GÜZEL ŞEY YAŞAMAK - 6.10.2024
141 kere okundu
Kıyısında bir şeylerin, hatta ortasında zamanla, en ortasında… Avaz avaz, nefes nefese, günden geceye, ne varsa yaşanacak... Gidip görülecek neresi varsa, söylenecekleri bir bir söyleyip, susulacaklarla yarenlik eyleyip. Hayat gibi işte… Ama dolu dolu; avuç dolusu, ağız dolusu, taşana kadar doldurup boş olan ne varsa, inadına doldurup her şeyin içini. Bu günü de yaşadım gerçekten diyebilmek için, eksik bırakmadan hiç, tereddüt etmeden, sorgulamadan, pişman olmadan, içen nasıl geliyorsa tam olarak öyle.
Ve sonra dingin bir yeşil, bir ev huzur dolu ve sırtını yaslayabileceğin bir dağ. Varsın tepesi karlı olsun, üşütsün varsın zaman zaman. Ama olsun hep orda, arkana baktığında bil orda olduğunu. Güven ona…
Nedeni olmak zorunda değil her şeyin. Sabah oldu diye uyanan, hava karardı diye uyuyan insanlarız biz. Öylesine teslimiz düzene; etimizle ve tırnağımızla, sesimiz ve soluğumuzla, tırnak uçlarımızdan saç tellerimize kadar teslimiz. Ve o kadir kıymet bilmez, halden anlamaz, sevmez ve sevmemize izin vermez düzen, kahrolası düzen, gözün çıksın düzen…
Sesin çıktığı kadar, soluğun yettiği kadar en ortalık yerde üstelik. Geldi ulan, geldim ve varım. Var olmaya da devam edeceğim. İnat değil mi, sırf pislik olsun diye. En sevmediğiniz renklerde, en uygun bulmadığınız kıyafetleri giyip, en sevmediğiniz şarkıları söyleyeceğim. Sesim bok gibi üstelik. İstediğiniz cümleleri kurup, istediğiniz küfürleri edebilirsiniz. Lanetleyip dışlayabilirsiniz beni. Varım ve inadına var olmaya devam edeceğim. Umursamıyorum sizi, varlığınızı yokluğunuzla eş tutuyorum. Kurumuş bir dal gibisiniz, ilk yangında kül olup gideceksiniz. Çünkü ben en kötü sesimle en güzel şarkılarınızın içine edeceğim. Ve kapasanız da kulaklarınızı bileceksiniz bağırıp çağırmaya devam ettiğimi. Çünkü yaşıyorum ben, çünkü aldığım hiçbir nefesin boşa gitmesini istemiyorum. Kendimi eğlendirmek için sizinle oynuyorum. Akşam olduğunda kabuğuma çekilip laflarım kendimle, demli bir çay alır, denize bakarım. Sizi de özgür bıraktığım anlardır onlar. Kim ne yapmak isterse yapabilir.
Ve nar ağaçları, ekimin başı daha, güle oynaya gitmişken ekim. Henüz erken üşümek için, en azından gündüzleri. Çıkıp yürümeli biraz, tepelerin uğultusunu dinlemeli. Meltem yine, hep o aynı meltem, tenimi okşayıp geçen meltem, akşam meltemi… Nar ağaçlarının arasından uzayıp giden yol boyunca, şekilden şekle girmeye ara vermiş minik bir bulutla ilerlerken adım adım… Kelebekleri özlemek de güzel, bir zaman sonra kar yağacağını bilmek de. Güzel şey yaşamak aslında kıymetini bilene.
EY HAYAT - 31.10.2024
138 kere okundu
Sanki yerden toplayan oluyor dökülen dilleri, dönüp gelen oluyor sanki… Kadir kıymet bilen, vefa gösteren yok. Kim nerede akşam, orada sabah. Bir kerelik hak diyor zaman, kendim için kullanmaktan daha iyisini öğretmedi bana hayat. Zalim hayat, hayırsız hayat, bizi bizden alıp başkasına eviren hayat. Tut işte ölüyoruz yavaş yavaş, bir başımıza ölüyoruz üstelik, azala azala ölüyoruz, yana yakıla… Bu muydu istediğimiz, bu muydu hayat. Köprüden önceki son çıkışı da geride bıraktık, gel çık şimdi işin içinden çıkabilirsen. Ah hayat, ne ummuştuk ne bulduk.
Sonra sabah olmuş olmalı, dışarıdan gelen seslere uyandım. Huzurlu bir uyku gibisi yok diye geçirdim aklımdan. Geceyi hayal meyal hatırlıyor olsam da kendimdeydim şimdi. Perdenin kenarından sızan ışık gözüme alıyordu. Rahatsız mı oldum yoksa hoşuma mı gitti bilmiyorum. Nisan mayıs ayları sanırım, gerçi ekim kasım da olabilir. Kalkıp oturdum. Biraz daha yatsam fena olmazdı ama ağzımdaki çamur tadı beni mutfağa gitmeye zorluyordu. Diş de fırçalasam olurdu ama sıcak bir şeyler içmek dişlerimi ovalayacak fırçadan daha çekici geldi. Günaydın dedim kendi kendime, iyi ki aydın gün, bu karanlık nereye kadar zaten. Uyanası geliyor insanın eninde sonunda.
Şekeri bitmiş sakızı tükürür gibi, tabakta kalmış yemeğe burun kıvırır gibi. Uzun süren yaz, bitmeyen kış gibi. Ne varsa can sıkan, albenisi azalan ne varsa. Cazibesini kaybetmiş sevgililer, artık keyif vermeyen eski arkadaşlar gibi. Döndük sırtımızı eskilere, ben de döndüm. Yeninin tadı, heyecanı, yaşama sevinci… Ekim kasım değil ama nisan mayıs gibi. Birazdan tomurcuklar çiçeğe dönecek; mor, pembe, turuncu... Elvan elvan kokacaklar da üstelik, daya burnunu boynuna, çek içine çekebildiğin kadar. Temmuz sonuna kadar yolunda işler, keyifler yerinde. Güzel olan kısa sürer zaten, eylül ekim olunca durum değerlendirmesi yaparız nasılsa. Tükete tükete tükensek de olur, aklımız kalsa da ardımızda bıraktıklarımızda yenilerle avunsak da daha az mutluluklarla. Ey hayat ne dediysen o, ne öğrettiysen öyle. Eksiği yok fazlası var. Günü yaşa, plan yapma, geçmişi umursama…
Perdeyi açtığımda içeri dolan güneş ve pencerenin önündeki cevizin yeşil yaprakları bahar diyordu net şekilde. Yüzümdeki tebessümü zamana yayarak mutfağa yürüdüm. Biraz su ısıtıp fincandaki kahvenin üzerine döktüm. Süt ekledim biraz yumuşasın diye. Teresa çıkıp oturdum. Ayaklarımı sehpanın üzerine uzattım. Serseri bir kuş uçuşuyordu nar ağacının dallarında, aldırış etmedim. Kullanıyor olsam bir sigara yakardım. Karşı yoldan geçen çocuklar hararetle bir şeylerden bahsediyorlardı. Çocuk olmak güzel şey dedim kendi kendime. Ama kim yaşayacaktı o kadar yılı bir daha diye geçirdim aklımdan. Vazgeçtim hemen. O kadar da güzel değil dedim. Zaman bir kerelik haktı ve ne yaşadıysam oydu en güzeli. Yaşayamadıklarına yanmalı insan hem yanacaksa, yaşadıklarına değil.