek sert gövdeler arasından, yaprağı okşayıp geçecek. Hem hissedecek, hem hissettirecek. Kavruk bir neşe bizimkisi, yağmur da yağabilir ansızın. Islanabiliriz yani, yaşadığımızı hissederiz belki. Umalım da geçmiş olsun ayaklarımızın üşümesi.

 

BİR MEVSİM - 5.03.2025

148 kere okundu

Sonra bir mevsim başlar; kimine güz, kimine bahar. Kimi yeşile bürünür çiçek açar, kimi döker yaprağını. Kiminin dalına kelebek konar, kimi ardından bakar göçmen kuşların. Sonra bir mevsim başlar; kimi yanar güneşin alnında, kimi üşür kar soğuğunda. Sonra bir mevsim başlar; sen nasıl bakarsan ona, o da sana öyle bakar

Patlayıcı silahlarıyla gelirler sonra, kesici ve delici silahlarıyla. Can acır, alışkın değil topa tüfeğe, süngüye alışık değil. Akar kan kuraktan çatlamış toprağa. Suya niyet, kana kısmet. Bilmezler, kan hiç yakışmaz toprağa. Ölür karşı koyanlar, bugünü yarına el üstünde taşımaya çalışanlar ölür, ölür insan topla, tüfekle, süngüyle ölür. Öldürür topraktan yaratılmışlar, doymazlar kana. Oysa bahardır mevsim belki, yeşile bürünmek vardır akılda, çiçek açılacaktır daha. Ne olur el ele çıkılsa geceden sabaha.

DEĞİŞİR ZAMAN - 3.03.2025

58 kere okundu

Ne tür bir saçmalığın içerisindeyiz ve nereye gidiyoruz anlamak mümkün ama sindirmek çok kolay değil. Akşam yemeği için hazırlanıyormuş da yüzüne sürdüğü krem hakkındaki yorumları daha sonra yapacakmış. Oturmasına bir baksaymışsınız. Çok heyecanlıymış ve heyecanını sizle paylaşmadan edemezmiş. Cidden heyecanlı ve cidden paylaşmadan duramıyor belli ki. Ve cidden binlerce kişi seyredip beğenmiş videoyu. Yüzlerce insan var sosyal medyada bu şekilde hayatını devam ettiren. Ve daha da kötüsü milyonlarca insan var bu insanları seyredip hayatına yön veren. Sonuç olarak çok özgün giyinip, çok havalı konuşup harika düşüncelere sahip “çok özel” insanlar topluluğu haline geldik. Geldik demem lafın gelişi. Onlar gibi olursam yaşadım saymayın beni.

Orta sınıf canlılardan bahsediyorum, yukarısı almış başını gitmiş zaten. Ayakkabıya yirmi-otuz bin vermek sıradan bir aktivite. Orta sınıf Nike seviyor, Jordan modeli. Adidas ya da Puma’nın aynı model ayakkabısı bile olmuyor. Üzerinde Nike amblemi olacak. Havalı olmak ile tarz olmak farklı şeyler mesela. Herkesin giydiği trend şeyler giyersen havalısın, herkesin giymediği havalı şeyler giyersen tarzsın. Tarz olmak zor olduğu için havalı olmayı seçiyoruz biz. Parayla tabi. Paran yoksa eziksin, selam bir vermesek olur sana. Ben değil ha, tamamen onlar. Ergen yaş grubu… Büyüklerin de durumu pek farklı değil gerçi. Keçinin atladığı yerden gıdağı da atlıyor. Ne keçinin eti yeniyor ne de gıdağının.

Kolay para kazanmanın yolu sosyal medya. Bu kadar aptalın olduğu bir dünyada ne satarsam zengin olurum diye düşünmek biz eski kafalıların işi. Ne satmazsam zengin olurum diyor yeni nesil. Açıyor kamerayı geçiyor karşısına. Aptalca cümleler kuruyor ağzını gere gere. Kanaat önderiymiş gibi cümleler de kuruyor. Ortada bir şey yok yani üretilen. Bazen aptalca şakalar yapılıyor, bazen makyaj, bazen de giyiniliyor ya da soyunuluyor. Ortada satılacak bir şey yok yani. Kalçalarını oynatıyor diye on binlerce seyredilen mi dersin, kırkından sonra memelerini gösterdi diye zengin olan mı? En eski meslek var ya; şimdilerde Only Fans deniyor ona. Para verip aç diyorsun, açıyor abla. Gelsin paralar. Abiler de yapıyordur muhtemelen. İyi de para kaldırıyorlar, kolay para. Ortada yine üretilen bir şey yok ama para akıyor. Çünkü milyonlarca hatta milyarlarca aptalın olduğu bir dünya kalabalığın istediği şekilde döner.

Tarihin her döneminde gençleri anlamayan yetişkinler de olmuş, yetişkinlere hak vermeyen gençler de. Ama bu dönem apayrı. Gençler ayrı bozuk yetişkinler ayrı. Ne ahlak var, ne de herhangi bir değer. Her şeyin bir fiyatı var; kimi nakit ödüyor, kimi öpücükle.