23.37 - sustum ben kimin umurunda - 1.04.2012
0 kere okundu
Sustum ben, elimi ayağımı çekip
sokaktan içime kapandım, kendimi evime atıp gün ışığını almadım içeri gittim
ben. Ben cumadan çıktım sokağa Pazar döndüm, ben cumartesi sabahı denize girip
öğlen kartopu oynadım kendi kendime, akşamında yağmur suyuna doymuş sokaklarda yürüdüm
gecesinde Bozcaada’da salhane’de kafa çektim bir dolu insanın kenarında. Ben Pazar
günü döndüm eve sırılsıklam, ben ellerimde bira şişelerinden kalma koku, ben
aklımın almadığı kadar korkak, ben pişman ve mahcup yaşanmışlardan,
yaşanmamışlardan ümidi kesmiş bir ben.
Nisanın biri kimin umurunda, hafta
sonu olmuş, yolun ortasıymış kimin umurunda, bir şarkı çalmış, bir kadın dans
etmiş, bir güneş batmış günün sonunda kadının saçlarında. Şarkının notası
eksik, kadının kıvrımları gereğinden fazla, aklım kıvrımlarda kulağım notada
kalkıp yürüdüm yürüyebildiğim kadar uzağa.
12.45 - altı numara bir hayat benimkisi - 3.04.2012
0 kere okundu
Aşure kazanının içine düşmüş
gibiyim, bir karmaşadır almış başını gidiyor, aç kaldık memleketi satıyorlar
diyen de var, saadet devri yaşadığımızı düşünen de. Kaçıp arkasına bile bakmadan
ülkeyi terk etmek isteyenlere de rastlanıyor, bu günleri de gördük diye
şükredene de.
Ben sabah kalkıp duş alıyorum,
önce pantolonumu sonra gömleğimi giyip uygun bir kravat seçiyorum. Hava soğuksa
kazak ve mont değilse sadece ceketimi alıp sokağa çıkıyor yaşamaya başlıyorum. Güneş
çoktan doğmuş oluyor bana sormadan, ay zaten ben uyurken batmış oluyor yine
bana sormadan. Radyoda zam haberleri var, işyerimde eğitimle hukukla ilgili
sıkıntılar. İnsanlara bakıyorum hepsi şikâyetçi halinden, yönetenlerden mutlu
olanlar bile kendi halinden şikâyetçi. On yıl öncesinde de böyle olduğu geliyor
aklıma yirmi yıl önce de. Durup düşünüyorum ve bunun durumla fazla bir ilişkisi
olmadığına karar veriyorum. Mutsuzluk ve memnuniyetsizliğin bir yaşam biçimi
olduğu topraklarda yaşıyoruz, güneşi gören yağmuru, yağmuru gören güneşi
istiyor, ne yağmurun tadını çıkartana rastlıyorum sık sık ne güneşin.
Koşuşturma devam ediyor ben
etrafımı seyrederken, hayatlar başlıyor ve bitiyor eskimiş diğerleri, mekânları
terk edenlerin yerlerine aynı kalıptan çıkmış yenileri geliyor. Ne giden
soruyor giderken ne gelen ben geldim diyor, geleyim mi diye sormuyor. İçinde bulunduğum
hayatın en az benim kadar yalancı kahramanları yer değiştirirken akrep ve
yelkovan kafalarına göre takılıyor, aynı eksen etrafında dönüp dönüp duruyor. Biliyorum
oyunun sona doğru gittiğini, eskidiğimi görüyorum her aynaya bakışımda, fikrim
hürleşiyor, zikrim çekilmez oluyor, hırçınlaşıyorum boşu boşuna.
Akşam yaklaştı, zaman öğleni
geçeli oldu biraz, güneş var tadını çıkartana, yağmur özlem duyana kapıda
bekliyor, dönüyor dünya birilerinin başlarını döndürerek, ben sabitim, ben fark
etmişliğin duraksamasındayım, hiçliğimin farkında varlığımın ezikliğini
yaşıyorum. Sahi neydi bu hayatı yaşanır kılan, bir çift güzel söz mü yoksa
içten bakan iki güzel göz mü, kundağında ki çocuğun kokusu mu aklımızı
başımızdan alan yoksa.
Güncemde koca bir boşluk şimdi,
değersizliğimin tanrısı yüksek bir dağdan, sislerin arasından bakıyor bana, sen
diyor anlasan da olurdu anlamasan da, olsan da olurdu olmasan da, sen diyor
şimdi nereye gitsen kendini de peşinden sürükleyeceksin, mutluluk diye bir şey
yok, söz hakkın yok sözünde, elinde koca bir hiç yaşam dediğin.
01.46 - ben bir cümle kurdum - 5.04.2012
0 kere okundu
Kimsesiz bir hüzün dudaklarımda, ben bir cümle kurdum tüm kitaplar ağladı. Yeri dolmaz bir boşluksun güncemde şimdi, var varlığından utandı yok yokluğuna küstü. Mevsim kıştı, soğuktu ve acıtıyordu, acıyordu ve sığınacak liman yoktu. Ben bir cümle kurdum senden biriktirdiğim kelimelerle, seni kıblem bilip namaza durdum; rükûda sen secdede sen, niyet de sen selam da sen. Sahi sen nasıl desem, hadi ben dedim sen nasıl bilsen... Ben bir cümle kurdum sana secdemde, gözüm gönlüm sende aklım fikrim sende. Bir omur sendeyim ben sen bir omur git desen de.
Ben bahar dalında neşe, kış günü ayrılık ve hüzün sonbaharda… Ben olur olmaz zamanlarda tebessüm, ben var ya ben bir cümle kurdum hece hece kulaklarımda hala. Ben bir cümle kurdum en sevdiğim kelimelerden, maviye boyadım harfleri, virgülleri siyaha çaldım. Ben bir cümle kurdum içinde papatyalar lilyumlar...
D&R'dan satın almak için tıklayın
KİTAPYURDU'ndan satın almak için tıklayın
01.19 - demir alma vakti gelmiş limandan - 6.04.2012
0 kere okundu
Ne var ne yok ayaktayım, Devrim’in
site olayını hallettim sayılır, Bir Kadın Bir Erkeği de seyrettim sayılır ama
bugün mutlu olmam için bana ortam yaratan canlarıma söylediklerim sayılmaz, bir
kere daha istiyorum, bir kere daha istiyorum, bir kere daha…
Bugün ders vardı dersten sonra, hep hayalini
kurduğum hayatımdan bir gün daha yaşadım. İşten çıkıp eve geldim, takım
elbisemi çıkartıp eski bir tişört geçirdim kotumun üzerine, onun da üzerine bir
gömlek giyip havalı olsun diye düğmelerini ilklemedim. En üste giydiğim yazlık ceketin
de gömleklerini iliklemeyerek olayı tamamladım evden çıkmadan. İki saat hiç
susmadan grup iletişiminden dinleme biçimlerinden ve iletişimin en
iyileştirilmesi için dikkat edilmesi gerekenlerden bahsettim. Ben kendimden
geçerken zaman da geçti usul usul, süre bitti ders bitti ben bittim. Bir sonra
ki derste yaratıcılıktan bahsedip yenilikle sonuçlanmayan yaratıcılığın bir
anlam ifade etmediğinden bahsedecektim ki şevkim kaçtı, kalmadı ders anlatasım.
Tek tek ikna edip gönderdim öğrencileri, kafa izni verdim kendime, eve gelip
oturdum bilgisayarın başına, tık tık da tık tık, tık tık da tık tık.
Kurtlar vadisi akşamıdır
perşembeleri bilir herkes. Varsın kendisini entelektüel sanan sığırlar vadi
seyircisine bok atsın, varsın aynı saatte Suskunlar’a ya da öbür hatuna baksın,
hani tüm suçlarından beraat eden var ya, uzadıkça uzayan hani, güllü müllü
bişi. Ben Kurtlar Vadisi seyrederim arkadaş hatta seyredeyim mi diye sorana “şaka
mı ediysun, dabiki da seyret” derim en Trabzonlu halimle.
Volkan Konak severdim ben eskiden,
çok severdim üstelik ama Açık Hava’da gittiğim bir konserinde soğumuştum
elemandan. İki yıl aradan sonra tekrar sevmeye başladım sığırı. Hatta an
itibariyle TRT Müzik’te çakma Karadenizli şevval Sam’ın programında döktürürken
beni uykumdan ediyor. Yine geç yatıp sabah kalkarken mırın kırın edeceğim. Yine
acaba bu sabah işe gitmesem mi deyip on dakikalık tereddütten sonra kalkıp
giyineceğim. Yine en koyun ve en gereksiz halimle artık sıkıldığım iş
arkadaşlarımın yüzünü göreceğim. Sen üzerine alınma Ömer’im, senden sıkılsam da
söylemem ama şu Ünzile var ya… Her neyse, şimdi millete cevap hakkı doğacak… Yok
efendim bendeniz yolcudur, sevdiğim elemanları tepelemek yazmıyor benim not
defterimde, alır başımı giderim en iyisi. Ne demiş şair “demir alma zamanı
gelmişse zamandan, meçhule bir gemi kalkar bu limandan.”
10.48 - bu bir basın açıklamasıdır - 6.04.2012
0 kere okundu
Bu bir basın açıklamasıdır :-)
Çeşitli yerlerde cereyan eden boş kere boş işlerle hiçbir ilgim olmayıp spekülasyonlar ve kışkırtmalarla da en ufak bir alakam yoktur. Tüm eylemlerimin bireysel olduğu herkes tarafından bilinmekte olup ensemin kalınlığı kendi işimi kendim gördüğümden dolayıdır.
Ayrıca yaşananlar sonucunda mutlu olmama vesile olmuş beyaz saçlı, kızıl saçlı ve saçsız tüm arkadaşlara teşekkürlerimi sunar Doğu Karadeniz’in büyük şehir görmüş paşalarına da saygılarımı iletirim.
18.55 - altı duble sonunda Konyalı oldum - 7.04.2012
0 kere okundu
Rezil yudumlarla içine etmektense
ağız tadının bir kerede diker kafasına bardağı, olanca akışkanlığıyla ilerler
mideye rakı. Sevilen bir tadın keyfi çıkartılmıyordur aslında, her fondip bir
kurtuluştur. İkinci bardak ve üçüncü bardak arkasından gelir birincinin. Boş bardağı
gören doldurur eleman sağlam götürüyor sanıp, dördüncü ve beşinci bardaklar da
olayın kahramanlarıdır artık, altıncı bardak tuzu biberi, fondip kere fondip
yarım kilo et eşliğinde. Karşımda oturan Konyalı da cabası…
Boşuna konuşma arkadaşım sesin
gelmiyor zaten, dudaklarını da okuyamıyorum altıncı bardaktan sonra. Lavaboya gidip
kussam rahatlar mı aşure kazanına dönmüş midem ya da eve kadar sabretmeli miyim?
Ben arka koltukta oturacağım,
kafam iyi ama midem kötü. Ulan bardağı doldurdunuz gaza verme kıvamının da
etkisiyle, ben de kırmadım sizi devirdim durdum ama şu etleri köfteleri neden
yığdınız tabağıma, iyi de görünüyordu meretler kıyamadım yedim hepsini. E şimdi
kusulmaz ki bunlar, rakıdan kurtulalım derken onca nimeti ziyan mı edeyim. Bir de
delikanlılığa bok sürmek meselesi var. Sağlam içtin diyor birisi midemde kopan
fırtınaları bilmeden. Eve yaklaştık nasılsa açarım ben camı hava girsin içeri,
sonra montun fermuarını da açarım, kafamı önüme eğip midemdekileri tişörtüme
boşaltırım, sonra fermuarı yukarı çekip cümle kurmaya devam ederim.
Bildiğiniz rezillik yani benim
yaptığım. Altı dubleyle birlikte o kadar eti yersen kaçınılmazdır rezillik. Yanındakiler
fark etmemiş olsa da, erkekliğe bok sürmemiş olsan da tişörtünü batırmış
fermuarı çekerek pisliği kapatmışsındır. Ulan salak senin ne işin var rakıyla
etle. Ki ikisini de sevmem balık ve bildiğiniz damacana suyu seçeneklerden
biriyse. O da olmadı tavuk diye bir şey var yanında mis gibi kolasıyla. Ama yok
illa ki macera olacak, delikanlılık olacak mide rakı ve etle dolacak sonra
çaktırmadan montun içine rezillik… İşin kötü tarafı onca şeyi içip akıllı
kalmak. Ulan madem içiyorsun sarhoş ol da millet çeksin sıkıntını. Yok ama
olmaz öyle şey, sevmediğin şeyi sevenlerden çok içeceksin, kendi derdini de
kendin çekeceksin. Netice itibariyle salaklığın hakkını vereceksin hafta sonu
başlarken.
22.20 - ... - 8.04.2012
0 kere okundu
Bir süre yazmamaya karar verdim…
11.25 - sıradan bir pazar sabahı - 22.04.2012
0 kere okundu
Gün erken başlar güncemde,
akşamdan kalma çay yeterlidir gerek yoktur yenisine, basarım düğmesine çaycının
ısınır içimi ısıtacak, beynimi açacak kaynar fokur fokur. Oturup bilgisayarın
başına gazeteleri okurum, Beşiktaş-Galatasaray maçı iptal olmuş Çevik Bir
gözaltına alınmıştır, gıda teröristleri yumurtaya da el atmış, “Veni, vidi,
vici” Tokatlılar tarafından tescil edilmiştir. Diğer günlerden farkı yoktur
günün, pazardır ve yağmur dünden kalmıştır.
Keyifli bir kahvaltının kimseye
zararı olmaz, üstelik hazırlayanın ben olması da ayrıca bir tatdır, neşe
kaynağıdır. Tereyağı bitmişti, buzluktan bir parça çıkartıp saklama kabının
içinde yumuşamaya bırakırım, krem peyniri, Trabzon’un yayla peynirini, Kaanbey kaşarını
ve az yağlı Ezine peynirini de masaya yerleştiririm, yanlarında siyah ve yeşil
zeytin. Annemim yaptığı ki üzerine tanımam bu konuda incir reçeli
vazgeçilmezidir kahvaltı soframızın, yesek de durur masada yemesek de. Halil
Sezai’nin filminden beri popülaritesi de artmış durumda kendilerinin, şarkılarda
şiirlerde kendine yer bulup adı anıldığında romantizm çağrıştırmaktadır artık.
Ama bu annemin umurunda değildir muhtemelen, ne filmi duymuştur köy yerinde ne
de tuhaf sesler çıkartarak şarkılar söyleyen salaş görünüşlü adamın
farkındadır. Sahi kaynamaya başladıktan kaç saniye sonra ocağın altını kapatmak
gerekiyordu yumurtanın kayısı kıvamında olması için, kaça kadar saymak
yeterliydi. Dün akşam kuzenler kete getirmişti onu da tavada ısıtsam fena
olmaz, biraz ekmek kızartıp çayları da tazeledim mi tamamdır.
Unutmuşum domatesi ve salatalığı,
çok sevsem de uzak durmaktayım biberden, domates ve salatalığa yakıştırsam da
bibere yakıştıramıyorum hormonu hala. Tüfek icat olduğunda büyük bir darbe
almıştı mertlik, hormonlar ve özellikle GDO yerle bir etti her şeyi, ne
delikanlısı kaldı meyvenin ne de sebzenin dik duranı. Kış günü domates yer
olduk, çilek ne zaman istersen tezgâhta, mısırdan soğuyup patatese kem gözle
bakar olduk. Sahi kıyıp kendime patates kızartsam fena olmazdı, hem seferim
eşoğlusunu, dört öğün olsa yerim. Şimdi biz öğünleri üç biliyorduk dördüncü
nereden çıktı diyeceksiniz; mesele patates olunca kendime bir güzellik yaptım
yazar olmanın avantajını da kullanarak. Domates ve salatalıkla yetiniyorum, her
ne kadar hormonlu olduklarını bilsem de nisan ayına girdik artık beklide
diyerek kendimi kandırmayı seçiyorum.
Kahvaltıdan önce duş alsaydım
temiz hissedecektim kendimi ama kahvaltıyı hazırlarken üzerime bulaşacak
kızarmış ekmek kokusu, yumurta ve yağ kokusu sorun olacaktı. O yüzden yemekten
sonraya erteledim suyla yüz göz olmayı, sokağa cillop gibi çıkmayı seçtim.
Siz duymuyorsunuz ama
bilgisayardan çok havalı bir müzik sesi geliyor. Artist tipler film karelerinde
yemek hazırlarken dinledikleri müziklerden, caz mıdır, blues mudur bilmem,
amcamın biri tıngırdatıyor sevimli sevimli. Babam görse oğlum bu ne böyle der
tıngır mıngır, başka şey mi yok dinlemeye. Bilmez ne kadar havalı göründüğümü,
tırı vırı bir adam değil de elli üç sinema salonunda aynı anda gösterime giren
bu haftanın en çok izlenecek filminin başkarakteri olduğumu. Sahi bu sabah da
dün sabah ki gibi sahile inip koşsa mıydım biraz. Gerçi iki gün üst üste futbol
oynayıp dün sabah da yağmur altında koşunca pestilim çıkmış akşamı zor
etmiştim. Kıvamında bırakmak gerek, başrolünü kimseyle paylaşmak istemediğim
filmimin çekimleri yarın da sürecek Allah ömür verirse.
Perdenin arkasından güneş kendini
göstermeye çalışıyor, yazmayı bırakıp hazırladığım kahvaltının tadını
çıkartmalıyım, rafadan yumurtamı kaşıklarken, kızarmış ekmeğime tereyağı sürüp
üzerini reçelle kaplamalıyım. Ama önce koridorun ucunda ki çalışma odamdan
kalkıp birkaç adım atmalı mutfağa ulaşmalıyım, hep yazıp hem yemek havalı
görünse de ne yazmak yazmak oluyor ne yemek tat veriyor. Birini bitirip
diğerine başlamalıyım, bilgisayarın tuşlarından kurtardığım parmaklarımı çatal
ve bıçakla buluşturmalıyım…