2012 - 1.01.2013

0 kere okundu

2012'de kalmalı, salınmamalı olduğun yerden, güneşe rüzgara kanmamalı, aldanmamalı akıp giden yola.

Sahi ne farkı var bugünün dünden, el kaldırsın birileri.

ödedim borcumu sana hayat - 2.01.2013

0 kere okundu

Bunu nasıl beceriyorsun diye soran postacıya daktiloyla demişti Bukovski. Kaç tuşdan ibaretti daktilo kırk mı elli mi, kaç kelime vardı bizim bilmediğimiz, kaç cümle kurulabilirdi okuyanı can evinden vuran. Hippi kızların biri yirmi iki yaşında diğeri on dokuzundaydı. Meksika dönüşü uğramış ve kalmayı kabul etmişlerdi, İngilizce konuşup sevişebiliyorlardı. Bukovski elli yaşında, bir doksan boyunda ve yüz kiloydu, iki yanında iki körpe Alman kız yatıyordu, salon votka şişeleriyle doluydu… Erkekler sayıya önem verirken kadınlar güç peşindeydi.

Aptal olanına kadın denir, erkek öküz olmayı seçmiştir. Her şey sessiz bir güç oyunundan ibarettir, karşı karşıya gelmek yoktur, amaç güçlü görünmektir. İçinde ne olduğunu umursamaz hiç biri, iç çamaşırı öküz olanın ilgi alanındadır, aptal olan nasıl göründüğüne takılıp kalmıştır. Şimd bu satırları anlamayn öküzler kendini kadından, anlayan aptallar da erkekten sayar ama bu tamamen akıl yanılsamasıdır. İki alman hatun iki yanımda başarmış olmanın gurururyla sere serpe yatarken benim derdim aptalların ne zaman gideceklerinden ibarettir.

Dertsiz başa dert, akılsız başa akıl gerekmez;  alışmayan kellede durmaz şapka. Ne demiştik, nerede kalmıştık soracak birileri olmalı hep. Varsın cevapları bilsin soran, varsın hiçbir şeyi değiştirmesin gereksiz sorularla yüz göz olan. Dolgu malzemeleri olmadan geçmez hayat ve önemli değildir hangisinin öküz ya da aptal olduğu. NOT: yatacağınız zaman aptalla öküzü karıştırırsanız, aptal dururken öküzle kırıştırırsanız adınız ibneye çıkar.

Şimdi sen bu cümleleri hangi domuz kurar diyeceksin, ne yani ben aptal mıyım diye dövüneceksin. Bukowski’den akıllı mıyım ben diyeceğim sana, sevilmek için yapmayacağım hiçbir şey yok. Ben mutlu görünmeyi değil mutlu olmayı öğrendim. Zayıf kalmayı öğrendim. Ağır dur ki batman gelesin derdi annem, batman adamların yükü ağırdır, benim bir can borcum varAllah’a, sonuna kadar tadını çıkarmak niyetim.

Şimdi kaç kelime kullanmışım, daktilodan sağa dönüp klavyeye varmışım. En büyük aptallıklarımdan birinin kapısına kilit vurup Eylül’e yar olmuşum. Ödedim borcumu sana hayat, bu saatten sonra alacaklınım bilesin.

bukowski ayyaş
7.01.2013 Pazartesi

bukowski kadınlardan nefret eden bir ayyaştı

kötü değilseniz kötülük yapmayın bence - 7.01.2013

0 kere okundu

Hayat devam ediyor ara ara yağan kara ve sıfıra bilmem ne kadar yakın soğuğa rağmen. Sabahları kalkılmak istenmeyen yatak, adımlamanın zulüm olduğu kaldırımlar, bir yerlere koşturan binlerce insan… Hayat devam ediyor he rşeye rağmen; Eylül’den kalma bir yaşama sevinci, balık kokusu ve eşten dosttan cümleler.

Yıl iki bin on üç olmuş var mı haberiniz, yaşlanmış ve bitkin düşmüşsünüz. Öraselenmiş hayalleriniz, kırılmış ümitleriniz, kendinize sakladığınız kalbiniz ve siz. Saçlarınıza yağmadıktan sonra ne önemi var karın, içinde olmadıktan sonra hayatın ne önemi var, düşe kalka yürümüyorsanız yol mu adımladığınız. Hayat sizi yaşarken siz neyi yaşamaktasınız, kimden ya da neden saklanıyorsunuz pencerenin arkasından karı seyrederken. Yıl olmuş iki bin on üç, yaş olmuş bilmem kaç, saçlar ağırmış, gönül uslanmış, soluk yavaşlamış yorgun düşmüş kalp. Çalış çalış nereye kadar, neyin kafası bu gidişat nereye.

Sahi kaç kalp kırdınız, kaç can acıttınız, kaç kazık atıp kaç kez umursamadınız. Ya da siz diğer taraftamısınız, canı acıyan, kalbi kırılan mısınız? Kötü olmak kolaydır, siz zoru mu seçtiniz yoksa? “Mutsuzluklarının acısını başkalarından çıkarmayı seçensin sen; yüzleşmekten korktuğun bir hayal kırıklığısın kendin için.”

Siz siz olun bilin kıymetinizi, henüz erkenken yapın seçiminizi. Bir gün bir yerde liman güvenlidir ama tekne açık denizler için yapılmıştır der. Güvenli bir limanda mutsuz olmaktan kaçabilirsiniz ama mutluk açık denizlerde saklıdır, güven ararken onu kaçırırsınız. Sahi siz kimseye güvenmez misiniz? Bir babama güvenirdim onunda annemle ilişkisi varmış diyor sokaktan geçen ağzı bozuk bir adam. Siz yine de keskin dönüşler yapın, hayallerinizn peşine kırın dümeninizi, yelkeninizi rüzgara teslim edin. Açık denizlerde gizli hayat, yaşamaktan korkmayan olmayı seçin.

Hayat devam ediyor her şeye rağmen; kime güvendiysem güvendiğim kadaar çıktı, kimi sevdiysem sevgiyle baktı. Bir hayal kurdum yanlışmış, bir yol adımladım uzakmış, Eylüllerin biri iyi biri kötü çıktı. Ben o adam değilim aslında, ben o adam değilim. Sahi bir sokak arasında üzerindeki battaniyeyle soğuktan korunmaya çalışırken görseniz beni şaşırır mısınız? Ya da ben öldüm diyelim, hoca sordu “nasıl bilirdiniz?”  sittir edin ibneyi ağzı üstüne gitmez kendini akıllı bir bok sanırdı der misiniz? Hiç mi cesur olamadınız, hep mi sakladınız aklınızdan geçeni, hep B planınyla mı yaşadınız?

Kötü değilseniz kötülük yapmayın bence; çünkü her iyi yaptığı her kötülükte biraz daha tükenir, biraz daha mutsuz olur hayali her kırılanda.

 

dünkü yazının güncel halidir... - 11.01.2013

0 kere okundu

Lay lalaylay lay lom, lay lalaylay lay lom, lay lalaylay lay lom diye başlayan yazı lay lay lom diye de biter muhtemelen. Ne şiş yanar ne kebap ki aslında şişe de kebapa da ucu dokunmayan lezzeti kıvamında bir yemektir sofrada ki. Ama ya beklentimiz etkiler bizi ya da gereğinden fazla düşünceli davranırız. Bir çimdik görsek yumruklara, tekme tokata kayar aklımız. Oysa yeri yoktur savaşın dost topraklarda, itişmeler keyfe gebedir, tartışmalar daha iyisi için bir adım. Lay lay lom demiştik değil mi bitmesi için.

 Zaten kötüdür bremen mızıkacıları; bakmayın çocuk masalı olduğuna, aslında kim bahsini açsa kediyle horozun, kim eşekle köpekten bahsetse biber sürmeli ağzına. Çocuksu aptallığımız geride kalmış artık uyanık büyükler olmuşuzdur, biliriz kimin ne derken ne anlatmak istediğini. Kül yutmayız büyüdüğümüzden beri. Leb denmeden meselenin Çorum’dan ibaret olduğunu anlayacak kadar basar yere ayaklarımız. Yoksa siz bizi aptal mı zannettiniz, her seferinde kandırabileceğinizi mi düşündünüz. Çok akıllıyız biz çoook.

E şimdi ya sizden geçmeli ya da yazmaktan. Sahi siz olsanız hangisini seçerdiniz. (Devam Edecek…)

İnsanım; avundum ve aldandım - 12.01.2013

0 kere okundu

En son ne zaman yüzden başlayarak geri saydınız yirmi sekize kadar

Arnavut kaldırımında yürümeyeli kaç bahar geçti

Kaç kez düştünüz ve kaç kez kalktığınızda daha güçsüz hissettiniz

Yalınayak çimenlerin üstünde koşturmak mıdır hevesiniz, yoksa…

Yoksayla başlayan cümlelere takılmamalı insan, yoksa yoktur neticede

Elimi kaldırdım şimdi

Hayat bir sarkaç gibidir; bir bakmışsın burnunun ucunda bir bakmışsın dünyanın diğer ucunda

Burnunuzun dibinde ki hayat nasıl kokardı hatırlar mısınız

Bir beyaz gömlekli amca beynin koku alma kısmıyla anıların saklandığı kısım yanyanadır, o yüzden kokular bir şeyleri hatırlatır demişti

Ben bir kişi hatırlarım o da kokudan ibarettir, üflesen uçar gider o kadar da hafiftir

İmdirdim elimi dayanamadım

Ölmediysem yaşıyorumdur, yaşıyorsam her şey yolundadır, her şey yolundaysa Eylül’dür yıllardan, aylardan güzdür

Şimdi hep bir ağızdan söylüyoruz;

... Acıya duvar gibi durmayı ögrendim

Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi

Köksüz, bağsız durmayı öğrendim...

Ve alkışlar, alkışlar, alkışlar...

Utandırıyorsunuz beni ama alışkın değilim, bu kadarı utandırır beni

Üstelik sesim de güzel değil, ne söylediysem hepsi kitaptan

Ah o kitaptan, ah o kitaptan...

Ne geldiyse başıma, ne çektiysem hep o kitaptan...

Emre Yılmaz gururla sunar; Şeytanın Fısıldadıkları...

Ben fısıldamadan konuşanları da dinledim oysa!

Boktan bir dünyadan daha iyisini beklemek aptallık olurdu zaten

Aptallık olurdu zaten, aptallık olurdu zaten, aptallık olurdu zaten...

Yıllar önce Van’da göl kenarında bir yerlerde Bahar Eker dinlerdi bu şarkıyı...

O seviyor diye mi dinlemiştim, o dinliyor diye mi sevmiştim hatırlamak istemiyorum şimdi

Aklım herkesi saklayacak kadar bana ait değil

Aklım o eski akıl değil

Hem bu insanlar o insanlara benzemiyor hiç

Ölen iyilerin yerine gelmiyor yenisi

İnsan avunur, aldanır; günler ise durmadan geçer, ilerler...

İnsanım; avundum ve aldandım

Seyrediyorum, geçiyor günler

büşra a. hayat
13.01.2013 Pazar

bizden de birşeyler götürmese o günler, temiz kalabilsek keşke

M. Y. Uğurluoğlu güzel
12.01.2013 Cumartesi

son kısmı çok güzel :)

uçak yaptım seni hayat; uçsan da olur artık uçmasan da - 16.01.2013

0 kere okundu

Kim taşır bu yorgun gövdeyi yarına, yarını kim temiz saklar bana. Ellerimde ki balık kokusu, yüzümde ki kirli sakal, ayaklarımın beni taşımaktan duyduğu bıkkınlık… Sahi yarın da bugün gibi mi olacak, yine koştur koştur bir bok olmayacak.

Ben akıllı adamdım oysa, ne işim vardı da balıkçı açtım. Nedenn böyle bir aptallık yaptım. Güzel güzel evimde uyuyacaktım, hatta koynuma Eylül’ü alıp koklayacaktım. Sarıp sarmalayım varlığına doyacaktım. Oysa ben ne yaptım? Oy ben ne yaptım.

Şimdi bunu okuyup da aklından yapmasaydın, zorla mı yaptırdılar diye geçirenler olabilir. Ama ne yaparken birilerinden icazet aldım ne de şikâyet ederken izin alacağım. İstediğim yemeği şapur şupur yer sonra da keyfime göre çok şiştim keşke yemeseydim diyebilirim. Yemek benim, mide benim, ağız benim neticede. Sayfa da benim, ister yazarım, ister komşunun köpeğine kulübe yaparım. Burası benim sayfam arkadaş; hoşuna gitmeyen mahkemeye versin, canım ne isterse onu yazarım.

Başımı alıp gitmeliyim bu hayattan. Şöyle deniz kenarında bir yerleri mesken tutup dalgaların sesini dinlemeliyim. Balık avlamalı, közde ızgara yapmalıyım. Eylülüme bakmalıyım on iki ay, dört mevsim Eylül kokmalıyım. Hamağıma yatıp ayağımı uzatmalıyım, oh be demeliyim, budur işte.

Eylül balık artık daha güzel, koca kafa iş başı yaptı. Okumamaya karar vermiş, babası tuttu kolundan getirdi. Eti senin kemiği benim dedi. İyi de bu hep kemik dedim. Tamam dedi, kemiği senin eti benim. Tamam dedip, kırmızı önlüğü boynuna geçirdim, servis hizmetleri elinden öper dedim. Okumaya karar verene kadar sürtsün burnunu eşek. Hep çevremdeyken bişiler öğrenir. Çok şanslı eşek çoook.

Yirmi altısında abim geliyor, yanında da şeker kavonozu getiriyor. Adı Derin, özlenen Derin de diyor çevresindekiler. Hem belki amca demeyi öğrenmiştir. Ufff kere uff yemin ederim. Bir yanımda Eylül, diğerinde Derin… Umurumda mı dünya. Koy şeyine rahvan gitsin bu saatten sonra.

kıymetini bilmeli hediyenin - 20.01.2013

0 kere okundu

 

Varım, varsın ve varlar; mutluyum, mutlusun ve mutlu. Daha ne olsun mutluyuz işte; hediyesiyle iki bin onikini ya da on üçün. Bilinmeyen zamanın, adı konulmamış hikâyenin, dalgaların küstürmediği bir sahilin, henüz sararmamış yaprağın. Bozuşmak akla zarar, akla yük, gönle keder. İyisi mi kıymetini bilmeli hediyenin.

Cumartesiyi pazara bağlayan gecenin yarısından sonra. Mutfak masası, kırmızı örtü, tahta sandalye ve ağzımda çikolatalı kruvasan tadı. Siz bilmezsiniz, babam da köyde hep aynı fransız gâvurunun afili poğaçasından yer.

Twitterda yirmi bin hedefim, facebook umurum değil, Savaş geldi keyif, sabah iş var bok. Çiş bok kaka demişti Ümit, Esra kahkahalarla katılmıştı mevzuya. Gülmesini durdurunca çişi ve boku söyleyebilmiş kakaya gelmeden tekrar katılmıştı gülmekten. Kırmızısına değen mısırunlarıyla bir içim su tekir, hem de tıfıl felan da değil. Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin.

Bir yazımda ya da bir twitimde deveden bahsetmiştim sanırım. Canım ister güderim canım ister giderim gibi bir şeyler söylemiştim. Ya da ne bu deveyi güderim ne de bu diyardan mı giderim demiştim. Sanırım bu ikincisi bana daha uygun.

Öğlen yemeğinde çinekop vardı, bıçak koymuş masaya koca kafa. Kız bu ne dedim, köylüyüm ben bıçak neyime. O tamam dedi ben değil dedim. Neyim eksik zibidilerden, ben de bıçakla yerim balığı. Yok aga olmaz o iş, bir balığın yarısını iç etmeden vazgeçtim. Balık dediğin elle yenir, bıçak da neymiş. Bunun görgüyle de alakası yok, çorba nasıl çatalla yenmiyorsa balık yerken de bıçak kullanılmaz. Çorbanın çatalla yenmeyeceğini aptallar bile anlar ama balığın elle yeneceğini bilmek için azıcık akıllı olmak gerek. Bana öğretmenini söyle seni denizden uzak tutayım demiş düşünür.

Şimdi efendim ne yazayım da bağlayayım meseleyi derken dışarıdan ses gelir, uzatırım kafamı pencereden tık yok. Bildiğini gece ve bildiğiniz karannlık. Tek bilmediğimiz sesin nereden geldiği. Eylül mü dediniz… Demeyin efendim demeyin, üzerinize vazife mi sanki. Ben paylaşmayı sevmem aga, ya benimsin ya da değilsin. Eylül benim olmayı seçti en yeşil zamanında, kumsal ayaklarımın altında, vakit geçmemiş üstelik, hikâyenin en ortasında... Her şey tam da zamanında en kıvamında. Yarın güzel bir gün olacak; arkadaşım şeytan şimdiden merhaba.

Marifetli şövalye Don Kişot - 24.01.2013

0 kere okundu

Bir damla düşer çıplak tene, bir yağmur başlar usuldan, rüzgar okşar geçer yanağını. Bırakırsın kendini tahta bankın güvenli kollarına, ayaklarını uzatıp keyfini çıkartırsın denizin. Damlaların her birini ele verir su, yüzünde mutlu bir gülümseme, saçlarında artan bir ıslaklık… Hayat dediğin böyle bir şeydir işte, zaman donar kalır. Yağmur aldırmaz zamana; teslim eder yelkenini en sevdiği rüzgâra.

Birkaç cümle kurulur, yüzler değişir, gidip gelmeler ardı sıra. Telefon çalar alo dersin. Alo demeden kurar cümlesini diğeri. Mesaj gelir sen konuşurken. En sevdiğim Eylül değildir artık, varlığını bana borçludur, varlığım önündedir her şeyin. Ah o kelimeler ah.

Ben sevmezdim kendimi eskiden. Çok eskiden boktan bir adamdım hatta. İtip kalkanın haddi hesabı yoktu; ne dayak yemekten bıkardım ne de laf işitmekten. Ben sevmezdim kendimi eskiden, bir annem severdi belki, bir de kardeşlerim. Şimdi düşünüyorum da abim bile zaman zaman “neden benim de adam gibi bir kardeşim yok” demiştir muhtemelen. Hatta sonraları sıkça dile getirdiği küçük kardeşler hakkında ki fikirlerini hatırlayınca mevzu muhtemelin ötesine geçmiyor da değil. Sonra ne mi oldu… abim de benim kadar beni sever oldu, üstelik kendine şahane bahaneler buldu. Aslında ben sevilecek adammışım da haberimiz yokmuş.

Diyeceksiniz şimid nereden çıktı bu laflar. Sekiz on çeşit malzemeyle yapılan bir yemeğe eklenen dokuzuncu ya da onbirinci malzemeyi biliyorsanız ya da Taylan’ın giydiği standart bir kazağın örgü stiline bakarak markasını tahmin edebiliyorsanız kaba etinizin kalkması da kaçınılmazdır. Üçüncü ve asıl sebebi söylemeye gerek bile yok. Bilmek ki keyiflerin en afilisi, bilmek ki Akçaabat’da köfte, Konya’da etli ekmek, Antakya’da tantuni… Aramızda kalsın ama tantuniyi de pek sevmem.

Misyonu ve vizyonu olmalı insanın diyor. Nedir öyle ergenler gibi yağmur düşer çıplak tene, alır götürür beni deniz, boş boş cümleler. Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı bir birey olmalıymışım, omurgam olmalıymış, dik durmalıymışım. Ben erkek olsam ekonomi ve siyaset üzerine yazarım diyor mesela. Boş boş konuşurken yazımın içine ettiğinin farkında değil. Artık kendimi sevmiyorum. Seveceğim insan bu kadar uzun süre boş cümle dinlemez. Akşam maça gideceğim zaten aylar sonra. Kestik burada.

Bugün güzel bir gün. Gece Derin geliyor. Abim var. Amca odasına çağırıp güzel bir şey söyledi. Çikolata ikram etti bir teyze. Akşam maç var söylemiştim. Ayağımda bordo pabuçlar. Dedikoduya gebe konular. İyi misin diye sordum, kötü mü görünüyorum dedi. Babası yapmaz bu iyiliği adama. Yağmur’un da çorapları eski değildi zaten, börek güzel, ekler kaliteliydi. Ne de olsa ben aldım. Sen korkaksın ve korkmakta da haklısın. Hayat zor, bile bile lades demenin de anlamı yok. Zaman her şeyi çözer şu beklemek olmasa diyor şarkıda. Her şeyin bittiği yerde başlıyor Sevinç; ne kadar abuk subuk fikir varsa rengi bozuk bir elbise gibi geçirilmiş sırta. Üstelik sergilemekten gurur duyanlar var.

Şimdi ses veriyorum… Dooooooo. Kahve için teşekkürler. Kısa saçlı olanla ortak yönümüz aptal olmamız, farklı olan ise aptallıklarımız. Erkek olan nedense hep kadın kıyafeti giyiyor, kadın gibi görünüyor ama kendini erkek sanıyor. Gözü siyah olan ya da gözlük müydü o dikkat etmedim. Şekil içeriği desteklese de bir yerlerde bir şey eksik, üçayaklı sacayağının bir ayağı bir yerlerde kalmış sanki. Hep gülenin bir derdi var, birçok derdi olanın derinlerde bir yerlerde kullanmadığı eşek yüküyle keyfi var aslında. Soru soruyorsun ve kollarını bağlıyor göğsünde, belli ki yalan söyleyecek, bir şeyler gizleyecek ya da savunmaya geçecek. Susuyorsun, ilk konuşan kaybedecek nasıl olsa. Konuştum ve mutluyum, güneşin her zaman doğudan doğmadığını anladığında bir adım daha çıkmış oluyorsun merdivenlerden. Susanın söyleyecek şeyleri var, keme söylese, ne dese bilmiyor. Korkusunu gizlemeye çalışıyor en beceriksiz haliyle. Konuşanın saçı başı dağanık, en anlamlı cümleler kayboluyor arada bir yerlerde. Bu masal Cervantes’den, kahramanı bildiğiniz Marifetli şövalye Don Kişot de La Mança… Burak Sarımehmetoğlu bilgisayar labaratuvarından bildiriyor sadece.

döşek - 25.01.2013

4 kere okundu

O etek olmamış, o çoraplar iğrenç, pantolon ile giyinenin tarzı, Tayyip Erdoğan ile parmak arası terlik gibi. O saç hiç olmuyor zaten, o yer benim yerim, o cümle oraya cuk diye oturmuş. Merdiven başı, kapı arkası, koridor ucu… Şimdi ben üçe kadar sayacağım; bitirdiğimde kapılara koşacaksınız, kaçıp kurtulacaksınız en yakın tımarhaneden. O yüz ifadesi tahrikkar, o ayakkabılar senlik değil, o rengin seninle uzaktan yakından ilgisi yok. Bu ne süstür ah bu ne şatafat zavallı gözlerim harap ve bitap. Nasıuldı o, ne deniyordu onun için sevgili çingene palamudum. E hatırlayamadım şimdi, sen de yardım etmiyorsun hiç.

O tavır senin değil, çalmışsın. O sözler emanet diline, o gözler ne kadar aptal bakıyor aslında bir bilsen. Olmaz o kadar sakal bu suratta, bu saçlar tarak ister, berber ister, yüzün aslına dönmek ister. Beyaz giymekle temizlenmez insan, kalp kirden arınmak ister, temizlenmek akıl ister, akıl adam gibi bir gövde ister, gövde omurga ister, omurga dik tuttuğuna değecek bir adam ister. O sen değilsin kurtul beyazlardan; iki yüzünün ikisi de iğrenç, etiketine aldanıp kanmıyorum sana bilesin.

Şimdi elimi eteğimi çekiyorum dünyanızdan, ara veriyorum bir zaman. Pılımı pırtımı toplayıp başka pis memleketlere gidiyorum. Belki daha kirli dönerim, belki daha temiz ama mutlaka tanırsınız beni. İkinci el cümlelerden, eğik başlardan, sahte aşklardan, kötü niyetlerden, içten pazarlıklardan… Tanırsınız beni kendiniz kadar, sizin kadar iğrenç, sizin kadar bayağıyım.

kasvetinden sual olunmaz gecenin - 30.01.2013

823 kere okundu

Fikrinden geçtiğim hüzün, neşesine tav olduğum sevda, gelincik kokusu ve dört yapraklı yonca. Bir dilek tut dediler tuttum, seni tuttum aklımda onca yonca  arasından, sarıya çalan saçını, yüzüme bakan yüzünü tuttum aklımda. Aklım ki dört mevsimden yadigar bana, bir kar yağar, bir güneş açar. Apansız olur herşey, dördü de aynı günde mevsimlerin, sıkışır kalır güneşin doğuşundan batışına, sıkışıp kalırım yokluğunda. Yokluğun koca bir çöl boydan boya, yürü yürü bitmez. Çatlar toprak, kum fırtınaları eser; su veren yoktur yangınıma, her adımda büyür hasretin, her nefeste biraz daha ölür sevda.

Kasvetinden sual olunmaz gecenin, ateşböcekleri firardadır, yıldızlar küsmüştür aya. Bir sen varsın bir de ben, kadehler birbirinden uzakta. Adalar bir âlem, sen bir âlem. Varmış mıdır vapur gideceği yere, inmiş midir yolcular? Çarkına yandığım, sözüne kandığım dünya, yalansın biliyorum ama yine de kanıyorum sana. Anason kokusu karışır havaya, cam sesi gelir birbirine vuran bardaklardan. Şarap mıdır kırmızısından yoksa rakı mı kimin umurunda? Sen içersin ben sarhoş olurum, kaybolmamak ne mümkün varlığında. Bir kez daha doğar gün, bir kez daha uyanırım yokluğuna.

sngl tskn ...
31.01.2013 Perşembe

güzell